Obezite sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Obezite sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2013 Çarşamba

Okan Bayülgen'in 'Çocuklarımıza ne yedirmemeliyiz?' programında uzmanların söylediklerinden akılda kalanlar

2 yaşına kadar çocuğun beslenmesi çok önemli. Tüm organları şekilleniyor. Tuz, salça, baharat, salça, bal, çikolata 1 yaşından önce yasak.

Ek besinlere artık "tamamlayıcı besinler" demek lazım. Bu tanım gerçekten çok önemli. Çünkü bebeğin büyümesi ile beraber gerekli besin ihtiyacını "sütü tamamlayacak şekilde verilece gıda". İlk 1 yıl fazla verilmemesi gerekiyor.

Çikolata ancak 2 yaşından sonra az az verilebilir. Çocuk tatlı ile geç tanışmalı. Ne yazık ki Türkiye’de çocuklar çok erken tatlılarla tanışıyor bunu engellememiz lazım. Şekeri her şeye katmasın anneler.

Süt olayı: Badem sütünde kalsiyum yoktur sütün verdiklerini veremez. Çocuk hiç süt içmezse yıllarca sonra içtiğinde o sütü tolere edemeyebilir. Sütün protein bileşimi çok özeldir. Proteinin yapı taşlarını almamız gerekiyor. Süt içinde bunu barındırır. Aminoasitler doku tarafından direkt olarak kullanılabilir. Sütü kaynattığınız zaman önemli derecede protein kaybolur. B2 vitamini yok olur. C vitamini de yok olur. Açık süt olabilir ama hazırlanış şekline dikkat edin. Süt fokurdadıktan sonra 5 dakika tutacaksınız. İneğin sağlığından emin olmanız gerekir. Bu nedenle kontrollü güvenli yerlerden almamız lazım. Pastörize sütü tercih edebilirsiniz. Tetrapak kutularda iç kısımda aluminyum yok, pastorizasyon işleminde kayıp olmuyor. Süt soğuk olarak içilmeyecek. Günde 2 bardak süt içilmesi iyi olur ya da yoğurt, kefir veya ayran olarak da tüketilebilir. Fazlası zararlıdır.

Anne sütü ilk 6 ay su bile vermeden verilmelidir. 2 yaşına kadar verilmelidir.

Yemeğini yemeyen çocuk masadan kalkacak. Arada birşey verilmeyecek. Bir sonraki öğünde yine sofraya oturacak. Anneler çocuğunu yedirmekle kendilerini tatmin etmesinler. Çocuklarıyla aralarında başka türlü bağ kursunlar.

Tüm endüstriyel ürünler çocuklar için risk teşkil ediyor. GDOlu ürünler konusunda endişeler var. Mısır, soya, domates ve çilek riskli olabilir GDO açısından.

Türkiye’de diyabet ve obezite inanılmaz arttı. Erken ergenlik, alerjiler de çok görülmeye başlandı. Çocuklarımızın üçte biri obezite tehlikesini yaşıyor.

Çocuğa yeme dediğin şeyi sen yiyorsan ve çocuk bunu görüyorsa bu onu daha da kötü etkiler.

Çocuklar tatlı olarak bitter çikolata yesin sadece o da çok çok az.

Çocuklar florürsüz diş macunu kullanmalı.

Cips kesinlikle yenmemeli. Çocuklara çok zararlı. Doymuş yağ oranı çok yüksek, ısınmış yağ ve içinde katkı maddeleri ve aşırı tuz var. Kazanda gün boyu 180 derecede yanıyor o yağlar bu nedenle de fast-food da çok zararlı.

Çocuklar için tehlikeli gıdalar: sosis, fıstık, ton balığı fazla yenilince, patates kızartması, salam, cips, fast-food





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

18 Eylül 2013 Çarşamba

Çocuklarınızı şekere bağımlı yapmayın!

Prof. Canan Karatay: 5 yaşına kadar çocuklarınıza şeker vermeyin, vücutları bunu kaldıramaz. Bal ve pekmez de buna dahil. Çocuklarınızı şekere alıştırmayın. Anneler bunu yapıyor. Çocuklara şeker getirmek yok. Her gün yumurta yedirin. Yumurta çok önemli. Tabii ki serbest dolaşan tavuk olacak, fabrikadan çıkmayacak. Çocuklara yedirdiğiniz hiç bir şey fabrikadan çıkmayacak. En son yapılan araştırmalar bunu gösteriyor. Bunlar beyin ve sinir hücrelerini etkiliyor. Çocukları ceviz, badem, bulgur, mercimek, sebze, et, 

Beyninizi değiştirin. Çocuklara şeker çikolata vermeyeceksiniz. Çocuklara ne verirseniz onu alır onu ister. 4-5 yaşında kadar alışmazsa ondan sonra bağımlı olmaz. Çocuk dünyayı çevresiyle tanıyor. Çocuk taklit ederek büyür. Ne görürse onu yapar. Anneler babalar, aile büyükleri, bakıcılar, okullar bunlar çok önemli. Bugün küçücük çocukların bile karaciğeri yağlanmış. Yapmayın bunu. Çocuğu rüşvete alıştırmayın. Yemeğini yersen şeker veririm gibi şeyler çok zararlı. Çocuklar gördüğünü yapacak. Çocuğu zorlamayın örnek olun. Olumlu konuşmalar yapın. Dolabınızı boşaltın. Zararlı şeyleri evinize sokmayın. Çocukların sağlıklı yağa ihtiyacı var. Kalp yanlız yağı enerji olarak kullanır yağdan korkmayın. Paça çok sağlıklıdır. Mutlaka yedirin.

Yandık ki ne yandık! Şimdi herkes itiraz edecek ama o kadar doğru söylüyor ki Hocam. Ağzına sağlık. 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

30 Mayıs 2013 Perşembe

Plastik ürünlerdeki Ftalat maddesi obeziteyi tetikliyor

Günümüzdeki en büyük sağlık sorunlarından biri obezite. Birçok hastalığın nedeni obezite diyebiliriz. Tüm dünyadaki bilim adamları obeziteye neden olan şeyleri bulmaya çalışıyor. Tabii ki en büyük neden insanların harcadığından fazla kalori alması ama bazen hiç aklımıza gelmeyecek şeyler de obeziteye yol açabiliyor. 

Plastiğe esneklik ve yumuşaklık katması için kullanılan ftalat maddesinin obeziteye etkisi bilim insanları tarafından tartışılıyor. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Kimya bölümünden Prof. Dr. Şana Sungur ve arkadaşları TÜBİTAK desteğiyle yaptıkları araştırmada plastik maddelerde kullanılan Ftalat maddesinin obeziteyi tetiklediğini ortaya çıkardı.

Ftalatın plastiğe nüfuz ettiğini, insanlara da plastik ürünlerden çok rahat bir şekilde geçtiğini belirten Sungur, gıdayla plastik ambalajın temas süresi uzadıkça Ftalatın etkisinin de arttığını belirtti.

Ftalat Oranı Arttıkça Obezite Artıyor


17-62 yaş arası 250 kişide inceleme yaptıklarını söyleyen Sungur, “Çalışmalar kapsamında, plastik şişelerden sıvı gıdalara (maden suyu, limonata, gazoz, kola, zeytinyağı) göç eden Ftalatların miktarlarının belirlenmesi, belirlenen miktarların sıvı gıdalarda bulunmasına izin verilen sınır değerlerle karşılaştırılması için farklı yaş ve farklı cinsiyetteki kişilerin kan ve idrarlarındaki Ftalat oranlarını ölçtük. Ölçüm sonunda kişilerde ortak gördüğümüz nokta kan ve idrarda bulmuş olduğumuz Ftalat oranıyla obezite arasında doğru orantı olduğuydu yani Ftalatın yüksek olduğu kişilerde obezite olduğunu gördük” dedi.

Yiyecek ve içeceklerle vücuda alınmasının zararsız olarak görüldüğü maksimum Ftalat miktarının uluslararası sağlık kuruluşları ve Türk Gıda Kodeksi tarafından belirlendiğini ifade eden Sungur, bazı ürünlerde sınır sayılan limitlerin altında Ftalat olmasına rağmen bazı ürünlerde sınırları geçen miktarda Ftalata rastladıklarını söyledi.

Türk Gıda Kodeksinin bazı Ftalatlarla ilgili sınır limiti bulunmadığını belirten Sungur, yaptıkları araştırmada Türk Gıda Kodeksi tarafından belirlenen Ftalatlar için çoğu ürünlerde sınır aşılmadığını ancak sınır belli olmayan Ftalatlarla ilgili sorun olabileceğini söyledi.
İncelenen tüm içeceklerde bulunan ftalat miktarının, Türk Gıda Kodeksinin verdiği limitlerin altında ftalat barındırdığını ancak zeytinyağında sorun olduğunu söyleyen Sungur, ”İncelemede plastik şişelere konulan zeytinyağında bulunan ftalat oranının belirlenen sınırların çok üzerinde olduğunu gördük. Ftalatın yüksek çıktığı bir diğer durum ise son kullanma tarihi yaklaşan ürünler çünkü bu ürünler plastikle çok uzun süre temas halinde oluyor. Yani ürün plastik kapta ne kadar uzun durursa Ftalat geçme oranı da o kadar yüksek oluyor” dedi.

Sungur: “Plastik Ambalajlı Ürünler Yerine Cam Ambalaj Daha Sağlıklı”


Yaptıkları inceleme ve araştırmalarda plastik ambalajların sağlık açısından zararlarının açıkça görüldüğünü belirten Sungur, “Plastik ürünlerin zararları toplumca biliniyordu ama şimdi plastik ürünlerden insan vücuduna giren Ftalatla plastiğin bir başka zararını daha görmüş olduk. Artık plastik ambalajlı ürünler yerine cam ambalajlı ürünler kullanılması konusunda, son kullanma tarihi yaklaşan ürünler kullanmama konusunda ve koruyucu madde olarak sodyum benzoat ve potasyum sorbatı bir arada içeren ürünleri tercih etme konusunda daha hassas olmalıyız” dedi.

Hassas Anneler,
Bu araştırmadan çok önemli bilgiler edindim ve bunları hemen uygulamaya başlayacağım. Demek ki plastik ürünlerden mümkün oldukça uzak duracağız, zeytinyağını plastik değil cam şişede alacağız ve son kullanma tarihi yaklaşan plastik ambalajlı ürünleri kullanmayacağız. Sirkeleri de kesinlikle plastik şişede almamak gerekiyor demek ki. 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

28 Nisan 2013 Pazar

Gece kuşlarına duyurulur: Uykusuz kalmak kilo aldırıyor

Verimli bir uykunun sağlımıza ne kadar faydası olduğunu hepimiz biliyoruz, peki sizi zayıflattığını veya zayıf tuttuğunu biliyor muydunuz?

Uykusuz geçen bir gece belki sizi hemen şişmanlatmaz ama verimsiz uyku alışkanlık haline gelirse hormonların ve metabolizmanın bozulması kilo alımına yol açabiliyor. Chicago Üniversitesi'ndeki araştırmacılar iyi bir gece uykusundan mahrum kalmanın kilo alımına veya vücudun yağ yakımı kapasitesinin azalmasına yol açabileceğini söylüyorlar. Uzmanlar az uyumanın iştahı arttıran ghrelin hormonunun vücutta daha fazla salgılanmasını sağladığına inanıyorlar. Kanada'daki Laval Üniversitesi'nde yürütülen bir çalışmada günde 5 saat uyuyan insanlarda iştahı arttıran ghrelin hormonunun günde 8 saat uyuyan insanlara göre yüzde 15 daha fazla olduğu bulunmuş.

Dr. Timothy j. Sharp: "Günde kaç saat uyuduğunuzu değil, sabah gözlerinizi açtığınızda nasıl hissettiğinizi önemseyin" diyor.

Dr. Bank ise şöyle diyor: "Uykusuz kaldığımızda neler olacağını biliyoruz ama iş, sosyal aktiviteler ve sorumluluklar nedeniyle uykudan vazgeçebiliyoruz. Uykusuz kalmanın yan etkileri kilomuzu etkiliyebiliyor. Uykusuzluk kötü goda seçimlerine, spor için enerjimiz kalmamasına ve metabolizmamızın  düşük olmasına yol açabiliyor. Bunları aşabilmek için günlük hayatımıza sporu katmalıyız. Spor hem uykusuzluğu tetkleyen stresimizi azaltır hem de uykuya dalmanızı kolaylaştırır. Ama uyku saatinize çok yakın saatlerde spor yapmayın çünkü vücut ısınızdaki yükseliş uykuya dalmanızı zorlaştırabilir."

 

Uykuya dalmak sizin için zorsa, neler yapabilirsiniz?

  • Kendinize rahatlatıcı bir uyku zamanı rutini oluşturun.
  • Uykusuzluğunuza nelerin neden olduğunu belirleyin ve bunları düzeltecek adımları atın. 
  • Sporu hayatınıza katın
  • Yatak odanızda bilgisayar, televizyon ve müzik seti olmasın. Yatak odanızı sadece uyku ve aşk merkezi haline getirin. 


kaynak: www.hungryforchange.tv/article/can-sleep-deprivation-cause-weight-gain





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

25 Nisan 2013 Perşembe

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu:"o çocuk çürüyor!"

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Siyaset Meydanı programında şu anda şöyle diyor:
"Çocuğa şeker, kızartma, kola vermişler, sonra bize getiriyorlar
 "Bu çocuk neden kilo alıyor?" diye soruyorlar.

Halbuki şöyle sormalılar.

"Bu çocuk neden çürüyor?"

O çocuk çürüyor.
O şekerleri, kızartmaları, kolaları tükettikçe o çocuk çürüyor. Bırakın şekeri, kızartmaları, kolaları bal, pekmez ve hatta meyveler kesinlikle çok tüketilmemeli. Bal o kadar da şifalı birşey değil. pekmez de aynı şekilde. Bunlar şekerdir. keyif olarak tüketilir ama o kadar. Elmanın kendisi püresinden, püresi de suyundan daha faydalıdır. Ne kadar bir meyveye ve sebzeye müdahale ederseniz o kadar değerini kaybetmesine neden olursunuz. Sade haliyle tüketin sebze ve meyveleri."

İşte gerçekler, bunları bir profesörün açıkça ve endüstriden korkmadan söyleyebilmesini tebrik ediyorum.
Artık anneler de bu gerçekleri kabul etsinler. Çocuklarımızı en iyi okullarda okutarak, onlara kitap okuyarak ve en güzel oyuncakları alarak geleceklerine yatırım yapmak yetmiyor. geleceğe güvenle bakabilmeleri için sağlıklı da olmaları gerekiyor.

 Oğlumun okulundaki 23 Nisan törenlerindeki öğrenciler arasındaki obez çocukların ne kadar fazla olduğunu görmek beni çok şaşırttı ve üzdü. En büyüğü 13 yaşındaki bu çocuklar yürümekte zorluk çekiyorlardı. Geçen gün Cerrahpaşa'dan bir endokrin uzmanı 20 yıl önce göreve başladığında ayda ancak 1 obez çocuğun ona geldiğini, oysa bugün hepsini görebilse günde rahatlıkla 100 obez çocuğu tedavi edebileceğini belirtti.

 Çağımızın en büyük problemlerinden biri bu. Evde normal yemeğini yiyen, abur-cuburdan, koladan,cipsten, tatlıdan uzak durup normal hareketini yapan bir çocuk eğer hormonal bir problemi yoksa kilolu olamaz diyor doktorlar. 


Çocuklarınızı evde yemek yemeğe, abur cuburdan uzak durmaya ve hep doğal olan gıdaları seçmeye yönlendirin. Ailecek hareket edin, beraber yürüyüşlere, hareketli aktivitelere gidin. Çocuklara paketli ürünler, kolalar, çok fazla tatlı ve hamurişi ile besleyerek alıştırmayın. Şu anda hareketli oldukları için bunları yemelerine rağmen kilo almıyor olabilirler ama büyüdükçe ve hareketleri azalınca bu yeme alışkanlıkları onları obez olmaya doğru itiyor. Hassas Anneler, çocuğunuzun sağlığı sizin ellerinizde. Onlara sağlıklı beslenme ve spor yapma alışkanlıklarını küçükken aşılayın.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

21 Nisan 2013 Pazar

Aileniz ve çevreniz sizin biraz fazla Hassas bir Anne olduğunuzu mu düşünüyor?

Hassas Annemiz Sedef,
Hassas anne canım anne lutfen bana yardımcı olur musun? sadece fikrini almak istiyorum.  Ben çevresi ve ailesi tarafından obsesif  (takıntılı) tanısı konmuş bir anneyim :) 7 aylık bir fıstığım var, kızımın beslenmesi bakımı konusunda başta annem olmak üzere çevremdeki insanların bana söyledikleri "abartma, yok daha neler" seklinde yorumlar alıyorum. Kızımın ağzına birşeyler sokmaya calışmalar, uyku saati geliyor "aman yatırma az daha oynasın" vs. Ben uyarmak dışında artık kavga etmeye kadar gidiyor konuşmalarımız. Sizce ben nasıl davranmalıyım, kırmak üzmek istemiyorum kimseyi.

Cevabım:
Kimseyi dinleme doğru olanı yap. Yemek ve uyku saatleri çok düzenli olmalı, taviz verme. Önemli olan onun sağlığı bu hep aklında olsun. Ben ne kavgalar yaptım ama şimdi artık öğrendiler ve saygı gösteriyorlar. Sen sağlam durup, "kural bu kesinlikle değişmez!" dersen onlar da uygular. Kolay değil ama fıstıkların sağlığı için buna mecburuz.

Ben şu kuralları koydum ve yüzde 99 uyguluyorum.
1. Yatma ve yemek saatleri değişmez. Sadece cuma ve cumartesi 1 saat daha geç yatarlar ve 1 saat daha geç kalkarlar. Bu demek oluyor ki biz gece gezmiyoruz. Gece yarıları sokaklarda değil çocuklar ve hiçbir zaman da olmadılar. Kırk yılda bir eşimin iş yemeği olur da biz dışarda olursak aileden birisi geliyor ve evde onlarla oluyor, Bu da yılda 2-3 kere olur. O zaman da çocuklar aynı saatte düzenleri bozulmadan yatıyorlar.

2. Eve bitter çikolata ve tam tahıllı kahvaltılık dışında paketlenmiş abur- cubur ürün almıyorum ve başkalarının getirdiklerini de yüzde 99 vermiyorum.

3. Markette veya dışarda şekerleme, gofret, abur-cubur almıyorum ve başkaları verirse kabul etmiyorum. Markette ille birşey isterlerse muz veya salatalık alırım, bir küçük şişe su ile yıkarım bir yer bulup onu veririm.

4. Çocuklar onayladığım çocuk kanalları dışında büyüklere uygun televizyon programlarını seyretmiyorlar.

5. Çocuklar çay, kahve, kola, gazoz filan içmiyorlar. Taze sıkılmış meyve suyu, dışardaysak yüzde yüz meyve suyu, ayran, maden suyu, su içerler.

6. Çocuklar evdeyken sadece evde yapılmış yoğurt yerler, market yoğurdu, meyveli yoğurt, hazır puding yemezler.

 Bu kuralları uygulamak için çok çaba gösteririm ve genellikle çocuklar da alıştığı için zorlanmam.Çok ender durumlar olabilir tabii ki. Çocuklar değil de aileden ve çevreden insanlar sorun çıkarır genellikle ama onlar da artık kabul ediyorlar ve sağolsunlar uyuyorlar.




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

9 Nisan 2013 Salı

MSG (Monosodyum Glutamat) diğer bilinen adıyla Çin tuzundan neden uzak durmalıyız?



Biliyorsunuz biz Hassas Anneler içinde katkı maddesi olan paketli ürünlere zaten karşıyız. Herşeyin evde yapılanı bizim için daha makbul. Ama bazı katkı maddeleri var ki onlardan özellikle uzak durmak gerekiyor. MSG (monosodyum glutamat) yani ülkemizde bilinen adıyla çin tuzu bunlardan biri. Çin tuzunu cips gibi pek çok hazır gıdada bulmak mümkün.
Hassas Doktorumuz Prof. Ahmet Rasim Küçükusta şöyle diyor:

"Çin tuzu nedir?

Monosodyum glutamat veya kısa adıyla MSG, glutamik asidin tuzudur.

Uzakdoğu mutfağında yaygın olarak kullanıldığı için Çin tuzu adıyla da bilinir.

Glutamik asit proteinlerin temel maddelerinden olan 20 amino asitten biridir ama insan vücudunda da üretildiği için dışarıdan alınması şart değildir.

Beyindeki uyarıcı sinyallerin temel mediyatörüdür ve idrak, hafıza, öğrenme dâhil normal beynin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde iş görür.

Başta istiridye, midye olmak üzere deniz kabukluları, rokfor ve parmesan peyniri, domates, soya sosu, ceviz, brokoli, patates, mantar ve bazı yosunlarda da tabii olarak belli miktarlarda bulunur.

Son senelerde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok yiyeceğe lezzet verme amacıyla katılmaktadır.

MSG, gıda katkısı olarak E-621 adıyla bilinir.

5. tat umami

MSG, gıdaların orijinal tadını artırarak onları daha lezzetli hâle getirdiği gibi onlara ‘umami’ ismi verilen bir tat da verir.

Umami tatlı, ekşi, tuzlu, acı ile beraber 5 temel tattan biridir.

Glutamik asidin umami tadı fazla değildir ama glutamik asidin “glutamat” olarak bilinen tuzları (mesela Monosodyum glutamat veya monopotasyum glutamat gibi) kolayca iyonize olurlar ve tipik umami tadını verirler.

İnsan dilinde glutamat için reseptörler vardır.

MSG, başta salam, sosis, hamburger, hazır çorbalar, cips, kraker, et suyu tabletleri, köfte harçları, salata sosları olmak üzere pek çok hazır gıdada bulunur.

Bu katkı maddeli yiyecekleri tüketenler bunları daha çok yemek isterler ve bu hazır gıdalar zaten yüksek kalorili olduklarından ciddi beslenme bozuklukları ortaya çıkar.

Bir taraftan bunların kalorilerinin fazla olması, diğer taraftan bunları yiyenlerin sebze-meyve, balık gibi gıdalardan uzaklaşmaları birçok sağlık problemine de davetiye çıkarır.

Sağlığa etkileri

MSG yani Çin tuzunun fazla miktarda tüketilmesinin birçok hastalığa sebep olduğu hem hayvan deneylerinde hem de insanlar üzerinde yapılan araştırmalarla gösterilmiştir.

MSG’ nin bu etkileri nöro-toksik olması, oksidatif stresi ve enflamasyonu artırması ile oluşmaktadır.

Beyine toksik etkileri (nöro-toksisite) : Epilepsi, Alzheimer, Parkinson, ALS, öğrenme güçlüğü, baş ağrısı.

Karaciğer için toksik (serbest oksijen radikalleri, karaciğer yağlanması)

Obezite ve diyabet (glikoz tolerans bozukluğu, ensülin direnci, leptin direnci, pankreas hasarı)

Ani ritim bozuklukları, kalp krizi (yemekten sonra aniden ölenlerde önemli olabilir)

Astım ve alerjiler

Retina harabiyeti ve körlük

Çin Restoranı Sendromu: MSG’ ye duyarlı olan kişilerde görülen bir tablodur. İlk kez Çin lokantasında yemek yiyenlerde tanımlandığı için bu isim verilmiştir.

MSG alındıktan 15-20 dakika sonra baş ağrısı, boynun arka tarafında, ön kolda ve göğüste yanma hissi, kol ve bacaklarda, yüzde veya başta sızlama ve karıncalanma, göğüs ağrısı veya göğüste sıkışma hissi, çarpıntı, bulantı, ishal, terleme gibi şikâyetler görülür ve 2-3 saat kadar sürer.

Gelelim neticeye

Sağlığımız üzerine bu kadar çok olumsuz etkileri olan, üstelik de diyetimizde bulunması şart olmayan MSG veya Çin tuzundan uzak kalmanın, en azından olabildiğince az tüketmenin doğru olduğu kanaatindeyim."

Yazının tamamını ve tıp makalelerine verilen referansları hocamın sitesinde bulabilirsiniz http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2012/08/24/yazilar/tip-yazilari/beslenme/bakin-su-cin-tuzunun-yaptiklarina/

Tabii ki her zaman en önemlisi çocuklarımıza verdiğimiz şeylerin içinde ne olduğunu bilmek. Bunun için de her zaman içindekiler bölümünü okuyun. Paketli ve katkı maddeli gıdaları en değerli varlıklarımıza mümkün olduğu kadar az yedirin. Evde yaparsanız tabii ki en iyisi.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

6 Nisan 2013 Cumartesi

Hamileler ve yeni doğum yapmış olan Hassas Anneler kilo konusunda moralinizi bozmayın, hamileliğinizin ve anneliğin tadını çıkarın!

       

Hassas Annemiz Ayşe hamileyken 26 kilo almış ve etrafındakilerin eleştirilerinden çok bunalmış. Ama sonra ne olmuş biliyor musunuz? Hem dünya tatlısı bebeğini anne sütüyle beslemiş hem de 6 ayda sağlıklı beslenerek bu 26 kilonun hepsinden kurtulmuş manken gibi olmuş! Sütü de bol ve besleyiciymiş ve bebişi çok güzel gelişmiş. Hamileler ve yeni doğum yapmış olan Hassas Anneler kilo konusunda moralinizi bozmayın, hamileliğinizin ve anneliğin tadını çıkarın. Benim gibi kilolarınızı verememiş olsanız bile bu söylediğim geçerli...





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

24 Mart 2013 Pazar

Çocuğumun dişinde siyah lekeler var, neden olabilir?

Hassas Annemiz soruyor:
merhaba,1.5 yaşındaki oğlumun alt dişleri ön ve arkadan siyah lekeler oluştu dişlerini fırçalamıyor alıştırmaya çalışıyorum yanında biz de fırçalıyoruz ama yok ağzını açmıyor eline verdiğimizde tarak sanıp saçını tarıyor. Temiz bir bezle silmeye çalıştım ama öyle çıkmıyor. Çikolata filan çok yediğinden sanırım. Kestim çikolatayı 3- 4 günde 1 tane yiyor. Hazır meyveli yoğurt filan da çok yiyor onun dışında abur-cubur yemiyor. Acaba yemeklerden olabilir mi? 10 aylık falandı mamayı kestik biz ne yersek onu yiyor iştahı çok iyi, Beni emmedi zaten. Bir şey daha soracağım oğlum 19 aylık 17 kilo boyu da iyi. Şimdi sorun yok ama ilerde kilolu olmasını istemiyorum 4- 5 yaş . Düzenli yemek yiyor acaba biraz kıssam mı acaba?

Cevabım:
Çocuğunuzu mutlaka bir diş doktoruna götürün baktırın. Dişlerini günde 2 kere suyla bile olsa bebekler için olan fırçayla fırçalamalısınız. 1,5 yaşında çocuk çikolata filan pek yememeli lütfen. Ancak günde bir küçük parça. Meyve sebze yemez sonra o çok tatlı tada alışırsa ve dişleri de çürür. Hazır meyveli yoğurt filan vermeyin sitede yoğurt mayalama tarifim var kendiniz mayalayın onu verin. Bir sürü katkı maddesi ve şeker var onlarda. Anne sütü almamış olması da dişleri için kötü tabii. Yemeğini değil hazır gıdaları ve çikolataları filan kısın lütfen. Dişlerindeki siyahlıklar demir damlasının yaptığı izler de olabilir. Onlar da kalıcı oluyor ve çıkmıyor. Demir damlasını damlatırken dilin arkasına doğru damlatırsanız ve biraz sıvı içirip hemen dişleri nemli bezle silerseniz leke yapmayabilir. Zaten 6-7 yaşında bütün dişleri değişecek. Ama mutlaka bir diş doktoruna görünmeniz iyi olur. Eğer onlar leke değil de çürükse müdahale etmeleri gerekebilir.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

9 Mart 2013 Cumartesi

Çocuklarınızın sağlığı için siz harekete geçin!

Çocuklarının aşırı kilolu olduğunu düşünen Hassas Anne ve Babaların dikkatine!
Sağlıksız beslenme yanında aktivite düzeyinin düşük olması da çocuklarda aşırı kilo problemine yol açabiliyor biliyorsunuz. Journal of Physical Activity and Health dergisinin Temmuz 2012 sayısında yayınlanan deneysel bir araştırmaya göre, aktivite düzeylerini arttıran anne babaların çocukları da aktivite düzeylerini artıyormuş. 7-14 yaş arası çocuk sahibi anne ve babaların katıldığı bu çalışmada anne ve babalara günde 2000 adım daha fazla yürümeleri tavsiye edilmiş. Sonuçlara göre, özellikle annelerin bu hedefi gerçekleştirdikleri günlerde, çocukları da ortalama 2117 fazladan adım atıyormuş. Araştırmadan çıkan sonuç: Çocuklarımıza iyi örnek olup fırsat buldukça daha fazla hareket etmek. Yavrularımızın iyi örneklere ihtiyacı var sevgili Hassas Anneler.
Amerikan Milli Sağlık Enstitüsü araştırmacılarına göre günde en az bir saatlik düzenli egzersiz çocukların streslerini yenmelerine, kendilerini daha iyi hissetmelerine, okulda daha iyi öğrenmelerine, sağlıklı vücuda sahip olmalarına ve de geceleri daha iyi uyumalarına yardımcı oluyormuş.
Lütfen bu önemli bilgiyi çocuklarımızın sağlığı için paylaşalım.

Kaynak: Kristen Holm, Holly Wyatt, James Murphy, James Hill, and Lorraine Odgen. Parental Influence on Child Change in Physical Activity During a Family-Based Intervention for Child Weight Gain Prevention. Journal of Physical Activity and Health, 2012, 9, 661-669.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

16 Ocak 2013 Çarşamba

Şeker hakkındaki gerçekler

Yaprak Çetinkaya'nın Formsante Dergisi Nisan 2011 Sayısındaki yazısı:

Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor


Mısır şurubu neden zararlı?

Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.

Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.

Daha tatlı daha ucuz
Mısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.


Hızla yağa dönüşüyor

Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.
Zararlı olmadığı ispatlanmadı
Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”

En tehlikelisi, tatlandırıcılar
Son yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.

“Aspartam şişmanlatıyor”

Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”

Diğer şekerler günahsız mı?

Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.
Şeker-kanser ilişkisi

Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”


Her esmer şeker doğal değil

Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.”
“Şeker, kanser dokusunu besliyor”

Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor.

Şeker sözlüğü

Tek şekerler Fruktoz: Meyve veya bal şekeri

Glikoz: Üzüm şekeri

Galaktoz: Süt şekeri

Çift şekerler

Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)

Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)

Çoklu şekerler

Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker


Hassas Annemiz Arkadaşım Zahide Ongun Kaya'ya paylaşımı için çok teşekkürler.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

12 Ocak 2013 Cumartesi

Özümüze dönelim...

Yılmaz Özdil'in Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısı günümüzdeki durumu çok güzel anlatıyor. Ama merak etmeyin biz Hassas Anneler ve Hassas babalar bu durumu tamamen değiştireceğiz! Durumun farkındayız ve ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.

GDO'lu diyet tarifleri

"Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor..."

Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.
... Şöyle...

Anneanneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?

Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?

Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz


Ana Sayfaya dön