Çok çocuklu yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çok çocuklu yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sizin favoriniz var mı? Çok çocuklu annelere zor bir soru

Geçen gün bir arkadaşıma benim çocukların fotoğraflarını gösteriyordum,

Şu soruyu sordu bana: " Doğruyu söyle, favorin var mı? Hangisini daha çok seviyorsun?"

Şu cevabı verdim: "Hayır favorim yok, hepsini aynı şekilde seviyorum ne eksik ne fazla. Ama kızlarımın birine karşı biraz daha toleranslıyım çünkü o çok küçük doğmuştu (1878 gr) ve onun o küçücük görüntüsü aklıma geliyor bazen. " Bir de tabii o biraz daha zor bir çocuk olduğu için çoğu zaman daha sabırlı olmak gerekiyor.

Bazen eşim bana kızıyor o kızıma karşı gereğinden fazla sabırlı olduğum için ama ben de ona hatırlatıyorum ben hepsine aynı şekilde davranıyorum hepsinin her istediğini yapmaya ve onları mutlu etmeye çalışıyorum. Sadece o biraz daha zor mutlu oluyor. Tabii ki şımartma düzeyinde değil bu çabam.

Çok çocuklu ailelerde dengeyi kurmak zorlayıcı oluyor. Her çocuğun istekleri, ihtiyaçları ve mesaisi farklı oluyor. Annelerin de aklında hep adil olma düşüncesi var. Zamanı, sevgiyi, öpücükleri, sarılmaları ve "seni seviyorum"ları adil dağıtmak mümkün mü? Ya da gerekli mi? 


İkinci çocuğu düşünenlerin aklına şu soru düşer: " Acaba ikinci çocuğumu ilki kadar çok sevebilecek miyim?"


İnanın seviyorsunuz, "Aman Allah'ım daha çok sevemem" derken sanki insanın kalbi büyüyor ve seviyorsunuz. Sonra da başlıyor bir eşit davranma sevdası. Ben annelerin gücüne çok inanıyorum ve istisnalar dışında çoğu annenin bu dengeyi çok güzel kurduğuna inanıyorum. 

Ben çocuklarıma çok fazla sevgi gösteriyorum, çok sarılırım, öperim, sıkarım devamlı sevdiğimi söylerim. Alper'den sonra kızlar da ailemize katılınca aynen devam ettim. Aman Alper kıskanır onun yanında kızları sevmeyeceğim gibi bir düşüncem olmadı. Zaten Alper 1,5 yaşındaydı benim çocuklarımı sevmemin normal olduğunu bilerek ve görerek büyüdü. Kıskançlıkla ilgili pek bir sorunumuz olmadı. Oyuncak paylaşımı ile ilgili daha çok oldu tabii...
Sizin favoriniz var mı? ikinci üçüncü çocuklarınızı da ilki kadar sevebildiniz mi? Zamanınızı, sevginizi ve ilginizi eşit şekilde dağıtabiliyor musunuz? Bazen bu konuda çok zorlandığınızı hissediyor musunuz?





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

2 Mayıs 2013 Perşembe

Anne Hikayeleri: İkisi bir arada-Hassas Annemiz Şerife iki çocuklu yaşamı yazıyor


    
Başlığı okuyanlar kahve reklamı sanmasınlar lütfen! Yazımız, yirmi altı ay arayla doğan iki çocuğun (ki yazımızda onlardan kuzu diye bahsedeceğim) anne bünyesine etkileri üzerinedir, duyurulur!

         Daha anne olmadan önce "İnsanın ya iki çocuğu olmalı ya da hiç olmamalı." derdim. (Şimdi böyle düşünmüyorum, kızmayın olur mu?) Anlayacağınız iki çocuk konusunda fikrim hep sabitti de ikinci çocuğun zamanı konusunda fikrim sabit olamadı maalesef. Hayat insana yaşayarak gösteriyor ki öyle büyük büyük laflar etmeyeceksin. "İki çocuk arasında en az şu kadar yaş olmalı, ben şu zaman düşünüyorum, planlıyorum." falan demeyeceksin;   çünkü bir gün bakıyorsun ki senin planlarını suya düşüren bir kaçak yolcu binmiş vapura, kıyıya yaklaşacağı günü bekliyor. Anlayacağınız benim hikayemde ikinci çocuk her zaman düşünülen ; ama zamanlaması yapılmaya çalışılsa da yapılamamış bir çocuk oldu. (İyi ki de oldu!)

         Sonuca odaklanıp süreci bir türlü yaşayamayan bir insan olarak hep kocaman kocaman ‘acaba’lar eşliğinde geçirdim dokuz ayımı. Acaba doğum nasıl olacak? Gece mi olacak, gündüz mü olacak? Ben doğuma gittiğimde kızım ne olacak? Hastaneden eve döndüğümüzde kızım kardeşini nasıl karşılayacak? Bu kuzulara nasıl bakılacak? Vs. vs. vs.........

         Evet, buraya kadar yazdıklarımı konunun giriş kısmı olarak kabul edelim ve gelişme kısmında iki çocuklu hayatın ne menem bir şey olduğunu lafı eğip bükmeden anlatayım. Küçük kuzunun doğumundan sonra ev ahalisi bir bir çekilmeye başlayınca ‘acı’ manzara ortaya çıkmış oldu bizim evde. Hani "Peşpeşe doğur, birlikte büyüsünler." diyen hanım teyzeler var ya! Hiç aldırmayın siz onlara. Yanınızda sürekli bir yardımcı yoksa ilk bir sene öyle zorluklar yaşıyor ki insan... İşte benim cepheden iki çocuklu (aralarında iki yaş fark olması da önemli bir etken tabi) anne manzarası...

 İki çocuk demek:

1. Küçük kuzuyu emzirirken büyük kuzuyu ayağında sallamak
2.Küçük kuzuyu uyuturken tuvalet eğitimini tamamlamamış büyük kuzunun ortalığa salıvermesi (Şimdilerdeyse en olmadık zamanlarda tuvalete gitmek istemesi)
3. Küçük kuzuyu uyutmam, büyük kuzuya da yemek yedirmem gerekliliğinin aynı zamana denk gelmesinin dayanılmaz hafifliği
4. Kolikli küçük kuzuyu rahat rahat emzirip uyutabilmek için büyük kuzunun TV delisi olmasına razı olmak ve vicdan azabından ölmek
5. Küçük kuzu uyanık olduğu ve durmadığı için büyük kuzunun öğle uykusu uyuyamaması ve bu durumun yarattığı artı bir vicdan azabı daha
6. Bütün gün çocuk uyutmak, yedirmek, uyutmak, yedirmek, uyutmak rutininden yorgun düşmek
7. İki kuzunun aynı ana denk gelen farklı isteklerine bir türlü yetişememek
8. İkisi arasında gidip gelirken aç kalmak; açlığının farkına varmamak
9. "Bir abam var atarım, nerde  olsa yatarım." atasözüne uygun olarak nerde olsa orda sızmak
10. Ben bu çocuklara bakamıyorum duygusuyla kendini yiyip bitirmek
11. Eve geç gelen babayı beklerken sinir krizi geçirmek (Abarttım mı?)
12. Duş almak kadar insani bir ihtiyacı bile lüks olarak görmek
13. Üç yıldır (bu yılı da sayarsak dört olacak) tatil hayalleri kurmak
14. Gece yattığım pijamalarla birkaç gün dolaşmanın çok da normal olmadığını görüp çalışmaya, insan içine karışmaya karar vermek
İşte, bu yazdıklarım benim için iki çocuklu hayat demek.

     Evet, bu liste böyle uzayıp gider arkadaşlar. Ben küçük kuzu dokuz aylık olduğunda büyük kuzuyu kreşe verip işime geri döndüm. Şanslıyım, yarım gün çalışıyorum ve kuzularıma da zaman ayırabiliyorum. Yarım gün çalışsam da ev, çocuk, iş üçgeninde yorulmuyor muyum?
Yoruluyorum.
Şikayet etmiyor muyum?
Ediyorum.
Bütün bunlara rağmen bildiğim bir şey var ki ben bu iki çocuklu hayatı seviyorum ve bu tablonun bozulmaması için her gün Allah'a dua ediyorum.

         İki çocuklu hayat zor mu diyenlere... Hayır zor değil,çok zor. Ama yine de çocuğuna kardeş istemekle istememek arasında kalanlar, gelin "Tek çocukla delireceğine iki çocukla aklını oynatanlar kulübü"ne üye olun derim. Tek çocuk için geçerli sebeplerim var diyenler,size lafım yok,sakın alınmayın.
                                                                          
Sevgiler
Şerife Koptur Şen



Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

11 Nisan 2013 Perşembe

Özel Anneler: Sen de etrafına bakan, fark edenlerden ol...


3,5 yaşındaki Damla ve Derin'in annesi Aytül Köktuna'nın yazısı hayata bakış açınızı değiştirebilir. Yani ben öyle olmasını umuyorum. Prenses kızlarının hastalığı Merozin Negatif Konjenital Musküler Distrofi ile yaşarken yaşamı ıskalamamayı başaran hepimizin örnek alması gereken bir Hassas Anne



SEN YOKSAN BİR KİŞİ EKSİK KALIRIZ…
       Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum? Nasıl davranmalıyım? Bu sözleri  en çok ne zaman kullanırız hiç düşündünüz mü?  Bir web sitesinde engellilikle ilgili yazıma böyle bir yorum almıştım Çok güzel bir geri dönüş oldu bu yorum bana.  Evet çevremizdeki engelli insanlara nasıl davranacağımızı ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz değil mi çoğu zaman? Kızlarımın hastalığını duyduğumda benim de bu bilinmeyen karşısında düşüncelerim, sorularım aynen bu oldu?  Onları üzmemek, incitmemek için nasıl davranmalıyım? Ne söylemeliyim? Neden bu tarz soruları sormak durumunda kalıyoruz hiç düşündünüz mü? Çünkü bizler bir arada yaşamayı bilmiyoruz.  Çünkü onlar bize uzakta…  Çünkü çoğu zaman eksiklikleri kabul edemeyen bir bilinçle yetişiyoruz.  Mükemmeliyetçi bir bilinçle… Bir yandan yaşlılığa bakışımız da aynen bu şekilde... Güçten düşmek, yeteneklerinin yavaş yavaş azalması, kabullenemediğimiz şeyler. Bu durumda da bizim kalıplarımıza uymayan,  eksik gördüğümüz şeyleri de kabul edememe eğilimindeyiz.   Çevremizdeki insanların  duygularına çoğu kez o kadar uzağız ki.  İnsanları  olduğu gibi görmek, yapamadıklarından çok yapabildiklerine odaklanmakta eksik kaldığımız için böyle durumlarda  ne yapacağımızı şaşırıyor olmamız çok normal. Bu bilince nasıl sahip olduğumuzu ise bulmak çok da zor değil. 

        Biz ebeveynler çocuklarımızı büyütürken bazı şeylerde aşırıya kaçabiliyoruz. Kafamızda olmasını istediğimiz şeyleri çocuklarımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Kaygılarımız çok. Mükemmeliyetçi davranıyoruz. Aman üzülmesin,  aman  kimse onunla alay etmesin, aman başarılı olsun, güçlü olsun vs vs.  İşte bu kaygılarla çocuklarımızın hata yapma olasılığını en aza indirgemeye çalışıyoruz. Onlara hata yapıp öğrenme fırsatı vermiyoruz.  Bu nedenle de çocuklarımız hata yapma korkusu ile büyüyorlar.  Eksiklikleri, hatalı gördükleri şeyleri kolay kolay kabul edemiyorlar. Belli bir standarda alıştırılıyorlar. Hata yaptıklarını düşündüklerinde ise vicdan azabı çekiyorlar. Kendilerini suçlu hissediyorlar.  Böyle durumlarda etrafımızda nasıl tepkiler verildiğini hiç  düşündünüz mü? Yaptığını düşündüğü hatadan dolayı çocuğa ne beceriksizsin, bunu nasıl yaparsın, senden bunu hiç beklemezdim gibi tabirler uzak gelmiyor değil mi size de? Örneğin Freud çocuklarda tuvalet eğitiminde fazla titiz ve kuralcı davranılmasının çocuğu ileri ki yaşlarda mükemmeliyetçiliğe, aşırı titizliğe ve inatçılığa ittiğini belirtiyor.  Tüm bunları düşününce biz annelerin ne kadar önemli bir görev üstlendiğimizi anlamak çok da zor olmasa gerek. Bakıyorum internette bir çok yazıya, bir çok anneyi tuvalet eğitiminin ne kadar korkuttuğunu görüyorum.  Tuvalet eğitimi bir süreç… Oysa ki bunu da hemen tamamlanması gereken bir görevmiş gibi bakıyoruz çoğu zaman. Kaygılarımız yine fazla… Bizim bu mükemmel bir anne olmaya çalışacağım çabaları ergenlikle sona eriyor. Görüyorsunuz ki bu zamana kadar büyüttüğünüz yavrunuz size karşı gelmeye, sizi beğenmemeye başlamış. O zaman anlıyoruz ki demek ki ben çocuğumun gözünde mükemmel bir anne değilmişim. Oysa ki bu da bir yanılgı. Hani bu bir türlü kabullenememeler var ya işte bu dönem patlak veriyor. Hepimiz insanız. Hepimizin hataları, eksiklikleri olabiliyor.  Ergenliğe kadar mükemmel bir ailem var diyen çocuk, ergenlikle birlikte ailesinin de hataları, eksiklikleri olduğunu görüyor.  Büyük bir hayal kırıklığı ve reddediş belki de böyle başlıyor ne dersiniz? Oysa ki çocuklarımıza hata yapmayı öcü gibi göstermesek, büyüklerin de hata yapabileceğini ölümcül olmadığını öğretsek, nasıl bir hayatımız olurdu hiç düşündünüz mü?  
    
      Bizim çocuk büyütme stilimiz genelde ödül ve ceza üzerine…  Yani sonuç odaklıyız. Bir başarı karşısında oraya nasıl geldiğin değil önemli olan 1. olup olmadığın… Ya da bir hata karşısında o hataya neden düştüğün önemli değil,  çoğu kez direkt cezalandırma karşılığı… Aklın başına gelsin de bir daha bu hataya düşme… Korkular üzerine kurulmuş hayatımız. Kaygılanmamız çok normal.


        Bir de kendi geçmişimize bakalım, biz de benzer şekilde yetişmedik mi?  Oysa her insanı olduğu gibi görmeye çalışsak, onun yeteneklerini  alkışlasak, yapamadıkları, eksik kaldıkları konularda alay etmek, küçük düşürmek yerine destek olmayı tercih etsek veya yapmak istemiyorsan, yapamıyorsan haklısın yapma desek… Diğer yandan çocuklarımıza da başkaları konusunda bu şekilde hareket etme düşüncesini aşılasak ve davranışa dönüşmesini sağlasak.  Hayatımız o zaman ne yönde değişirdi acaba? İşte bu bakış açılarında, yarış içindeyken başkalarının düşünce ve duygularına odaklanmamız hemen hemen imkansız.  Ne diyeceğimizi, nasıl davranacağımızı bilememek çok normal.

      Danıştığım psikolog ve pedagogların ne yapmalı? Nasıl iletişim kurmalı? Konularında  bazı önerileri olmuştu bana. Hayatı olduğu gibi yaşamak…  Yapamadıkları değil, yapabildikleriyle ilgilenmek... Sizin bu bakış açınızla onlar da yapamadıkları ile değil yapabildikleriyle ilgilenecekler.  Böylece kendilerinde bir eksiklik hissetmeyecekler ve daha mutlu olacaklar. Bu hepimiz için geçerli değil mi? Aşağılık kompleksini içimize kim veya kimler yerleştiriyor acaba?

        Hayatın hemen her aşamasında arkadaş ilişkilerinde, eşlerle olan ilişkilerimizde sanki hep bir numara olma kaygısı yok mu? Oysa ki şimdi bilseydik ki hayatımızın amacının bir yere varmaktan ziyade o noktaya gidiş aşamasındaki yaşadıklarımızdan, duygusal ve düşünsel kazanımlarımızdan ibaret olduğunu çok şey değişebilirdi hayatımızda…  İşte anı yaşamak bu demek…  Oysa ki bizler hayatımızın hemen her yerinde yarış atı gibiyiz.  O nedenle de “şimdiyi” kaçırıyoruz. Akıp gidiyor yanımızdan yaşam.
          
          Bir gün bunu anladığımızda o zaman her şey daha farklı gözükecek gözümüze. Çünkü o zaman etrafımızdaki olup bitenleri fark etmeye başlayacağız. Hayat bir yarış değil… Bu dünyaya gelmemizde daha derin, daha anlamlı bir misyonumuz var. İçinde ne diyeceğini, ne yapacağını biliyorsun aslında… Bir insanın bedensel yeteneklerinin engelli olması değil önemli olan... Hepimiz her yeteneğe sahip miyiz? Sen güzel resim yapamıyorsun diye veya  basketbol oynayamıyorsun diye insanlar seni yadırgıyorlar mı? Yapabildiklerimiz de var yapamadıklarımız da... Bu konuya da aynı bakış açısıyla baktığımızda dünya daha farklı görünecek gözümüze... O zaman zihinsel engellerimiz ortadan kalkacak. Hayat demek paylaşmak demek, çoğalmak demek…. Gel katıl aramıza… Sen de etrafına bakan, fark edenlerden ol. Sen yoksan bir kişi eksiğiz çünkü….

Aytül Köktuna

Aytül'ün ikiz kızlarıyla yaşadıklarını harika sitesinde takip edebilirsiniz:





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

3 Mart 2013 Pazar

Kardeşi olan çocuklar da tek çocuklar gibi ilgi görmeyi hak ediyorlar

Birden fazla çocuğu olan ailelerin dikkat etmesi gereken bir husus var. Tabii ki kardeş sevgisi ve kardeşlerin birlikte zaman geçirmesi de çok önemli ama her bir çocuğu tek bir birey olarak da kabul etmek gerekiyor. Her çocuğun anne ve babayla başbaşa zaman geçirmesi lazım. Bunu uyguladığınızda kardeş kavgalarının ve çekişmelerinin de azaldığını göreceksiniz. Bildiğiniz gibi benim 5,5 yaşında bir oğlum ve 4 yaşında ikiz kızlarım var. Tabii ki 3 çocukla yaptığımız aktiviteler çoğunlukta ama ben hepsine teker teker de zaman ayırmaya çalışıyorum. Bunu doğduklarından beri uyguladığım için bunu doğal karşılıyorlar. Tabii ki sizden başka çocukları bırakabileceğiniz kimse yoksa bu anlatacaklarımı yapamazsınız.

Dışarı çıkarken bazen çocuklardan birini bir aile büyüğüne veya bakıcıya bırakıp birini yanınızda götürürseniz onunla başbaşa zaman geçirebilirsiniz. Evde bıraktığınız çocuğunuz ertesi gün de onu götüreceğinizi bilirse ilk başta sorun çıkarsa da sistemi anlayınca hoşuna bile gidecektir. Bunun için anneanneleri,babaanneleri, dedeleri ayarlarsanız süper olur. Hatta çocuğunuzu yaşıtı olan bir arkadaşının evine de bırakabilirsiniz. Onlar beraber oynar siz de diğer çocukla zaman geçirirsiniz. Başka zaman da o arkadaşınız çocuğunu size bırakır. Kendi diğer çocuğuyla zaman geçirir. Böyle sistemler kurmak aslında çok kolay sadece konuşup ayarlamak gerekiyor. Birden fazla çocukla dışarı çıkmak bazen annelerin gözünde büyüyor ve bütün zamanlarını evde geçirmeye başlıyorlar. Çocuklar da evde sıkılıyor, enerjilerini harcayamıyorlar ve hırçınlıklar yapmaya başlıyorlar. Böyle tek tek çıktıklarında hem anneleriyle veya babalarıyla başbaşa zaman geçireceklerdir hem de tüm aile gezdikleri zaman gidemedikleri yerlere gideceklerdir. Onları müzelere, saraylara, tiyatrolara veya başka etkinliklere götürün. Tabii ki bütün çocuklarınızı hep beraber gezmeye götürdüğünüz zamanlar daha çok olacaktır ama bazen de böyle tek tek gezdirin. Onlara böyle tek başına yoğun ilgi gösterdiğinizde ve size doyduklarında evde çok sorun çıkarmadıklarını ve kardeşleriyle de daha iyi geçindiklerini farkedeceksiniz.

Doktora da mutlaka ayrı günlerde götürün. İki çocuk aynı anda doktorun odasına girdiğinde tek tek girdiklerinden daha az ilgi görüyorlar ve doktor onlarla daha az zaman geçirmiş oluyor. Size biraz daha fazla iş çıkmış oluyor ama bence sonuç buna değer. Geçen gün Esin’i 4 yaş kontrolü için tek başına çocuk doktorumuza götürdüğümde doktorum ikizleri her zaman ayrı ayrı getirdiğimi farkettiğini ve bunun gerçekten çok iyi bir fikir olduğunu söyledi. Bu çocuklara tek tek zaman ayırma sistemimi çok beğendiğini söyledi ve hatta kendisinin de 3,5 ve 2 yaşındaki iki çocuğuna aynı şeyi yapmaya çalışacağını ekledi.

Evde de bazen tek çocuğunuzu ayırın ve ona özel ilgi gösterin. Beraber kitap okuyun, aktivite kitapları yapın veya sadece sohbet edin. Bunu yaparken çok dikkatli olup öbürünü kıskandırmamanız gerekiyor. Belki babası da onunla zaman geçirebilir veya üç çocuğunuz varsa ikisiyle bir aktivite yapabilir siz bir tanesiyle ilgilenirken. “Nasıl zaman bulacağım bunları yapmaya?” dediğinizi duyar gibiyim ama ben buluyorsam siz de bulabilirsiniz. Buna değecek inanın. Kardeşlik çok güzel ama her çocuk bazen annesinin bölünmemiş ilgisine ve sevgisine ihtiyaç duyuyor.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

12 Şubat 2013 Salı

Kardeş Sevgisi Hiçbir Şeye Benzemez! İyi ki Varsın!









Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün