24 Eylül 2013 Salı

29 Eylül Pazar günü Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) KAÇUV-EVİnin, hasta çocuklara ve ailelerine ücretsiz yararlandıkları bu konaklama evinin odalarının yıllık giderlerine katkıda bulunmak için koşuya katılmaya ne dersiniz?


Kızımız Nehir, 12 mart 2007’de dünyaya geldi.

Nehir, nöroblastom adındaki çocukluk dönemi kanseriyle teşhis edildiğinde 19 aylıktı.

Öncesindeki, iki üç hafta karın ağrısı, halsizlik gibi sıradan çocukluk dönemi hastalıklarını düşündürten belirtiler dışında belirgin bir şikayeti olmamıştı. Ama belirtiler geçmemiş, oyun oynamaz hale gelmişti. Nihayet, karnındaki tümör anlaşıldığında, boyutu yaklaşık 16 cm’yi bulmuş, yüksek risk grubu olarak değerlendirilmişti. Geçmişinin 7-8 hafta olduğu söylendi.

Yaklaşık iki yıllık bir tedavi süreci sonrasında kızımızı bu az görülen ve agresif çocukluk çağı kanseri nedeniyle kaybettik.

Kızımız Nehir’in tedavisi süresince, ailemiz, yakınlarımız, dostlarımız bizimleydi. Bizi şaşırtan ve bize daha da güç verenler, sadece yakınımızdakiler değil, bizim hikayemizi öğrendikten sonra yardımımıza koşan gönüllüler oldu.

Kanser tedavisi zorlu bir yolculuktur. Hem uzun hastane kalışları gerektirir, hem de hastane dışında dikkatli bir bakım. Bu süreçte önemli bir amacımız Nehir’in çocukluğunu yaşamaya devam etmesini sağlamak oldu. Bu arzumuzu bir yandan çocuklar düşünülerek hazırlanmış hastane şartlarının yardımı, bir yandan da etrafımızdaki gönüllüler sayesinde gerçekleştirebildik.

İşte bu nedenle, kızımızı kaybettikten sonra diğer aileler için ne yapabiliriz diye düşündük ve Nehir’in Çocukça Yaşam Gönüllülerini oluşturduk. İlk etkinliğimizi 2011 yılında küçük bir “fun run” olarak gerçekleştirdik ve geliri ile Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) un önemli bir projesi olan KAÇUV-EVİnin oyun odasını tefriş ettik.

Bu yıl 29 Eylülde bu küçük koşunun ikincisini gerçekleştiriyoruz ve yine KAÇUV yararına ve onlarla işbirliği içerisindeyiz. Bu kez KAÇUV-EVİnin, hasta çocuklara ve ailelerine ücretsiz yararlandıkları bu konaklama evinin odalarının yıllık giderlerine katkıda bulunacağız.

Bizimle olmaya ne dersiniz?
Zeynep Erden Bayazıt


Bilgi için:

http://www.coyag.org/







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Çocuklarda cinsel istismar nedir? Bu konuda nelere dikkat etmeliyiz?

www.fikirdenk.com ve www.internetanneleri.com sitelerinin düzenlediği www.unnado.com alışveriş sitesinin sponsor olduğu seminerde çocuklarda cinsel istismar konusu konuşuldu.

Psikolojik ve hukuki süreç olmak üzere seminer iki bölümde gerçekleştirildi. İlk bölümün sunumu Uzm.Psk. Pınar Mermer’e aitti, ikinci bölümde Av.Seray Uysal ve Av.Ebru Arayan konuşmacıydılar.

                

Uzman Psikolog Pınar Mermer “Çocuk cinselliği” konusu ile başladığı sunumunda ilk olarak katılımcılara çocuklarda cinsellik kavramının neleri çağrıştırdığını sordu. “Bizim büyüdüğümüz evlerde cinsellik konuşuluyor muydu? Annelerimiz cinsel organlarımıza sevimli ifadelerle isim takar mıydı? Ayıp, yasak, günah kavramları ne kadar sıklıkla kullanıyoruz? O zamanlardan bu zamanlara farklı olan şeyler var mı?” diye bizleri bir yokladı. İnsan düşününce bu soruların bazılarına gülerek bazılarına düşünceli cevaplar veriyor. Evet, cinsellik o zaman da şimdilerde de hala tabu.

Cinsel eğitime başlamanın illa bir yaşı var mı derseniz, tuvalet eğitimini başlangıç noktası kabul edebiliriz. Bedenini tanımaya, bezi çıkarıp cinsel organını görmeye başlayan çocuklar için 18. aydan sonra hazırlık yapma zamanı gelmiş demektir. Hatta 5-6 aylık bebekler bile alt değişimi sırasında cinsel bölgelerine dokunma sırasında bilinçaltı için bir kayıt yaratıyor. Bilinç kazandığı ve konuşmaya başladığı dönemlerde bedenine ait espriler; ayıp, pis, kaka, günah, yasak gibi tepkilerle onları baskı altına almamalıyız. Eğer anne baba olarak cinselliğe ait endişelerimiz, korkularımız varsa bebeklik döneminden itibaren duygu dedektörü olan çocuklarımızı kaygılandıracak bir tavır içine girmememiz gerekiyor. Çünkü bunu fark eden çocuk “bu konuda önemli/ kritik/ endişe verici bir durum var ” düşüncesine sahip olabilir. Cinsellik hala tabu derken bunu kastediyoruz.

Biraz büyüyüp 3-5 yaş civarında bedeniyle ilgili sorular sormaya başladığında ya da yaşıtları ile beraber bedenlerini keşfetme, farklılıklarını görme dönemi geldiğinde sorularına açık, net, kısa ve yaşına uygun cevaplar verilmesi gerekiyor. En önemli ve ilk dikkat edilecek unsur her ne sorarsa, ne olursa olsun anne-babasıyla açıkça konuşabileceğini bilmesi. Vereceğimiz cevapların kaygı içermeyen bir ifade ve iletişim seviyesinde olması, bedenini tanımasının normal olduğunu vurgulayan ve kafa karışıklığına yer vermeyecek net bilgiler içermesi çok önemli.

¨Biz cinsel eğitimi verirken hangi hazırlık sürecinden geçmeliyiz, destek olacak kaynaklar var mı?¨ sorusuna Pınar Mermer’in kaynak gösterdiği bazı kitaplar oldu. Hem yabancı hem Türk basınına ait. Sizlere fikir verebileceğini düşünüp paylaşıyoruz. Yerli kaynaklar Epsilon yayınevine ait.


Cinselliği anlatmaya başladığımız zaman temennimiz bütün çocukların güvenli ve hem bedenen hem ruhen sağlıkları bozulmadan büyümeleri. Ancak toplumumuzun kanayan yaralarından birisi de çocuk istismarı. İstismarın kapsamına çocuklara uygulanan her türlü taciz, şiddet, bedenen ve ruhen müdahale giriyor. Çocuklara bu istismarı yetişkinler ve diğer çocuklar uygulayabilir. Büyüme çağındaki iki çocuğun aralarında yaş farkı olması, yaşı büyük olan çocuğun kendi negatif deneyimlerini diğer çocuğa uygulama isteği bile istismar kapsamına giriyor. Bu durum çocukları daha çok tehlikeye açık hale getiriyor. Çocukların cinsel istismardan korunabilmesi için de ebeveynlerin alabileceği pek çok tedbir var.

- Çocuğun yaşının üstünde cinsel donanıma, bilgiye sahip olup olmadığını kontrol etmek,

- Teknoloji ve internetle olan ilişkilerinin sınırlarını belirlemek,

- Günlük yaşamında birden ortaya çıkan ani duygusal ve bedenen sinyallere karşı dikkatli olmak,

- Bedeninin ona özel olduğunu anlatmak ve güvenliği için onunla açık iletişim kurmak,

- Cinselliği konuşurken çocukları sıkmadan, tabu olduğunu düşündürmeden anlatmak, endişe verici bir tavır içine girmemek,

Ama en önemlisi, küçük yaşlardan itibaren kötü dokunma- iyi dokunma kavramını, içeriğini ve farkını çocuklarımıza anlatmak. Kötü dokunma ve iyi dokunmanın farkını öğrenmiş ve anlayabilen bir çocuk ailesine güven duyuyor ve iletişimi kesintiye uğramadan aktarabiliyorsa, istismarın önündeki en büyük engel kalkmış oluyor. Kötü dokunmayı; birisi seni hırpalarsa, sıkarsa, canını yakar ve istemediğin yerlerine, özel bölgelerine dokunursa” şeklinde tarif edebiliyoruz. ¨Tuvalete gideceğin zaman sana isimleriyle (A.B.C kişileri) yardım edebilir. Yine de rahatsız olduğun, sana yapılmasından hoşlanmadığın bir şey olursa bana anlat.” diyerek rahatlatmamız gerekiyor. Ne yaşarsa yaşasın ailesine gelebileceğini bilecek şekilde çocuklarımıza güven vermemiz çok önemli. Bu bilinçlenmeye 2 yaş ve sonrasında başlayabiliriz.

İstismara maruz kalmış çocuklar sinyallerini vermeye bazen hemen, bazen belli bir süre geçtikten sonra başlıyor. İstismarı yaşadığı zamanki travma; travma tepkisi diye tarif edilen ve boşanma, ölüm, doğal afet, hastalık gibi büyük olaylarda verilen tepkilere benzeyecek bir sinyal aslında. Her gördüğümüz ve dikkatimizi çeken sinyalin çocuk istismarını işaret etmesi gerekmiyor. Ancak tedbirli olmanın güvenlik açısından büyük önemi var. Sinyallerden emin değilsek ya da doğru okuyamadığımızı düşünüyorsak bir uzmandan yardım almak çok yerinde bir adım olabilir.

Alt ıslatmaya başlama, uyku bozuklukları, çığlıklarla uyanmak, tırnak yeme, kabuslar, yetişkinleri görmek istememek, başka biri gibi davranma, hırsızlık, anne babaya düşmanlık (korunmadığına inandığı için) okuldan kaçmak, nedensiz ve ani ağrılar, vücutta lekeler, morluklar, idrar yolları enfeksiyonu gibi pek çok dikkat çekici sinyalin doğru algılanması ve takip edilmesi gerekiyor. Çocuklardaki ses tonlamaları, mimikler, oyun oynarken kurduğu replikler, oyuncaklarına isim vererek ve hayali oyunlar kurarak anlatmaya çalıştıkları, taklit vb. gibi unsurlar bizler için birer ipucu aslında. Terapistler ve psikoloji alanında çalışan uzmanlar istismara uğramış çocukları incelerken oyun terapisinden faydalanıyor. Çünkü çocuklar oyun esnasında gerçek kimliklerinden taşıdıkları izlerle, soru-cevap ve tepkiler yoluyla başlarına gelenleri daha kolay anlatabiliyor.

Travmaya uğramış çocuklarda aile içi istismarın sıralamada ikinci olması travmanın boyutlarını arttırıyor. Anne-babadan korunma ve güven talep ederken travmanın kaynağı olarak onları gören çocuklar içe kapanıyor, iletişimi kesiyor. Tehdit, korkutma gibi unsurlar da işin içine girince istismarın failini korumaya bile yönelebiliyorlar. “Çocuklarının istismara uğradığını gören ancak bunu örtbas etmeye niyetli ebeveynlerin geçmişlerinde bu konu ile ilgili sağlıklı olmayan bir başka travma olması çok muhtemeldir.” diyor Uzm.Psk. Pınar Mermer. Bu yüzden istismarın boyutları giderek artıyor.

İstismara uğramış bir çocuğun ve ailesinin bundan sonraki psikolojik ve hukuki süreci nasıl işliyor ?

Seminerimizin ikinci bölümünde Avukat Seray Uysal ve Avukat Ebru Arayan, çocuklara karşı yapılan saldırının kapsamı çok geniş olduğu için “cinsel istismar” kavramının kullanılmasının önemine dikkat çektiler. Hukuki anlamda cinsel istismar; suç sınıfına giren her türlü müdahaleye deniyor. Dünyanın çeşitli coğrafyalarına göre; cinsel istismarın hangi koşullarda suç sayıldığı çeşitlilik gösteriyor. Türkiye’de 0-15 yaş grubuna her türlü cinsel müdahale suç kapsamında. 15-18 yaş aralığında kanunlar karşısında cebir, tehdit unsuru olup olmadığına bakılıyor ve iradeyi sakatlayan bir durum olup olmadığı kontrol ediliyor. Hukukun ve yaşanılan travmanın farklı yorumlara maruz kalması kamuoyu vicdanını tatmin etmese de, kanunlar suçun tespit edilmesi için aranılan koşulların varlığının ispatını istiyor. Burda kastedilen suç; cinsel arzu tatmini için çocukların kasten kullanılması diye tabir ediliyor. Verilen cezalar suçun boyutuna göre 3 yıldan 15 yıla kadar değişiyor. Sürenin belirlenmesinde ağırlaştırılmış sebeplerin olup olmadığına bakılıyor. Mesela suçun aile üyeleri tarafından, yakın akrabalarca işlenmiş olması ağırlaştırılmış sebep sayılıyor. Suçun sonunda bedenen ve ruhen sağlığın bozulmuş olup olmadığı inceleniyor.

İnsan bunları dinlerken şöyle düşünüyor: Bedenin ve ruhen sağlığın bozukluğunu ispat etmek için onlarca sorgulamaya, görüşmeye maruz kalmak da bir başka travma değil mi?

Sağlık kontrolleri sebebiyle travmanın şiddeti artmıyor mu? Zorla istismara uğramış bir beden bir kez daha travma ile sarsılmıyor mu? Vicdanı duygular ne olursa olsun, suçun tespiti için kanun bu kontrolleri zorunlu kılıyor.

İstismarın varlığının tespiti halinde; çocuklara bu konuları onları sorgulamadan, baskı yapmadan sormalı ve dinlemeliyiz. Hukuka başvurmanın ilk adımı Cumhuriyet savcılıklarına, karakollara dilekçe ile şikayette bulunmak.İstismarcıya karşı direkt müdahale etmek istismar mağduru için daha travmatik olabilir. Genelde bu çocuklar tehdit edilmiş, korkutulmuş ve saklaması için baskı görmüş olabilir. Bu durumda istismarı uygulayanı korumaya ve olayı ört bas etmeye çalışabilir. Her türlü adli ve psikolojik yardım için Adli Yardım Hizmet Numaralarını arayabilmek mümkün. İstismarın kontrolü için yapılan sağlık taramalarında durumun varlığını tespit eden eczacı, doktor, hemşire, sağlık görevlisi, ilk yardım ekibinin suçu bildirme zorunluluğu ve cezai yaptırımı var. Hukukun işleyebilmesi için ailelerin de yasal birimlere doğru bilgi vermesi ve işbirliği yapması gerekiyor. Malesef ülkemizde böyle travmatik suçlar için tespit edilmiş kısıtlı cezalar ve uzun yıllar süren inceleme ve yargılama süreçleri mağduriyeti arttırıyor.

Yeni yasa tasarısında bu başlıkların yeniden değerlendirildiği ve kanunlarda değişiklik yapılmasının gündemde olduğunu öğreniyoruz. Hiçbir çocuğun böyle büyük bir travmaya maruz kalması kabul edebileceğimiz bir şey olmasa da, sonuçları için daha somut ve önleyici tedbirlerin alınmasını bekliyoruz.

Seminer esnasında annelerimizden aldığımız yorumların bazılarına da yer verelim istedik:
“Çocuklarımızı komşuya göndermek bile bugunün koşullarında tedirginlik verici olabilir.”

“Onlara neler giydirip giydiremeyeceğimizi bile sorgular hale geldik.”

“Ev yaşamında aldığımız önlemler neyse de, okullarda çok daha büyük tehlikelere maruz kalıyorlar.”

“Bu bilinçlenme çalışmalarının eğitim kurumlarında da ciddiyetle ele alınması gerekiyor.”

“Teknolojinin ne kadarı zararlı ne kadarı faydalı kontrol etmek güçleşiyor.”

Seminerden sonra pek çok anne bir türlü içimizden atamadığımız endişeleri daha fazla, daha tedirgin bir şekilde düşünür hale geldik. Herkesin ekleyecek notları, söyleyecek sözleri var. Dinlediklerimizi aktarmak, dikkat çekmek ve çevremizle paylaşmak esas hedefimiz.

Seminer için emek veren, fikren ve fiziken destekleyen, paylaşımları ile seminerin verimliliğini arttıran herkese sonsuz teşekkürler! Özellikle bana bu bilgileri ulaştıran Sena Baran'a çok teşekkür ederim.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün




21 Eylül 2013 Cumartesi

Spor ve sanat kurslarına gitmek çocuklarımızı geliştiriyor


Hepimiz çocuklarımızı daha iyi yetiştirmek ve onları sosyal bireyler olarak hayata hazırlamak için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Spor ve sanat kurslarına gitmek çocuklarımız için gerçekten çok faydalı. Hem arkadaş ediniyorlar hem de içlerindeki yetenekler ortaya çıkıyor. Evde oturup bilgisayarda oynamalarından veya televizyon seyretmelerinden daha geliştirici olduğu kesin.  Pek çok kurs olanağı var; basketbol, futbol, yüzme, cimnastik, bale, piyano, gitar, drama, resim, ingilizce gibi. Ben de geçen sene çocuklarımı farklı kurslara götürdüm. 3 çocuğu haftanın belli saatlerinde buralara götürmek çok zamanımı ve enerjimi aldı ama değdiğine kalpten inanıyorum ve bu sene de aynısını yapacağım.

Alper devlet okuluna gittiği için onu kendi imkanlarımla desteklemem gerektiğini düşünüyorum. Geçen sene birinci sınıftı ve okulda ne beden eğitimi ne de resim dersi vardı. Tonlarca para vermek istemiyorum ama açıkçası özel okula giden yaşıtlarından da geri kalmasına gönlüm razı olmuyor. Geçen sene Alper haftada 1 saat cimnastik, 2 saat resim, 1 saat drama ve 1,5 saat basketbol kursuna gitti. Kızların anaokulunda bu dersler var o nedenle kızlar sadece haftada 1 saat cimnastik dersine katıldılar. Bu kursların inanılmaz faydasını gördük.  Alperin duruşu, koşuşu ve fiziği çok değişti ve gelişti. Çocuk gelişimi uzmanları da çocukların spora cimnastik ve yüzme ile başlamalarını tavsiye ediyorlar. Drama ve resim dersleri de sosyalleşmesini ve değişik ortamlarda yeni şeyler öğrenmesini sağlıyor. Bu kurslara tonla para harcamadım. Etrafta biraz araştırma yaptım ve uygun yerler buldum.


Size de yol göstermesi açısından bunlardan bahsetmek istiyorum. Öncelikle ücretsiz olan kursları araştırın. Artık neredeyse tüm belediyeler ücretsiz kurslar açıyor. Belediyenize gidin, telefonla arayın veya belediyenizin internet sitesini ziyaret edin. Şu aralar tüm kursların kayıt zamanları o nedenle bu yazıyı yazmak istedim. Kayıt zamanını kaçırmayın. Mesela ben istanbul Sarıyer'de oturuyorum ve Sarıyer belediyesi'nin internet sitesinde kursları anlatmışlar. Linki burada

Semtinizin derneğinin de böyle kursları olabilir. Bunların da fiyatları uygun oluyor ve semtte yaşayan sanatçılar ve sporcular bu kursları veriyor. Alper haftada 2 saat resim kursuna gidiyor ve aylığı 60 TL. Bir sitede yaşıyorsanız sitenizdeki kurs ve ders olanaklarını araştırın. Evinizin yakınında olursa ulaşım da kolay olur. Ben cimnastik dersini sitemizin sosyal tesislerinde buldum ve eve 3 dakika uzaklıkta olduğu için rahat oldu. Aylık 100 TL'ye çok güzel bir temel eğitim aldılar. Çocuğunuzun okulunda da kurslar açılabilir bunları da takip edin. Mesela Alper'in ilkokulu haftada 1,5 saat süren bir basketbol kursu açtı ve bütün sene faydalandık. Ücreti de inanılmaz düşüktü.

                    

Spor veya sanat kurslarına giden çocuklarınız sanatçı veya sporcu olacak diye birşey yok zaten bunun için göndermiyoruz çocuklarımızı bu kurslara. Amaç çocukların sosyalleşmesi, farklı ortamlara girmesi, eğlenmesi, değişik arkadaşlar ve tecrübeler edinmesi ve belki de bir yeteneğinin ortaya çıkması. "Aman canım bizim zamanımızda kurs mu vardı?" diyenler olacaktır ama unutmayın artık bizim zamanımız değil! Çocuklarımız bizim gibi sokakta koşturmuyor, bizim kadar arkadaşları yok ve kendilerine oyuncaklar yaratıp yaratıcılıklarını geliştiremiyorlar. Televizyon karşısında veya elinde tabletle geçen zamanlar onlara pek bir şey katmıyor. Çocuklarda hareketsizlikten kaynaklanan kilo problemi çok görülmeye başlandı. Biz ailelere çok iş düşüyor.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

20 Eylül 2013 Cuma

Her çocuğun eğitim hakkı vardır ve bu elinden alınamaz, engelli bile olsa...

Okullar açıldığından beri dört bir yandan okullarla ilgili sorunlar yağıyor. Eğitim sistemi, her çocuk için bir keşmekeş halinde ama en vahim durumda olan çocuklar, farklı gelişim gösterenler, yasal tabirle "engelliler".

Dinlediğim her hikaye, bildiklerimden farklı olmasa da, eğer bir şeyler yapmazsak çocuklarımızın hayatını nasıl etkileyeceğini düşündürüyor.

Kaynaştırma genelgesi çıkalı yıllar oldu, Otizm Eylem Planı açıklanalı aylar geçti, Nazım Özgün'e okul arayışımızın üzerinden bir koca yıl geçti... Bir arpa boyu yol gidemediğimiz gibi, uygulamadaki mevzuat hataları ve boşvermişlik yüzünden, ayrımcılık dehşeti her geçen gün artıyor. Sınav kazanan çocuklarımızı bir punduna getirilip kayıt yapılmıyor, zorlukla okula kaydolan çocuklarımız her gün ayrımcılık ve psikolojik baskı görüyor. Bu durumda okul yönetimleri ve eğitimciler kadar, maalesef büyük oranda normal gelişim gösteren diğer çocukların velilerinin büyük etkisi var.

Artık daha fazla vakit kaybetmeden, çocuklarımızın eğitim hakkı için bir şeyler yapmamız gerekiyor.

Bir ricam var, duyurmama ve yaygınlaştırmama yardımcı olursanız sevinirim.

Farklı gelişim gösteren çocuğunuzun okula alınmama- ayrımcılık-kaynaştırma sorunu varsa, kısa hikayenizi iremafsin@gmail.com 'a yazar mısınız?

Kaynaştırma/özel eğitim/ayrımcılık sorunlarımızı örnek vakalarla seri köşe yazıları halinde yayınlamak ve bir rapor derleyerek ilgili merciilere duyurmak istiyorum.

Birlik olmadan sorunlarımızı çözemeyeceğiz! Çocuklar hızla büyüyor, arkadan bir çok çocuk daha geliyor, zaman geçiyor!
Otizm aktivisti
M.İrem Afşin


Her çocuğun eğitim hakkı vardır ve bu elinden alınamaz, engelli bile olsa... 

Lütfen paylaşalım Hassas Anneler. Bu konu benim için gerçekten çok önemli. Engelli çocuklarımız önce ailelerine sonra bize emanetler bunu unutmayalım. Engelli bir çocukla eğitim görmek çocuklarınızdan birşey götürmez tam tersine onlara çok şeyler katar.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Hassas bir öğretmen adayı 16 yaşındaki Naz Hassas Anne sitenin hayatındaki etkilerini anlatıyor

Merhaba
Ben sayfayı bir öğretmenim sayesinde takip etmeye başladım. Anne değilim henüz 16 yaşımdayım, çocuk gelişimi özel eğitim bölümü öğrencisiyim. Bu sayfada yazdığınız yazılar, doktorların önerileri sizin önerileriniz vs gibi şeyler dikkatimi çekiyor. Hem bölümüm gereği mesleğimde iyi olabilmek için hem de bir bayan olarak öğrenmem gerektiğini düşündüğüm için sayfayı sık sık ziyaret etmeye çalışıyorum. Sadece çocuklar için değil, biz de insanız bir çok bilgi bizim de işimize yarar -ki şeker konuları gibi şeyler benim gibi çikolata aşığı bi insan için önemli konular. Uzun zaman oldu aslında ama şeker hakkında ve yoğurt kapları gibi bir konu hakkında bir doktorun seminerini yazmıştınız buraya onu okumuştum ve ondan sonra dikkat etmeye başladım. Aslında burada okuduğum bir çok şeyden sonra dikkat etmeye başladım. Sadece annelerin değil herkesin ihtiyacı var bu bilgilere. Bence bir insanın bilinçli olması çok önemli.

Sizi gerçekten tebrik ederim çocuklarınız sizin gibi anneye sahip oldukları için çok şanslı gerçekten. Eminim sizin ve eşinizin desteğiyle hepsi bilinçli iyi bireyler olarak yetişecektir. Kızlarınızın yaptığı şey gerçekten çok güzel. Bu sayfayı takip etmeye başladığımdan beri ''ilerde evlenirsem ve çocuğum olursa onu kendim yetiştirmek istiyorum'' gibi bir düşünce oluştu bende. Anneannesi, babaannesi olacak ve bende Allah kısmet ederse mesleğimi yapıyor olacağım ama en azından ilk okula başlayana kadar onu kendim yetiştirmeyi çok isterim. Çok doğru bir söz var ''Çocuklar ailelerinin yansımasıdır'' Kesinlikle öyle. Bu yüzden özellikle gün geçtikçe her şeyin sahtesi çıkmaya başladığından çocukları iyi yetiştirmek çok önemli ve çocuğa yapılabilecek en büyük iyiliklerden biri bu. Umarım ileride anne olursam sizin ve diğer tüm ilgili anneler gibi biri olurum.

Cevabım:
Çok teşekkür ederim beni çok mutlu ettin. Kendini geliştirmek için bilgi arayışında olman ne kadar güzel, ilerde senin öğrencilerin olacak çocuklar çok şanslı. Çok güzel ve önemli bir bölüm seçmişsin. Çok iyi bir anne de olacağına eminim. Çok teşekkür ederim mesajın için çok öpüyorum Ece Ablan








Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

19 Eylül 2013 Perşembe

İzmir Hassas Anne Buluşması


                  

İzmir Hassas Anne Buluşması 1 Eylül 2013'te Caribou Coffee'de yapıldı. Buluşmamıza 21 İzmirli Hassas Annemiz ve onların birbirinden tatlı 14 çocuğu katıldı. Çok sıcak bir tanışma toplantısı oldu. Ben Hassas Annelere hassas olduğum bazı konulardan bahsettim. Paketlenmiş ve katkı maddeli gıdalar, çocuklara gereksiz yere verilen ilaçlar, Beta bakterisi ve tedavisi, çocuklarımızı cinsel istismardan korumak için vereceğimiz eğitim ve hayatımızı başkaları için yaşamamak konularına değindik. Hassas Annelerimizin sorularını elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım. 


                               
                                             Çocuk masası kurduk 

















Gelen tüm Hassas Annelerimize "Ben bir Hassas Anneyim" buzdolabı magneti hediye ettim. Organik pazarı kapımıza kadar getiren www.organiktedarikcim.com firması minik bir çekilişle buluşmaya gelenlerden 2 kişiye 50 TL değerinde organik sebze ve meyve hediye etti. Caribou Coffee de her annemize birer içecek ve kurabiye ikram etti. Bizi harika ağırladıkları için Caribou Coffee'ye http://www.cariboucoffee.com.tr/ ve hediyeleri için www.organiktedarikcim.com sitesine çok teşekkür ederim. 

Ama en çok pazar gününü Hassas Anne'ye ayıran çok değerli 21 Hassas Annemize ve uslu uslu oynayan 14 harika çocuklarına minnetarım. 
Hassas bir Anne olmak ayrıcalıktır.
İyi ki varsınız...

Yeni buluşmalarda görüşmek dileğiyle









Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

18 Eylül 2013 Çarşamba

Çocuklarınızı şekere bağımlı yapmayın!

Prof. Canan Karatay: 5 yaşına kadar çocuklarınıza şeker vermeyin, vücutları bunu kaldıramaz. Bal ve pekmez de buna dahil. Çocuklarınızı şekere alıştırmayın. Anneler bunu yapıyor. Çocuklara şeker getirmek yok. Her gün yumurta yedirin. Yumurta çok önemli. Tabii ki serbest dolaşan tavuk olacak, fabrikadan çıkmayacak. Çocuklara yedirdiğiniz hiç bir şey fabrikadan çıkmayacak. En son yapılan araştırmalar bunu gösteriyor. Bunlar beyin ve sinir hücrelerini etkiliyor. Çocukları ceviz, badem, bulgur, mercimek, sebze, et, 

Beyninizi değiştirin. Çocuklara şeker çikolata vermeyeceksiniz. Çocuklara ne verirseniz onu alır onu ister. 4-5 yaşında kadar alışmazsa ondan sonra bağımlı olmaz. Çocuk dünyayı çevresiyle tanıyor. Çocuk taklit ederek büyür. Ne görürse onu yapar. Anneler babalar, aile büyükleri, bakıcılar, okullar bunlar çok önemli. Bugün küçücük çocukların bile karaciğeri yağlanmış. Yapmayın bunu. Çocuğu rüşvete alıştırmayın. Yemeğini yersen şeker veririm gibi şeyler çok zararlı. Çocuklar gördüğünü yapacak. Çocuğu zorlamayın örnek olun. Olumlu konuşmalar yapın. Dolabınızı boşaltın. Zararlı şeyleri evinize sokmayın. Çocukların sağlıklı yağa ihtiyacı var. Kalp yanlız yağı enerji olarak kullanır yağdan korkmayın. Paça çok sağlıklıdır. Mutlaka yedirin.

Yandık ki ne yandık! Şimdi herkes itiraz edecek ama o kadar doğru söylüyor ki Hocam. Ağzına sağlık. 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Hassas Annelerimizden: Hassas Annemiz İrem çocuklarda dil gelişimini ve çocuklarına İngilizce ile Türkçeyi aynı anda öğretme deneyimini anlatıyor



Hamile olduğumu ilk öğrendiğimde içimi kaplayan heyecan ve korkuyu tarif etmem imkansız. Bu haberi alan herkes eminim ki benzer duygular yaşamıştır. O ana kadar kendimden başka hiç kimseden sorumlu olmayan ben, nasıl olup da bir başkasının hayatını şekillendirecektim? Bu işi becerebilecek miydim? Büyük bir telaş almıştı beni...

Daha dün gibi hatırlıyorum, ilk işim oturup doğacak olan bebeğime upuzun bir mektup yazmak oldu. Bebeğime onu sonsuza kadar sevip kollayacağımı, her zaman yanında olacağımı, hatalarım olsa da bunların kasıtsız yapıldığını ve beni hoş görmesini istediğimi, onu dört gözle beklediğimi anlattım. Ona layık olabilmek için elimden gelen herseyi yapacaktım, buna kararlıydım. Hayatımın en büyük serüveni başlamıştı bile ve ben kendimi buna hazırlamalıydım...

Daha sonraki aylarda okuduğum kitapların, yaptığım araştırmaların miktarını hatırlamıyorum bile. Teoriyle pratiğin farklı şeyler olduğunu bildiğim halde hiç durmadan hamilelikle ve çocuk gelişimiyle ilgili bulduğum her seyi okuyordum. Ben işin inceliklerini bileyim de, uygulamaya geldiğinde bir yolunu bulurum diye düşünüyordum.

İlk bebeğime hamileyken hala Amerika'da yaşıyordum. Endişelerimden biri çocuğuma nasıl hem Türkçe, hem de İngilizce öğreteceğimdi. Eşim Amerika'lı ve etrafımızda da çok fazla Türk arkadaşımız yoktu. O yüzden de kızımın Türkçe öğrenebileceği tek kişi ben sayılırdım. Evimiz dahil olmak üzere her yerde sadece İngilizce konuşuluyordu. İşim çok zor olacak diye düşünüyordum.

Bir çok panik atak ve uykusuz gecenin ardından bir karar aldım. Olaya iki ayrı dil öğretmek olarak bakmak yerine, çocuğumun dil gelişimini en iyi şekilde nasıl destekleyebilirim diye düşünmeye başladım. Yapılan bazı araştırmalar aynı anda iki dil öğrenen çocukların bir çok alanda ekstra beceriler edindiklerini göstermiş fakat bu dil gelişimindeki süreci etkileyen bir unsur değilmiş. Fiziksel bir problem olmadığı sürece tek dil ve iki dil öğrenen bebeklerin genelde aynı zaman diliminde, aynı aşamalardan geçerek geliştikleri gözlemlenmiş. Bunu öğrendikten sonra benim hedefim bu aşamaların neler olduğuna ve hangi aylarda kaydedildiğine dikkat edip o sürecin gerektirdiğini yapmak oldu.

Herşeyden önce dil gelişiminin ana karnında başladığı söyleniyor. Bebekler daha ana rahmindeyken bile belli bir lisanin "melodisini" ayırt edebiliyorlar. Henüz kelimelerin anlamlarını bilmeseler bile, belli bir dilde kullanılan ses tonunu öğrenebiliyorlar. Bu yüzden de bebeğimle o daha hala karnımdayken konuşmaya başladım. Benim etrafımdakilerle İngilizce diyaloglarımı zaten duyuyordu ama ben onunla ayrıca Türkçe de konuştum.

Bebek doğduktan sonra birkaç ay içinde belli sesleri çıkarabilmeye başlıyor. Bu süreç başladığı zaman bebeğimizin çikardığı sesleri büyük bir coşkuyla tekrar ederek pozitif pekiştirme yapabiliyoruz. Bizim mimiklerimizden, heyecanlı tavırlarımızdan, tezahüratlarımızdan yola çıkarak başta tesadüfen çıkarttıkları sesleri daha sonra çabalayarak çıkartmaya başlıyorlar. Bu dönem başladığında inanın atmadığım takla kalmamıştı! Kızımın ağzından her ses çıktığında kendimden geçiyordum. 


    Çocuk "gıııı" diyor ben alkışlıyorum, "daaa" diyor ben hoplayıp zıplıyordum, papağan gibi her çıkardığı sesi taklit ediyorum. İnanın bir gören olsa deli derdi bana o sıralar!

İlerleyen aylarda bebeklerimiz bir çok şeyi daha iyi anlayıp karşılık vermeye başladığında bir çoğumuz onlarla "bebekçe" konuşmaya başlıyoruz. Bu dönemde kelimeleri yarım yamalak ve bebek dilinde kullanmak aslında çok sağlıklı değil. Evet, bebeğimizle bu şekilde konuşmak çok sevimli oluyor ama bunun öğrenmelerini olumsuz yönde etkilediği belirtiliyor. Böyle yapmak yerine yine sevimli bir ses tonuyla, kelimeyi doğru telaffuzuyla, yüksek sesle ama yavaş ve uzatarak söylemek daha iyi bir yöntemmiş. Örneğin, "ayaba" demek yerine "aaraabaaa" şeklinde söylemek daha doğru. Heceleri vurgulayarak ve biraz da abartarak söylediğimiz zaman kelimeleri daha iyi ve doğru şekilde pekiştiriyorlar. Ben kızımla konuşurken, hangi dili kullanırsam kullanayım bu konuda çok dikkatli olmaya çalıştım ve bunun ona çok faydası olduğuna inanıyorum.

Bebeğimize kitap okumak en önemli hususlardan birisi. Bunu çok küçük aylardan itibaren alışkanlık haline getirmekte büyük fayda var. Ben kızıma doğduğu ilk aylardan beri kitap okuyorum. Bu hem bizim ikimizin başbaşa yaptığımız ve çok zevk aldığımız bir aktivite, hem de kızımın dil gelişimine büyük faydası olan bir araç oldu şimdiye kadar. Çok küçükken okuduğumuz kitaplarda sadece renkler ve şekiller vardı. Bir hikayesi ya da içeriği olmayan kitaplarla başladık. Kelimeleri tekrar ederek, şekillere parmakla işaret edip ne olduklarını, hangi renk olduklarını, kaç tane olduklarını anlattım ona her iki dilde de. Sonra, yaşı ilerledikçe basit hikaye kitapları okumaya başladık. Resimlerdeki detaylara işaret ederek onlar hakkında konuşmaya başladık. Kendi kendimize hikaye bile uydurduğumuz olurdu bazen herhangi bir resme bakarak. Bu şekilde kelime dağarcığı genişledi. Kızım şu anda 3 yaşında ve sık sık eline bir kitap alıp bir köseye çekilip yüksek sesle okur kitaplarını.

Belirtmek istediğim bir başka şey ise bizim çocuklarımıza bakış açımız üzerine. Çocuklarımız bizim düşündüğümüzden çok daha akıllı bence. Onlarla konuşurken anlamaz diye farzedip geçistirerek uyduruk cevaplar vermemeliyiz. Onlarla diyaloglarımızda konuları basite indirgeyerek onların anlayacağı şekilde, gerçek cevaplar vererek anlatmalıyız. Beraber birşeyler yapıyorken onlara detaylardan bahsetmeliyiz mesela. "Bak şimdi çiçek resmi yapıyorum, bu pembe renkli bir çiçek, yeşil yaprakları ve uzun sapı var, çok da güzel kokuyor" tarzında tasvirlerle dolu açıklamalar hem onların ilgisini çekiyor, hem de yeni kelimeler öğrenmelerine faydası oluyor.

Kızım 9 aylıkken konuşuyor ve iki kelimelik cümleler kuruyordu. 14 aylıkken bir gün 20'ye kadar sayıp beni ve babaannesini şok etti. 1.5 yaşındayken kelime dağarcığı Türkçe, İngilizce karışık 150 kelime civarındaydı. Ana dili İngilizce'ydi ama bazen Türkçe kelimeler kullandığı da oluyordu. Türkçe anlamasına rağmen İngilizce konuşmayı tercih ediyordu. Geçen sene Mayıs ayında Türkiye'ye taşındık. Taşınmamızdan kısa bir süre sonra kızım yarım gün kreşe gitmeye başladı. Türkçe anladığı için başlangıçtaki alışma süresi çok uzun sürmedi, iki haftada uyum sağlamıştı bile. Kreşin çok faydasını gördük, orada Türkçesi iyice pekişti. Öğretmenleri kızımın arkadaşlarıyla diyaloglarında ve derdini anlatması konusunda hiçbir problemin olmadığını ve Türkçe'yi artık sorunsuz kullandığını söylüyorlar. Bizlerle ise kendi aramızda ana dili ve kendini daha rahat hissettiği dil İngilizce olduğu için hala İngilizce konuşuyor. Kızıma illa ki Türkçe konuşacaksın baskısı yapmıyoruz, bizim için önemli olan iki dili de biliyor ve kullanıyor olması. Umuyorum Turkiye'de dünyaya gelen küçük kızımıza da hem Türkçe, hem de İngilizce'yi öğretebiliriz. Aynı çabayı ve özeni ikinci bebeğimde de göstermeye devam edeceğim.

Bu arada ben de elimden geldikçe kızımın söylediklerini bir kenara yazıyorum. En büyük hayallerimden biri bundan yıllar sonra ona yazdığım ilk mektubu ve onun söylediği komik komik şeyleri oturup beraberce okumak ve onunla birlikte bol bol gülmek...

Sevgiler
İrem Griswold





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

15 Eylül 2013 Pazar

Hassas Annelerimizden: "İş seyahati için 4 gün yurt dışına çıkıyorum, emzirme işini ne yapacağız?"

Bir Hassas Annemiz soruyor:

Merhabalar, bugün küçük kızım tam 1 yaşında çok çok mutlu bir gün... 

Fakat içimi kemiren bir konu var, 2 gün sonra iş için yurt dışına çıkıyorum 4 gece evde olamayacağım ne yazık ki... Kuzum ise hala emiyor ve geceleri de sık uyanıyor... Babası ile kalacak... Çok çok üzülüyorum nasıl olacak nasıl bitecek diye... Sizce bu durumun etkisi ne olur kuzumda, dönünce emmeye devam eder mi ki?

Cevabım:

Nice mutlu yaşlara! Sütlerini sağabilecek misin yoksa azalır ve geri gelmeyebilir. Mutlaka sağma makinesi al ve sütlerini sağ. Emmeyi bırakmaz ama hem emememe hem senin yokluğun biraz zor olacak. Biberon alıyordur umarım. Zor bir 4 gün olacak yalan söylemeyeceğim ama bebekler düşündüğümüzden daha kuvvetli atlatır. ben de Alper 9 aylıkken kanser ameliyatı oldum ve tam 4 gün beni göremedi ve ememedi vücudumda anestezi olduğu için. Bir de kar fırtınası olmuştu Ben karşıda bir hastanede oldum ameliyatı kardan köprü bile kapandı tabii bütün yollar da. 4 gün sonra eve dönebildim. Zor günlerdi. 4 gün boyunca 3 saatte bir sütlerimi sağıp attım ilaçlardan kurtulmak için ve sütüm bitmesin diye. Döndüğümde hemen emmeye başladı ve aynen devam ettik. Sen de sütünü sağ 3 saatte bir. Sütlerini seyahatten geri getiremesen de sütün azalmaz. Dönünce biraz naz yapar ama normale döner. Belki bu ayrılığı gece beslenmesini bırakmak için kullanabilir ve döndükten sonra gece emzirmesini bırakabilirsin doktoruna danışıp. Gündüz ve sabah emzirirsin arada da işyerinde sağar eve getirirsin. Gece beslenmesi 1 yaşından sonra uykuyu bölüyor ve bebeğin gelişimi iyiyse doktorlar bırakmayı tavsiye ediyorlar. İyi seyahatler






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Hassas Annemiz Zahide Ongun Kaya bebek araba koltuklarının yanlış kullanımına dikkat çekiyor

Çocuğun eğitimle ve sevgi ile büyüdüğüne inanan ve bu konuda kendini ülkeler arası karşılaştırma yapabildiği için şanslı sayan, Amerika'da erken çocuk gelişimi alanında eğitimini tamamlayan ve orada yaşayan iki çocuk annesi Hassas Annemiz Zahide diyor ki : 

                        Çocuklar kadar aileler de eğitilmeli  

  Uzun zamandır beni rahatsız eden çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istedim. Bebek araba koltuklarının kullanımı gerçekten çok gerekli ama 
gereksiz yere bebeklerin araba koltuğu icinde uzun sure tutulması oldukça zararlı. Şu anda bebek araba koltuğu kullanımı Turkiye'de zorunlu olsa da çoğu ailelerin çocuğunu bağlamadan bu koltuklara oturtması dikkatimi çekiyor. Olay tam anlaşılmamış anladığım kadarı ile koltuk alınmış ama ne koltuk emniyet kemerine takılmış, ne de çocuk koltuğun kemeri ile bağlanmış. Olabilecek ani bir frende cocuk direkt fırlayacaktır yerinden. Bunlarla ilgili çok haberler okuduk. Benim asıl dikkatimi çeken konu annelerin uzun sure araba koltuğu içinde bebeklerini tutması ve uyutması. Artık gezmelerin baş koşelerinde araba koltuğu içinde bebek çok görür olduk. Araba koltuğu araba icin dizayn edilmiştir ve arabanın içinde kalan diğer aparatla doğru pozisyonu alır. Biz onu eve taşıdığımız takdirde duruşu doğru olmayan bir koltukta sırtı, omuriliği ve boynu gelişmemiş minicik bebeği saatlerce koltuk icinde tutarak eziyet ediyoruz. 

                                    Alper 27 aylık, kızlar 6 aylık burada

Bunun yanı sıra sıcak zamanlarda havasız kaldığı için sırt bölgesinde isilik ve beze baskı yaptığı için de pişiğe davetiye çıkarıyoruz. Araba koltukları belli yaşlara göre üretiliyor. Hatta bir sürü testlerden geçip öyle satılıyor. Bebek koltukları görüntü olarak çukur gibi göründüğü için aileler tarafından herhangi bir yumuşak şeyle destekleniyor fakat bu bir bebek icin pek sağlıklı olmayabilir. Onların yatış pozisyonuna göre ergonomik olarak üretiliyor. Aparatla birlikte kullanılmadığı takdirde bebek için pek sağlıklı bir pozisyon değil. Eğer uzun bir yolculuk yapıyorsak minimum 2 saatten fazla bebek koltukta tutulmamalı. Tekrar söylemek istiyorum araba koltuğu adı üstünde araba için dizayn edilmiştir. Lütfen gördüğünüzde anneleri uyarın, belki onların akıllarına böyle bir şey gelmeyebilir ama sonra size hak vereceklerdir. 

Hepinize sağlıklı, mutlu, huzurlu ve anne-babası ile büyüyen çocuklar yetiştirmeniz dileği ile...






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Bu güzel çocukları yok saymayın.


Ben bir çocuğum ve sadece sevilmek istiyorum...
Bu güzel çocukları yok saymayın. Hepsi birbirinden tatlı ve güzel. Onlar bu hayatın renkleri. 


Bu fotoğraf www.facebook.com/engelsizzihinler sayfasından özel izin alınarak paylaşılmıştır. Bu güzel sayfaya teşekkür ederim.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Engelli çocuklarımızın da eğitim almaya ve hayatın içinde olmaya hakları var

Lütfen engelli çocuklarımıza da eğitim şansı tanıyalım ve onları bu hayata katalım. Hayat içinde çeşitlilikler olduğunda güzeldir. Engelli çocuklarımızın da okula gitmeye, arladaşlarıyla oynamaya ve hayatın içinde yer almaya ihtiyaçları ve hakları var.

Sabah Gazetesinin haberi:

                         Engelli babasından tüm velilere mektup
Ulusal Down Sendromu Derneği Başkanı Sami Altunel, okulların açılmasına kısa süre kala daha fazla engelli çocuğun kaynaştırma eğitimi alabilmesi için çalışma başlattı. İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün de desteğiyle 16 Eylül Pazartesi günü Agahefendi İlkokulu'nda basın toplantısı yapacak olan Altunel, kaleme aldığı ve diğer öğrenci velilerine dağıtacağı duygusal mektupla da engelli çocuklara dikkat çekmeye istiyor. Düzenleyecekleri basın toplantısıyla okula giden ve eğitim alan engelli öğrenci sayısının arttırmak olduğunu belirten Altunel, engelli çocukları olan ailelerin zaman zaman okullarda güçlüklerle karşılaştıklarını söyledi. Diğer çocukların velilelerinin ya da öğretmenlerin ön yargılı olabildiklerini belirten Altunel, "Veliler, engelli çocukların kendi çocuklarına zarar verebileceğini düşünüyorlar. Engelli çocuklar okula gitmeden önce Rehberlik Araştırma Merkezi'ne (RAM) giderek 'kaynaştırma eğitim alabilir' raporu alıyor. Bu raporu almadan zaten eğitim alamıyorlar. Bu nedenle veliler ve öğretmenlerin endişelenlerinin gereği yok. Amacımız kaynaştırma eğitimi alan engelli bireylerin topluma katılabilmeleri" dedi. Altunel kaleme aldığı duygusal mektubu da oğlu Efe'nin okuduğu Agahefendi İlkokulu'nda velilere dağıtacağını ifade etti. Altunel mektubunda şu ifadelere yer verdi: 

                                   "O DA SİZİN ÇOCUK GİBİ" 
"Sevgili anne ve baba, hepinize, hepimize bu öğretim yılının hayırlı olmasını dilerim. Oğlum Efe'yi hepiniz biliyorsunuz ; 6,5 yaşında, down sendromlu yakışıklı bir oğlan. Efe 6 aylıktan itibaren hergün 2 saat eğitim aldı ve almaya devam ediyor. Sıradan çocukların kendiliklerinden ve kısa sürede öğrendiklerini Efe çok ama çok çaba göstererek ve uzun süre çalışarak öğrenebiliyor. Ama öğreniyor." 

kaynak: http://worj.sabah.com.tr/Egeli/2013/09/15/engelli-babasindan-tum-velilere-mektup





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

14 Eylül 2013 Cumartesi

Hassas Annelerimizden: "Oğlumuzun testislerinin olmadığını öğrendik"

Bir Hassas Annemiz:
Tüp bebek tedavisi ile bir kız bir erkek bebeklerimiz oldu. Erkek bebeğimizin testislerinin olmadığını öğrendik. 3.aylıkken röntgenle görülmemesi üzerine MR çekildi. MRda da görünmedi. Erkeklik hormonu, kromozom testi, testesteron testi vs. yapıldı. Testestoron testi dışında hepsi olumlu sonuç verdi. P.....hormonu iğnesi kullandık. Yumurtalıkları uyarmak için sonuç olumsuz oldu. Oğluşum 12 aylık olunca yumurtalıklarını tekrar uyarmak için özel olarak yurt dışından getirttiğimiz hormon iğnesini 3 ay kullandık. Sonuç yine olumsuz oldu. Oğlum şu an da 18 aylık. Son çare hocamız 24 Eylül'de açık ameliyat yapacak. Testislerinin olup olmadığı bu ameliyatla sonuçlanacak. Eğer bulunmazsa ömür boyu hormon tedavisi göreceğini hocamız söyledi. Çok nadir görülen bir durumla karşı karşıyayız... Endişeliyiz, korkuyoruz... Merak ediyoruz bizim gibi böyle bir durumda olan var mı? Oğluşuma dualarınızı bekliyoruz....






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

13 Eylül 2013 Cuma

45,000 Hassas Annemize teşekkürler

45.000 Hassas Anne olmuşuz haber vermiyorsunuz:) Desteğiniz için çok teşekkürler. Hassas Anne olmak bir ayrıcalıktır. Her gün sizlerden birşeyler öğreniyorum. İyi ki kurmuşum Hassas Anne'yi. 50.000 Hassas Anneye ulaştığımızda sizlere çok güzel sürprizlerim olacak ve bunu çok güzel bir çekiliş kampanyası ile kutlayacağız! 
Takipte kalın :)






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

12 Eylül 2013 Perşembe

Çocuğunuz havale geçiriyorsa neler yapmalısınız? Sevinç bugün çok daha iyi olduğu için mutluyum

Bugün çok mutluyum hastanede 2 gün suyu bile zor içen hiçbirşey yemeyen Sevinç evine kavuşunca yaptığım bir tabak köfteyi, makarnayı ve yoğurdu afiyetle yedi. Gözlerime inanmadım o kadar mutlu oldum ki kelimeler yetersiz. Yemez diye 1 tane köfte koyacaktım. " Anne daha köfte koy" dedi. Gözlerim açıldı. Ateşi de yok. Çok şükür çok. Çok sağolun güzel dilekleriniz için. Ben sizden gelen bu güzel pozitif enerjiye ve duaların gücüne çok inanıyorum. Çok çok teşekkür ederim. 

Hayatımda olan herşeyi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Zaten bu sitenin kurulma amaçlarından biri de benim 3 kuzumla yaşadıklarımı paylaşmak ve bunlardan sizin işinize yarayacak tavsiyeler çıkarmak. Yani bir nevi 3 çocukla uğraşmanıza gerek kalmadan 3 çocuk tecrübesi ediniyorsunuz burada. Havaleyi keşke hiç yaşamasaydık ama yaşadığımıza göre havale sırasında nasıl davranmanız gerektiğini paylaşmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bunu da havaleyi anlatan yazımda paylaştım. Kaçıranlar için yazı burada  http://www.hassasanne.com/2013/09/cocuklarda-havale-sorunu-sevinc-kzm-dun.html  Ben araştıran bir anneyim ama gerçekten havale sırasında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sevinç'e bakan çocuk doktorumuz Müjde Arapoğlu'ndan ve çocuk nöroloğundan öğrendim. 

                  Çocuğunuz havale geçiriyorsa neler yapmalısınız?
Havale geçiren bir çocuğa müdahale olarak sadece onun nefes yolunu açık tutmamız ve boğulmasını engellememiz gerekiyor. Onu rahat bir pozisyona getirip belki de yan yatırıp kusmuğunun boğazına kaçmamasını dışarı akmasını sağlamamız yeterli. Kesinlikle sırtüstü yatırmayın. Sonra da en kısa zamanda acile götürmeliymişiz.  Kesinlikle oradan oraya koştururken yanlız bırakmamalıymışız. Sakin olmanız çok önemli ama yaşayan biri olarak bunun imkansıza yakın olduğunu biliyorum. Unutmayın ki çok kısa bir süre sonra havale duracak ve kendi seyrini izleyecek. Havale nöbeti yani kasılmalar durduktan sonra çocuğunuzun ateşi yüksekse kıyafetlerini çıkarın ve vücudunu ılık bezlerle silin. Ateş düşürücü ilaç verin. 

İnşallah artık normal hayatımıza ve Hassas Anne akışına devam edeceğiz tabii Sevinç artık ateş konusunda biraz daha yakın takip edilecek ve ateşinin 38'in üstüne çıkmaması için uğraşacağız. Esin ve Alper havale geçirmedikleri için doktorumuzun onayıyla ateşleri olursa 38,5 dereceye kadar ateş düşürücü vermemeye devam edeceğim. Ama bazı şeyleri farklı yapacağım. Öncelikle kendi elimle ve alnından öpmekle ateş kontrolüme artık güvenmeyeceğim çünkü bu havalede olduğu gibi iç ateş olduğunda alından, kollardan ve bacaklarından ateş anlaşılmıyor sadece koltuk altından ölçünce ateş ortaya çıkıyor. Kulaktan ateş ölçerime eskisi kadar güvenmiyorum. Koltuk altından ölçmeye çalışacağım. Bir de daha erken ılık duş ve kompres uygulaması yapmaya başlayacağım. Ateşleri 38'i geçince ılık komprese 38,5'u geçerse ılık duşa başlayacağım. Böylelikle fazla ilaç almalarını önlemeyi umut ediyorum. Esin ve Alper'in ateşi 38,5 olunca Sevinç'in ateşi 38 olunca ateş düşürücü ilaç vereceğim.  Lütfen çocuğunuza ilaç vermeden doktorunuza danışın ve sadece onu dinleyin. Bunlar sadece benim yapacaklarım ve teşhis ve tedavi niteliği taşımıyorlar. 

Kalıcı bir sorun olmadan atlattığımız için çok şükrediyorum. Kimse yaşamasın bu havale olayını özellikle anne için çok yıpratıcı. Özellikle kısa havaleler çocuklarda çok büyük ihtimalle hiçbir kalıcı hasar bırakmıyor ama anneler gördüklerini, yaşadıklarını ve o kaybetme korkusunu hiçbir zaman unutmuyor. 





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler