Evden çıkıyorsunuz ve çocuklarınızı bakıcıyla veya bir aile büyüğüyle bırakıyorsunuz. Allah korusun acil bir durum olduğunda mesela çocuğunuz yaralandığında veya ateşi çok yükseldiğinde size nasıl ulaşacaklar? Size ulaşamazlarsa en yakın komşuyu, çocuğunuzun doktorunu veya hastanenin acilini hangi numaradan arayacaklar? Ambülans çağırmaları gerekirse evinizin adresini nasıl söyleyecekler ve adres tarifini nasıl yapacaklar? Peki doktor onlara çocuğunuzun yaşını ve kilosunu sorduğunda ne diyecekler. Doktorlar ilaç verirken çocuğunuzun yaşına ve kilosuna göre verirler. İşte size doldurup çocuğunuza bakan insanlara bırakabileceğiniz bir liste. Çok işinize yarayacak. Boşlukları doldurun ve basın. Aşağıdaki linke basınca liste açılacak.
Dosyayı kaydetmek için sol üst köşedeki Dosya (File)'a basın. Sonra Farklı kaydet (save as)'e basın. Sonra İndir (download) tuşuna basın . Artık dosya bilgisayarınızda. İstediğiniz gibi doldurun ve basın.
Çocuğunuza bakan kişiye bırakılacak liste
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Üç çocuklu bir annenin deneyimleri ve en son çocuk gelişimi araştırmalarının biraraya geldiği bir blog
Çocuğunuzu büyütürken bir kere bile "bu kadar da hassas olma canım" lafını duyduysanız doğru yerdesiniz!

20 Ocak 2013 Pazar
19 Ocak 2013 Cumartesi
Bebekler için süper tarifler
Yoğurt Çorbası
2 su bardağı et suyu - normal su karışımını kaynatıp içine 1 çorba kaşığı bulgur ya da pirinç atıyorsunuz. Minicik, kıymalı - pirinçli köftler ile beraber kaynatıyorsunuz. Kaynar hale gelince 2 çorba kaşığı yoğurt, 1 yumurta ve dolu dolu 1 tatlı kaşığı has unu çırpıp terbiye yapıyorsunuz. Bu arada sürekli karıştın. Kesilir yoksa. :) Biz altını kapattıktan hemen sonra bir çimdik tuz ve biraz tereyağı ekliyoruz. Kabızlık söz konusu ise bir çay kaşığı da zeytinyağı... :)
Klasik Sebze Çorbası
Bir tane havuç, 1 patates, 1 küçük kabak, varsa biraz da taze fasulye ve bezelye... Birkaç domates, bir parça brokoli ve bir pazı yaprağı... Hepsinin olması şart değil. Favoriniz hangileri ise onları bir tencereye atın. Üzerine bir çorba kaşığı bulgur ve yarım bardak su ilave ederek kaynatmaya başlayın. 10 dakika kadar kaynatın. Düdüklü tencerede pişirebilirsiniz, en iyi yöntem bu. Pişen sebzeleri tel süzgeçten geçirin. Eğer bebeğiniz katı gıdalara başladı ise rondo kullanmayın hiç. Bu şekilde bebeğiniz taneli gıdalara alışacaktır. :) Sebze çorbasını; sebze pürelerini donduran doncurucularda dondurabilirsiniz. (Tuhaf bir cümle oldu.) Küçük kapların içinde altı hafta kadar saklayabilirsiniz bir kez hazırladığınızda.
Yoğurtlu Sebze Çorbası
Bebeklere bir şeyi kolayca yedirmenin sırrı ''yoğurt''. Genel olarak tüm bebekler yoğurdun tadını çok severler çünkü. Mavi bayılıyor. :) Küçük bir patates, minik bir yeşil kabak, 2 - 3 dal maydanoz ya da ıspanak, bir tatlı kaşığı kadar da pirinci tencereye atın. 1 bardak su ekleyerek pişirin. Ayrı bir kapta yarım su bardağı kadar yoğurdu, 1 tatlı kaşığı unu ve 1 yumurta sarısını karıştırın. Karışıma tencereden biraz sebze suyu ilave edip çırptıktan sonra tencerede pişen sebzelerin üzerine ekleyin. Karışık çorba kıvamına ulaşınca, yani koyulaşınca ateşten alabilirsiniz. Üzerine biraz da tereyağı ekleyebilirsiniz dilerseniz...
Pirinçli Kuru Bakliyat Çorbası
Bir tencereye 2,5 bardak su, 1 çorba kaşığı kırmızı mercimek - ya da sarı mercimek -, 1 çorba kaşığı pirinç, 3-4 tatlı kaşığı yoğurt ve 3 - 4 tane de kuru fasulye ekleyin. Bunları iyice haşlayın. Ayrı bir tencerede bir kaşık tereyağını bir kaşık un ile eritin. Üzerine, haşladığınız kuru bakliyatları ekleyin. Birazcık kavurun bunu. Sonra aldığı kadar su ekleyip kaynatın. Bakliyatların püre olması için blender'dan geçirin.
Mercimek Çorbası
2 yemek kaşığı kadar mercimeği su dolu bir kaba koyup yumuşamasını bekleyin. Bir kaşık tereyağını eritin bir tencerede, üzerine yumuşayan mercimekleri ekleyin. 1 tane havuç, 1 orta boy patates, biraz da soğan rendeleyin. Sebzeleri ve mercimeği tereyağında biraz kavurduktan sonra 2 bardak su ilave edin. Mercimeğin erimesi için blender'dan geçirin yine.
Bezelye Çorbası
2 yemek kaşığı bezelye, yarım küçük boy patates, yarım küçük boy soğan ve 7 - 8 dal maydanozu bir tencerede; tereyağında pişirin. Biraz da su ilave edin sebzelere... Piştikten sonra sebzeleri tel süzgeçten geçirin. 200 gram süt ile 1 tatlı kaşığı unu ayrı bir tencerede, koyulaşıncaya kadar kaynatın. Süzdüğünüz sebzeleri ekleyin hemen ardından üzerine. Biraz daha bu şekilde kaynatıktan sonra ateşten alın.
Düğün Çorbası
1 küçük havuç, yarım küçük boy soğan, 5 - 6 sağ maydanozu düdüklüde pişirin. 1 tatlı kaşığı unu yumurta ile çırpın ayrı bir kapta. Haşlanmış sebzeleri tel süzgeçten geçirin. Süzgeçten geçmiş sebze ve sebze suyunu; yumurta & un karışımına ilave edin yavaş yavaş. En son da haşlanmış ve küçük küçük didiklenmiş et ilave ederek kaynatın. Çorba koyulaşınca ateşten alın ve 1 tatlı kaşığı sızma zeytinyağı ekleyin.
Tarhana Çorbası
Yarım çay bardağı tarhanayı bir kaba dökün. Üzerini kaplayacak kadar su ilave edin. Bu şekilde, tarhana yumuşayana kadar bekleyin. Bir tencerede bir kaşık tereyağını eritin. Üzerine yumuşayan tarhanayı ilave edip kavurmaya başlayın. Karışıma bir kibrit kutusu kadar beyaz peynir veya kıyma da ekleyebilirsiniz. Dilerseniz çok az domates de rendeleyebilirsiniz. Kavrulduktan sonra 1 bardak kadar - aslında aldığı kadar - su ilave edin. Kaynatmaya başlayın. Koyulaşınca ateşten alın.
Yeşil Mercimek Çorbası
3 çorba kaşığı yeşil mercimeği bir kapta ıslatın. Bir kapta da bir kaşık tereyağını eritip küçük, yarım bir soğanı ince doğrayarak ekleyin. 1 kaşık da un ilave edin. Çok az da zeytinyağı... Üzerine de yumuşayan yeşil mercimekleri atın. Biraz kavurduktan sonra suyunu da ilave edip kaynamaya bırakın. Dilerseniz biraz arpa şehriye, biraz da makarna ekleyebilirsiniz. Kaynarken şehriyeler yumuşayana kadar kaynatıp, koyulaşınca ateşten alın.
Mavi'nin Tatlıları :) - bir nevi yani... -
Yulaf ezmesini sıcak suda ıslatın. Hatta eğer isterseniz sıcak su ile pişirin. Biraz sonra kapatın. Soğutun. Blender'dan geçirin ve içine bir adet gün kurusu kayısı, 1 dilim elma ve 1 kaşık pekmez karıştırın. Birinci tatlı budur. :)
Pirinç ununu yarı yarıya sulandırılmış inek sütü ile pişirin. Ayrı bir yerde pekmez ile muz (Biz Dole alıyoruz, yerli muza hiç bulaşmayın) ya da rendelenmiş elmayı karıştırın. Bunu muhallebi ile karıştırıp veriyoruz biz sonra. Azıcık pancar şekeri de kullanabilirsiniz. :)
İpek Hanım Çiftliği'nin sahibi Pınar Kaftancıoğlu'nun torunu mavi için yarattığı tarifler bunlar. Pınar hanımın her hafta gönderdiği e-maillerden alıntıdır. İpek Hanımın ürünlerine ipekhanim.com sitesinden ulaşabilirsiniz. O kadar çok şey öğreniyorum ki Pınar Hanım'dan anlatamam.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
2 su bardağı et suyu - normal su karışımını kaynatıp içine 1 çorba kaşığı bulgur ya da pirinç atıyorsunuz. Minicik, kıymalı - pirinçli köftler ile beraber kaynatıyorsunuz. Kaynar hale gelince 2 çorba kaşığı yoğurt, 1 yumurta ve dolu dolu 1 tatlı kaşığı has unu çırpıp terbiye yapıyorsunuz. Bu arada sürekli karıştın. Kesilir yoksa. :) Biz altını kapattıktan hemen sonra bir çimdik tuz ve biraz tereyağı ekliyoruz. Kabızlık söz konusu ise bir çay kaşığı da zeytinyağı... :)
Klasik Sebze Çorbası
Bir tane havuç, 1 patates, 1 küçük kabak, varsa biraz da taze fasulye ve bezelye... Birkaç domates, bir parça brokoli ve bir pazı yaprağı... Hepsinin olması şart değil. Favoriniz hangileri ise onları bir tencereye atın. Üzerine bir çorba kaşığı bulgur ve yarım bardak su ilave ederek kaynatmaya başlayın. 10 dakika kadar kaynatın. Düdüklü tencerede pişirebilirsiniz, en iyi yöntem bu. Pişen sebzeleri tel süzgeçten geçirin. Eğer bebeğiniz katı gıdalara başladı ise rondo kullanmayın hiç. Bu şekilde bebeğiniz taneli gıdalara alışacaktır. :) Sebze çorbasını; sebze pürelerini donduran doncurucularda dondurabilirsiniz. (Tuhaf bir cümle oldu.) Küçük kapların içinde altı hafta kadar saklayabilirsiniz bir kez hazırladığınızda.
Yoğurtlu Sebze Çorbası
Bebeklere bir şeyi kolayca yedirmenin sırrı ''yoğurt''. Genel olarak tüm bebekler yoğurdun tadını çok severler çünkü. Mavi bayılıyor. :) Küçük bir patates, minik bir yeşil kabak, 2 - 3 dal maydanoz ya da ıspanak, bir tatlı kaşığı kadar da pirinci tencereye atın. 1 bardak su ekleyerek pişirin. Ayrı bir kapta yarım su bardağı kadar yoğurdu, 1 tatlı kaşığı unu ve 1 yumurta sarısını karıştırın. Karışıma tencereden biraz sebze suyu ilave edip çırptıktan sonra tencerede pişen sebzelerin üzerine ekleyin. Karışık çorba kıvamına ulaşınca, yani koyulaşınca ateşten alabilirsiniz. Üzerine biraz da tereyağı ekleyebilirsiniz dilerseniz...
Pirinçli Kuru Bakliyat Çorbası
Bir tencereye 2,5 bardak su, 1 çorba kaşığı kırmızı mercimek - ya da sarı mercimek -, 1 çorba kaşığı pirinç, 3-4 tatlı kaşığı yoğurt ve 3 - 4 tane de kuru fasulye ekleyin. Bunları iyice haşlayın. Ayrı bir tencerede bir kaşık tereyağını bir kaşık un ile eritin. Üzerine, haşladığınız kuru bakliyatları ekleyin. Birazcık kavurun bunu. Sonra aldığı kadar su ekleyip kaynatın. Bakliyatların püre olması için blender'dan geçirin.
Mercimek Çorbası
2 yemek kaşığı kadar mercimeği su dolu bir kaba koyup yumuşamasını bekleyin. Bir kaşık tereyağını eritin bir tencerede, üzerine yumuşayan mercimekleri ekleyin. 1 tane havuç, 1 orta boy patates, biraz da soğan rendeleyin. Sebzeleri ve mercimeği tereyağında biraz kavurduktan sonra 2 bardak su ilave edin. Mercimeğin erimesi için blender'dan geçirin yine.
Bezelye Çorbası
2 yemek kaşığı bezelye, yarım küçük boy patates, yarım küçük boy soğan ve 7 - 8 dal maydanozu bir tencerede; tereyağında pişirin. Biraz da su ilave edin sebzelere... Piştikten sonra sebzeleri tel süzgeçten geçirin. 200 gram süt ile 1 tatlı kaşığı unu ayrı bir tencerede, koyulaşıncaya kadar kaynatın. Süzdüğünüz sebzeleri ekleyin hemen ardından üzerine. Biraz daha bu şekilde kaynatıktan sonra ateşten alın.
Düğün Çorbası
1 küçük havuç, yarım küçük boy soğan, 5 - 6 sağ maydanozu düdüklüde pişirin. 1 tatlı kaşığı unu yumurta ile çırpın ayrı bir kapta. Haşlanmış sebzeleri tel süzgeçten geçirin. Süzgeçten geçmiş sebze ve sebze suyunu; yumurta & un karışımına ilave edin yavaş yavaş. En son da haşlanmış ve küçük küçük didiklenmiş et ilave ederek kaynatın. Çorba koyulaşınca ateşten alın ve 1 tatlı kaşığı sızma zeytinyağı ekleyin.
Tarhana Çorbası
Yarım çay bardağı tarhanayı bir kaba dökün. Üzerini kaplayacak kadar su ilave edin. Bu şekilde, tarhana yumuşayana kadar bekleyin. Bir tencerede bir kaşık tereyağını eritin. Üzerine yumuşayan tarhanayı ilave edip kavurmaya başlayın. Karışıma bir kibrit kutusu kadar beyaz peynir veya kıyma da ekleyebilirsiniz. Dilerseniz çok az domates de rendeleyebilirsiniz. Kavrulduktan sonra 1 bardak kadar - aslında aldığı kadar - su ilave edin. Kaynatmaya başlayın. Koyulaşınca ateşten alın.
Yeşil Mercimek Çorbası
3 çorba kaşığı yeşil mercimeği bir kapta ıslatın. Bir kapta da bir kaşık tereyağını eritip küçük, yarım bir soğanı ince doğrayarak ekleyin. 1 kaşık da un ilave edin. Çok az da zeytinyağı... Üzerine de yumuşayan yeşil mercimekleri atın. Biraz kavurduktan sonra suyunu da ilave edip kaynamaya bırakın. Dilerseniz biraz arpa şehriye, biraz da makarna ekleyebilirsiniz. Kaynarken şehriyeler yumuşayana kadar kaynatıp, koyulaşınca ateşten alın.
Mavi'nin Tatlıları :) - bir nevi yani... -
Yulaf ezmesini sıcak suda ıslatın. Hatta eğer isterseniz sıcak su ile pişirin. Biraz sonra kapatın. Soğutun. Blender'dan geçirin ve içine bir adet gün kurusu kayısı, 1 dilim elma ve 1 kaşık pekmez karıştırın. Birinci tatlı budur. :)
Pirinç ununu yarı yarıya sulandırılmış inek sütü ile pişirin. Ayrı bir yerde pekmez ile muz (Biz Dole alıyoruz, yerli muza hiç bulaşmayın) ya da rendelenmiş elmayı karıştırın. Bunu muhallebi ile karıştırıp veriyoruz biz sonra. Azıcık pancar şekeri de kullanabilirsiniz. :)
İpek Hanım Çiftliği'nin sahibi Pınar Kaftancıoğlu'nun torunu mavi için yarattığı tarifler bunlar. Pınar hanımın her hafta gönderdiği e-maillerden alıntıdır. İpek Hanımın ürünlerine ipekhanim.com sitesinden ulaşabilirsiniz. O kadar çok şey öğreniyorum ki Pınar Hanım'dan anlatamam.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Hamilelikte Dikkat Etmeniz Gerekenler
Hassas Annelik bence hamile olduğunuzu anladığınız anda başlıyor. O miniğin düşüncesi ve sevgisi içinize düştüğünüz anda artık bir annesiniz. Hatta belki de anne olmaya karar verdiğiniz anda. Çünkü bütün hayatınızı aranıza katılacak o küçük insan için değiştirmeyi kabul ediyorsunuz.
Aramızda hamile Hassas Anneler olduğu için bugün hamilelikte nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedeceğim. Hamilelik çok önemli bir dönem çünkü bu 9 ayda yapacaklarınız bebeğinizin bütün yaşamını etkiliyor. Mesela hamileliğiniz boyunca sigara içerseniz çocuğunuzun hayatı boyunca astım hastası olmasına yol açabilirsiniz. Diğer taraftan eğer hamileliğiniz boyunca dengeli beslenirseniz bebeğinizin bağışıklık sisteminin sağlam olmasını sağlayabilirsiniz. Benim hamileliklerim çok zor geçti. Rahim yetmezliğim ve erken doğum tehlikesi olduğu için 18. haftadan sonra devamlı yatmak zorundaydım. Sadece yemek yemek ve tuvalete gitmek için ayağa kalkıyordum. Neyse ki bu zor günleri atlattım ve hamileliğim sırasında çok iyi beslendiğim ve yapmamam gereken şeyleri yapmadığım için içim çok rahat ve bir anne olarak görevimi yaptığımı hissediyorum. Size biraz kendi yaptıklarımdan bahsedeceğim. Zaten yapılması gerekenleri yapmaya çalıştığım için doktorunuz da bunları yapmanızı tavsiye edecektir.Hamile kalmaya karar verdiğimde hemen diş doktoruma gittim, dişlerime temizlik ve bakım yaptırdım. Hamilelikte dişlerinizin zarar görmemesi için bu bakım ve beslenmeniz çok önemli. Hamile kalmadan 3 ay önce folik asit almaya başlamalısınız. Bütün multivitaminlerin içinde gerekli folik asit var bu nedenle her gün bir multivitamin alsanız yeterli. Hamileliklerim boyunca her gün 3-4 litre su içtim. 4 farklı meyve, günde 1 adet organik yumurta, bol sebze, 1 litre organik süt, 1 kase yoğurt, 1 kase ceviz, fındık,badem tükettim. Protein ve kalsiyum açısından zengin gıdalar tüketmeye çalıştım çünkü bunlar hem bebeğimin gelişimi hem de benim sağlığım ve diş sağlığım için önemliydi. Doktorumun önerdiği vitaminleri ve minarelleri aldım. Sigara, alkol ve tatlandırıcı kullanmadım ve sigara içilen ortamlarda bulunmadım. Çayı ve kahveyi minimuma indirdim. Fast food çok çok az yedim, sushi veya pişmemiş et yemedim. Bir tek ilk günlerde canım bir fast food firmasının patates kızartmasını çok çekmişti. 2-3 kere ondan yedim itiraf ediyorum!
Güneş gördüğüm anda hemen güneşe çıktım ve özellikle kollarımı açıp güneşten gerekli D vitaminini almaya çalıştım. Ama dikkat edin yaz aylarında 11-17 saatleri arasında güneş kremi sürmeden güneşe çıkarsanız hamileyken ve lohusayken güneş lekeleri olması ihtimali daha fazla oluyor. Bu saatlerde güneşten uzak durun veya parabensiz güneş kremlerinden sürün. Bildiğiniz gibi hamilelikte iyi beslenen ve yeterince güneş gören kişilerin bebeklerinde sarılık görülme olasılığı daha az. Benim 3 bebeğim de çok şükür sarılık olmadı. Üstelik kızlarım 33 haftalık prematüre doğdular ve prematüre bebeklerin çoğu sarılık oluyor. Tabii ki mükemmel beslenseniz ve güneşe çıksanız da sarılık olabilir bebeğiniz ama önemli olan elinizden gelenin en iyisini yapmanız. Hepinize sağlıklı ve mutlu bir hamilelik dönemi diliyorum.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
18 Ocak 2013 Cuma
Anne Çocuk Fuarı
Bugün Anne Çocuk Fuarı'nı ziyaret ettim. Fuarda gerçekten çok sayıda firma ve değişik ürünler vardı. Mobilya ve kıyafet bölümlerine fazla bakmadım ama firma sayısı fazlaydı ve standlar gözalıcıydı. İnsanın o süslü odalardan alabilmek için yeniden bebek doğurası geliyor. (Sonra olacakları düşününce hemen vazgeçiyor) Kıyafet reyonları da ayrı güzeldi. Herşeyin miniği daha şirin :)
Beni daha çok sağlık ve güvenlikle ilgili standlar ilgilendiriyordu çünkü bu konularda daha Hassasım. Bu alanda çok fazla stand olması çok hoşuma gitti. Bu da bu konulara artık annelerin ve dolayısıyla firmaların daha çok önem verdiğini gösteriyor. Her firma yetkilisi ürünlerinde paraben ve Bpa olmadığını ısrarla vurguluyordu. Hatta bazı temizlik ve hijyen ürünleri tamamen organik üretime geçmişler. Bunlar çok güzel gelişmeler. Eskiden bu özellikteki ürünleri Amerika'dan getirtirdik binbir zorlukla çünkü Türkiye'de bulamazdık. Artık ülkemizde herşey var yeter ki bunlara ayıracak ekstra bütçeniz olsun. Ama unutmamak lazım ki tüm dünyada organik ve özel ürünler daha pahalıya satılıyor. Bence bazı ürünlerde mutlaka paraya kıymak ve çocuklarımızın sağlığını herşeyden önce tutmak lazım. Gerekirse bir oyuncak az alacağız veya dışarda bir yemek az yiyeceğiz ama çocuklarımıza parabenli ürünleri almayacağız. Bazı iyi marka çocuk ve büyük diş macunlarında, pişik kremlerinde, şampuanlarda bile paraben oluyor ve yeni araştırmalar parabenin kanserojen bir madde olabileceğini gösteriyor. Mutlaka aldığımız her ürünün arkasını çevireceğiz ve içindekiler bölümünü okuyacağız. Burada paraben yazıyorsa, glikoz şurubu, mısır şurubu yazıyorsa ALMAYACAĞIZ. Bizde bu bilinç yerleştikçe firmalar da ona göre üretim yapacaklar. Zaten yapmaya başlamışlar. Bu fuarda bunu gördüm. Sonuç olarak bence güzel bir fuardı. Yarın da fuarda olacağım. Özellikle hamileler ve bebeği küçük olanlar fuarda geniş bir ürün yelpazesi bulabilirler. Bebeklerine mobilya alacaklar kesinlikle kaçırmasınlar. “Bebeğin gazı nasıl çıkartılır? Bebeklere nasıl ilkyardım yapılır? gibi faydalı eğitimler de veriliyordu. Giriş 10 tl ama kartvizitinizi bırakarak sanırım ücretsiz girebiliyorsunuz bazı bölümlere. Ben davetliyim derseniz para almıyorlar çoğu zaman. Ben daha çok 3. binada vakit geçirdim. Yarın gelenler olursa lütfen bana özel mesaj atın orada buluşalım. Bugün hassas annelerle buluşmak çok keyifliydi.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Beni daha çok sağlık ve güvenlikle ilgili standlar ilgilendiriyordu çünkü bu konularda daha Hassasım. Bu alanda çok fazla stand olması çok hoşuma gitti. Bu da bu konulara artık annelerin ve dolayısıyla firmaların daha çok önem verdiğini gösteriyor. Her firma yetkilisi ürünlerinde paraben ve Bpa olmadığını ısrarla vurguluyordu. Hatta bazı temizlik ve hijyen ürünleri tamamen organik üretime geçmişler. Bunlar çok güzel gelişmeler. Eskiden bu özellikteki ürünleri Amerika'dan getirtirdik binbir zorlukla çünkü Türkiye'de bulamazdık. Artık ülkemizde herşey var yeter ki bunlara ayıracak ekstra bütçeniz olsun. Ama unutmamak lazım ki tüm dünyada organik ve özel ürünler daha pahalıya satılıyor. Bence bazı ürünlerde mutlaka paraya kıymak ve çocuklarımızın sağlığını herşeyden önce tutmak lazım. Gerekirse bir oyuncak az alacağız veya dışarda bir yemek az yiyeceğiz ama çocuklarımıza parabenli ürünleri almayacağız. Bazı iyi marka çocuk ve büyük diş macunlarında, pişik kremlerinde, şampuanlarda bile paraben oluyor ve yeni araştırmalar parabenin kanserojen bir madde olabileceğini gösteriyor. Mutlaka aldığımız her ürünün arkasını çevireceğiz ve içindekiler bölümünü okuyacağız. Burada paraben yazıyorsa, glikoz şurubu, mısır şurubu yazıyorsa ALMAYACAĞIZ. Bizde bu bilinç yerleştikçe firmalar da ona göre üretim yapacaklar. Zaten yapmaya başlamışlar. Bu fuarda bunu gördüm. Sonuç olarak bence güzel bir fuardı. Yarın da fuarda olacağım. Özellikle hamileler ve bebeği küçük olanlar fuarda geniş bir ürün yelpazesi bulabilirler. Bebeklerine mobilya alacaklar kesinlikle kaçırmasınlar. “Bebeğin gazı nasıl çıkartılır? Bebeklere nasıl ilkyardım yapılır? gibi faydalı eğitimler de veriliyordu. Giriş 10 tl ama kartvizitinizi bırakarak sanırım ücretsiz girebiliyorsunuz bazı bölümlere. Ben davetliyim derseniz para almıyorlar çoğu zaman. Ben daha çok 3. binada vakit geçirdim. Yarın gelenler olursa lütfen bana özel mesaj atın orada buluşalım. Bugün hassas annelerle buluşmak çok keyifliydi.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Anne Çocuk Fuarı
Sıradışı Annelik dernegi baskani Hassas Anne Özlem Şinik ile anne çocuk fuarinda buluştuk ve tanıtım yaptık. Sıradışı annelik derneği ikiz-üçüz-dördüz bütün çoğul çocukları aynı çatı altında topluyor. Sıradışı anneler, dernek üyesi olarak değişik indirimlerden ve olanaklardan yararlanıyorlar. Derneğin çok güzel ziyaretleri ve etkinlikleri oluyor. Dernek çeşitli sosyal sorumluluk projelerine imza attığı ve durumu kötü olan çoğul çocuklu ailelere yardım ettiği için benim için özel bir yere sahip. Bir anda birden fazla çocuğa sahip olmak herkes için maddi bir yük getirirken zaten maddi olarak zorlanan aileler için iyice zorlayıcı olabiliyor. Dernek bünyesinde bu ailelere yardım etmek için çalışmalar da var. İkiz-üçüz annesi Hassas Anneler aşağıdaki linkten Sıradışı Annelik derneğini ziyaret edebilirsiniz.
https://www.facebook.com/SiraDisiAnnelikDernegi.org?ref=ts&fref=ts
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
https://www.facebook.com/SiraDisiAnnelikDernegi.org?ref=ts&fref=ts
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
17 Ocak 2013 Perşembe
Organik yoğurdunuzu kendiniz mayalayın
Çocuklarınız ve kendiniz için organik yoğurdunuzu kendiniz mayalayın. Bakın hergün organik olmayan sütlerin ve yoğurtların içinde bizim için ne kadar zararlı antibiyotiklerin ve hormonların olduğu ortaya çıkıyor. Hassas doktorumuz Prof. Dr. Erkan Topuz da her zaman "kanser yoğurdu sevmez" der. İnanın 5 dk sürüyor ve çok lezzetli oluyor. İki günde bir akşamdan yapın sabaha hazır. 1 litre organik sütü kaynayana kadar ısıtın. Kabarınca hemen kapatın. 18 dk kendi kendine soğusun. 18 dk sonra elekle üstündeki kaymağı alın, kendiniz yersiniz veya atın. 1 litrelik cam kavanoza dökün sütü. İçine 3 tatlı kaşığı organik yoğurt katın, bir kere yavaşça karıştırın. Üstüne bir parça kağıt havluyu 2 kere katlayıp örtün (bu kağıt havlu nemi çekecek böylelikle yoğurdunuz sulu olmayacak. En üste de streç film örtün. Kimsenin elleyemeyeceği soğuk olmayan bir yere koyun ve üstünü sıcak tutacak mont veya kazak gbi birşeylerle 2-3 kat örtün. Hiç yerinden kıpırdatmayın. 8-10 saat sonra (akşamdan koyduysanız sabaha mesela) yavaşça açın, üstünü cam kavanozun kapağıyla örtün. Mümkün olduğu kadar hareket ettirmeden dolaba koyun. 10 saat dokunmayın, sonra yiyebilirsiniz. Afiyet olsun. 5-6 gün dayanır en fazla. Ben köydeki sütçümüzden alıp 4,5 kilo mayalıyorum her hafta anca yetiyor :) 3 Çocuğum da okula gitmiyorken haftada 7 kilo yoğurt tüketirdik evde! Vaktim yok demeyin çocuklarınızın ve sizin sağlığınız için çok önemli. Yoğurdu bütün çocuklar sever ve çok faydalı. Hem onlar hem sizin için. Kahvaltı dışında her öğünde yedirin yoğurdu. Afiyet olsun, kuzularınıza yarasın
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
16 Ocak 2013 Çarşamba
Şeker hakkındaki gerçekler
Yaprak Çetinkaya'nın Formsante Dergisi Nisan 2011 Sayısındaki yazısı:
Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor
Mısır şurubu neden zararlı?
Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.
Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.
Daha tatlı daha ucuzMısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.
Bunu biliyor muydunuz?
Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.
Hızla yağa dönüşüyor
Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.Zararlı olmadığı ispatlanmadı
Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”
En tehlikelisi, tatlandırıcılarSon yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.
“Aspartam şişmanlatıyor”
Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”
Diğer şekerler günahsız mı?
Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.Şeker-kanser ilişkisi
Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”
Her esmer şeker doğal değil
Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.”“Şeker, kanser dokusunu besliyor”
Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor.
Şeker sözlüğü
Tek şekerler Fruktoz: Meyve veya bal şekeri
Glikoz: Üzüm şekeri
Galaktoz: Süt şekeri
Çift şekerler
Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)
Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)
Çoklu şekerler
Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker
Hassas Annemiz Arkadaşım Zahide Ongun Kaya'ya paylaşımı için çok teşekkürler.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor
Mısır şurubu neden zararlı?
Bu sefer tatlı yiyip tatlı konuşamayacağız çünkü konumuz mısır şurubu, iddialar ise ürkütücü.
Neredeyse yediğimiz her tatlı gıdanın üretiminde kullanılan mısır şurubu, vücudumuzu yağ üreten bir makineye dönüştürüyor.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi, nişasta bazlı sıvı şekerler yani bilinen adıyla “Mısır Şurubu” da gündemimize bomba gibi düştü. Zararlı olup olmadığı hararetle tartışılan mısır şurubuyla ilgili bilmediklerimizi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk; korkmamız gerekenin mısır şurubunun yanı sıra, aslında “ŞEKER” olduğunu öğrendik.
Daha tatlı daha ucuzMısır şurubu, mısır nişastasının işlemden geçirilmesi ile elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz fruktoza dönüştürülüyor. Mısır şurubu, yüzde 80 oranında fruktoz, yüzde 20 oranında glikozdan oluşuyor. Fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı olduğu için daha az kullanılması yeterli oluyor ve dolayısıyla üretimde maliyeti düşürüyor. Prof. Dr. Ahmet Aydın, günümüz piyasa koşullarında maliyeti bu kadar düşüren bir seçenek varken, firmaların normal şeker kullanmalarının iflas etmekle aynı anlama geldiğini ifade ediyor.
Bunu biliyor muydunuz?
Mısır şurubunda yüzde 80 oranında bulunan fruktoz, glikoza göre daha güçlü bir tatlandırıcı… Bu nedenle geçmiş yıllarda daha az kalori ile daha fazla tat sağlandığı ve böylece alınan kalorinin azaltıldığı düşünülüyordu. Hatta bir dönem uzmanlar tarafından diyabet ve şişmanlık tedavisinde kullanılıyordu. Prof. Dr. Ahmet Aydın, bu yöntemin bazı hekimler tarafından hala kullanıldığının da altını çiziyor.
Hızla yağa dönüşüyor
Mısır şurubunu diğer şekerlerden daha korkunç hale getiren ise içindeki fruktozun yüzde 80 gibi yüksek bir orana sahip olması. İnce bağırsaktan emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymuyor. İlk bakışta sanki bu bir avantajmış gibi görünüyor. Fakat değişik metabolik süreçler için vücut çok az fruktoz kullanabiliyor. Geri kalan tüm fruktoz ise trigliseridlere, yani kan yağlarına dönüşüyor. Tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşen de fruktoz. Fazla fruktoz tüketiminin hayvanlar üzerindeki araştırmalarda diyabet, hipertrigliseridemi, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon ve kansere yol açtığına dair sonuçlar bulunuyor.Zararlı olmadığı ispatlanmadı
Prof. Dr. Ahmet Aydın, ürün paketlerinde mısır şurubunun yanı sıra, “nişasta bazlı sıvı şeker” ya da “NBŞŞ” tanımlarının yer alabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Aydın’ın “Hangi ürünlerden uzak durmalıyız?” sorusuna verdiği yanıt ise ürkütücü: “Paketlenmiş tüm şekerli hazır gıdalar, meyve suları ve pastane ürünleri…” Yani sanılanın aksine sadece market raflarında değil, pastane vitrinlerindeki göz alıcı tatların da mimarı artık mısır şurubu. GDO’lu mısır ithalatının serbest olduğu ülkemizde mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek ise tüketiciler için imkansız. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran bir faktör. Ulusal Beslenme Platformu ise geçen ay bir bildiri yayınlayarak “Mısır şurubunun kanser, obezite, diyabet, insülin direnci ve karaciğerde yağlanma gibi hastalıklara neden olduğunun bilimsel olarak ispatlanmadığını” açıkladı. Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın konuyla ilgili yorumu ise şöyle: “Bir ürünün sağlığa zararlı olup olmadığını bilimsel olarak ispatlamak için birkaç aylık çalışma yeterli değildir. Gerekirse 20 yıl denemek gerekir. Mısır şurubunun zararlı olduğu kanıtlanmadı diyenlere soruyu tersten sormak gerekiyor. Peki zararlı olmadığı kanıtlandı mı?”
En tehlikelisi, tatlandırıcılarSon yıllarda tatlı ve pasta sektöründe aşırı derecede tatlandırıcı kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Aydın, Türkiye’de aspartamın sağlık sektöründen çok gıda sektöründe kullanıldığını anlatıyor. Çünkü tatlandırıcılar şekerden yüzlerce kat daha tatlı. Örneğin aspartam şekerden 200 kat, asesülfam K 200 kat, sakarin 300 kat, sükraloz 600 kat daha tatlı. Türk Gıda Kodeksi hangi üründe ne kadar yapay tatlandırıcı kullanılacağını belirlemiş olsa da, bazı firmaların bu rakamlara uymadığı yönünde şüpheler var. Diyet ürünlerin neredeyse hiçbirinde, kullanılan tatlandırıcı oranı yazmıyor. Aspartamın içinde yüzde 40 oranında sinirsel bir uyarıcı olan aspartik asit, yüzde 50 oranında fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve yüzde 10 oranında metil alkol (ispirto) bulunuyor. İspirto, birçok zararlı etkilerinin yanı sıra kanserojen “formaldehit”e dönüşüyor.
“Aspartam şişmanlatıyor”
Prof. Dr. Ahmet Aydın, aspartamın şişmanlığa çare olmadığını şöyle açıklıyor: “Aspartamın içindeki aspartik asit ve fenilalanin isimli iki amino asit, insülin salgısını artırıyor. Ortamda şeker olmadığı için insülin kanda açlık şekerini düşürüyor. Doğal olarak karnınız acıkıyor ve daha fazla yiyorsunuz. Ayrıca yüksek miktarda fenilalanin, serotonin gibi sinir ileticilerini azaltıyor. Serotonin azlığı depresyona yol açıyor ve iştahı da açıyor.”
Diğer şekerler günahsız mı?
Prof. Dr. Ahmet Aydın bu soruya, “Mısır şurubu en zararlı şekerlerden biridir ancak diğer şekerler de masum değil” şeklinde yanıt veriyor. İnsanın dışarıdan şeker almadan yaşayabileceğini, bu şekerlere ihtiyacı olmadığını belirten Prof. Dr. Aydın, buna örnek olarak da sadece balık ile beslenen Eskimoları gösteriyor. Şekerle ilgili ilk belgeler M.Ö. 510 yılına dayanıyor, rafineri şeker üretiminin hızlanması ise 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile başlıyor. Bu tarihlerden itibaren insanoğlu Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın tabiri ile yasal bir uyuşturucu olan şekere bağımlı hale geliyor. Rakamlar ortada! ABD’de 1973-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat, 15 kg. daha fazla tatlandırıcı madde ve 30 kg. daha fazla unlu mamul tüketmişler. ABD’de son 35 yılda fruktozdan zengin mısır şurubu tüketimi kişi başına yılda 200 gr.’dan 34 kg.’a yükselmiş. Üstelik bu rakamlara sahip ABD’de mısır şurubu üretim kotası yüzde 2’lerde iken, ülkemizde yüzde 15’e çıkarıldı.Şeker-kanser ilişkisi
Prof. Dr. Ahmet Aydın, her türlü şeker kullanımının insan sağlığına nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor: “Beyaz un ve rafine şeker bağırsaktan hızla emilerek kana geçiyor. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla insülin salgılanıyor. Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor. Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor ve kanda normalden daha uzun süre yüksek kalıyor. Fazla miktardaki insülin ise birçok doku için zararlı etkilere sahip. Bu nedenle önce karaciğer, daha sonra da kas hücreleri insülin reseptörlerini kapatıyor. Başlangıçta yağ dokusunda direnç olmuyor ve fazla şekerin tamamı yağ olarak depolanıyor. Yani insülin beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine gibi! Üstelik yüksek insülinin tek kabahati bu değil! Sadece yağ depolamakla kalmıyor, bu yağın daha sonra enerji olarak kullanılmasına da izin vermiyor. İki yemek arasında enerji kazanabilmek için yağ yakmamız gerekiyor. Ancak bu sistemde yağ kullanamayan vücutta kan şekeri düşüyor ve bu sefer yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısı başlıyor. Kişi, tıpkı bir morfinman gibi ancak şekerli bir şeyler yiyip içtikten sonra kendine geliyor.”
Her esmer şeker doğal değil
Şekerin doğal hali diye düşünerek tükettiğimiz esmer şekerler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Kahverengi toz şeker, şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle, rafine edilmiş beyaz toz şeker karamela ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor. Kahverengi kesme şeker ise rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Doğal şeker tüketmek için beyaz şekerden daha zararlı bir ürüne, üstelik de daha fazla para ödüyor olabilirsiniz. Prof. Aydın, mutlaka şeker tüketmek isteyenlere halis bal ve köy pekmezi kullanmalarını, kuru ve yaş meyve tüketmelerini öneriyor. Şu sözleri ise çarpıcı: “Raf ömrü uzun olan ü rünleri tüketmek sizin ömrünüzü kısaltır.”“Şeker, kanser dokusunu besliyor”
Kanser ve şeker arasındaki ilişkiyi ilk kez Alman tıp adamı Otto Warburg ortaya koydu. 1931 ve 1944 yıllarında iki kez Nobel’i alan Warburg’un çalışmaları, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu gösteriyor. Buna göre kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanıyor. Ancak şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülizme yol açıyor. Hiperinsülizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini artırıyor. Serbest IGF bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden oluyor.
Şeker sözlüğü
Tek şekerler Fruktoz: Meyve veya bal şekeri
Glikoz: Üzüm şekeri
Galaktoz: Süt şekeri
Çift şekerler
Sükroz: Çay şekeri (glikoz+fruktoz)
Laktoz: Süt şekeri (glikoz+galaktoz)
Çoklu şekerler
Nişasta: Glikoz moleküllerinden oluşan bileşik bir şeker
Hassas Annemiz Arkadaşım Zahide Ongun Kaya'ya paylaşımı için çok teşekkürler.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
15 Ocak 2013 Salı
Benimki yapmaz demeyin!
Lütfen temizlik malzemelerinizi sakladığınız dolaba çocuk kilidi takın. Benimki yapmaz demeyin. Allah korusun bir saniyelik bir olay ve geri dönüşü yok. İlaçlarınızı da ortalıkta bırakmayın. Vitaminler bile çok alırlarsa öldürücü olabiliyor. Amerika'da bir çocuk annesinin vitaminlerini avuçla alıp demir zehirlenmesinden ölmüştü.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
14 Ocak 2013 Pazartesi
Çakma Çikolata
Hem kilosuna hem sağlığına dikkat eden büyükler ve hatta çocuklarınız bu çakma çikolatalara bayılacaklar. Diyetisyenim Menşure Hanımın bir başka süper fikri (kaynak göstermeden alıntı yapmayı hiç sevmem)! 4 kuru kayısı 1 porsiyon meyva oluyor. Çikolata istediğinizde 4 kuru kayısıyı küçük küçük kesin, buzdolabı poşetine koyun, üstlerine 1 kaşık kakao koyun ve torbanın ağzını kapatıp iyice sallayın. Çikolata değil ama idare eder:) Ben gurme bitter kakao ile yaptım daha güzel oldu. Dışarıya çıkarken yanınıza alıp Türk kahvesinin yanında bile yiyebilirsiniz. Afiyet olsun.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Çocuklarda Sağlıklı Beslenme
Çocuklarınıza ara öğün olarak sağlıklı şeyler yedirin lütfen. Mesela salatalık, havuç, meyve, kuru meyve, ceviz, fındık, GDOsuz patlamış mısır, çok az %70 bitter çukulata, kendi yaptığınız sağlıklı az şekerli ve kepek unlu kekler olabilir. Ne kadar az paketlenmiş ürün yerlerse o kadar iyi. Şekeri de çok az verin. %100 meyve sularını bile suyla karıştırıp verin. Jelibon, lolipop, gofret bunlar içinde çok zararlı glikoz şurubu olan ve çocuklara uygun olmayan şeyler. Tabii ki doğumgünlerinde veya doktorda aşıdan sonra filan olabilir ama her zaman değil. Siz de yemeyerek onlara örnek olun. Çocuklar ne dediğinize değil ne yaptığınıza bakarlar unutmayın. Siz önlerinde abur cubur yerseniz onlar da yerler. Siz onların sağlığından sorumlusunuz. Eve almayın zararlı ürünleri lütfen. Evde de bulunmasın böyle ürünler. Gelişme çağında ne yedikleri çok önemli.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
12 Ocak 2013 Cumartesi
Meyveli tarçınlı buzlu çay
Biraz da biz Hassas Anneler için tarifler gelsin değil mi? Biliyorsunuz su içmek sağlığımız için çok önemli. Bazen bardaklarca suyu içmek zor geliyor ve sıkıcı olabiliyor. Bu tarifi diyetisyenim Menşure Hanım vermişti. Tadı gerçekten güzel ve insanı mutlu ediyor. İçine çay katmazsanız çocuklarınıza da verebilirsiniz.
Meyveli tarçınlı buzlu çay
1 litrelik cam şişeye, 1 çay bardağı koyu çayı, küçük küçük doğranmış kabuklarıyla 1 armudu ve 1 elmayı , yarım limonu, 3 tarçın kabuğunu koyun. Üstüne şişeyi dolduracak kadar kaynar suyu dökün. Biraz dışarda soğusun. Sonra dolaba koyun. Gün içinde soğuk soğuk tüketin. Günlük 10-12 bardak su ihtiyacımızın da bir kısmını karşılıyor. İçinden su aldıkça üstüne aynı miktarda su ekleyin toplam 2 litre suyu böyle tüketin. Deneyin çok seveceksiniz.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Meyveli tarçınlı buzlu çay
1 litrelik cam şişeye, 1 çay bardağı koyu çayı, küçük küçük doğranmış kabuklarıyla 1 armudu ve 1 elmayı , yarım limonu, 3 tarçın kabuğunu koyun. Üstüne şişeyi dolduracak kadar kaynar suyu dökün. Biraz dışarda soğusun. Sonra dolaba koyun. Gün içinde soğuk soğuk tüketin. Günlük 10-12 bardak su ihtiyacımızın da bir kısmını karşılıyor. İçinden su aldıkça üstüne aynı miktarda su ekleyin toplam 2 litre suyu böyle tüketin. Deneyin çok seveceksiniz.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Özümüze dönelim...
Yılmaz Özdil'in Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısı günümüzdeki durumu çok güzel anlatıyor. Ama merak etmeyin biz Hassas Anneler ve Hassas babalar bu durumu tamamen değiştireceğiz! Durumun farkındayız ve ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.
GDO'lu diyet tarifleri
"Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor..."
Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.
... Şöyle...
Anneanneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
Ne verirlerse...
Onu yiyeceksiniz.
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!
Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?
Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
Uzatmayayım.
Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz
Ana Sayfaya dön
GDO'lu diyet tarifleri
"Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor..."
Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.
... Şöyle...
Anneanneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
Ne verirlerse...
Onu yiyeceksiniz.
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!
Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?
Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
Uzatmayayım.
Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz
Ana Sayfaya dön
Çocuğunuzu aşılı olup olmadığını bilmediğiniz bir hayvan tırmaladığında veya ısırdığında ne yapmalısınız?
Bir hayvan çocuğunuzu veya sizi tırmaladığında veya ısırdığında ilk yapılması gereken su ve sabunla bol bol yıkamak, sonra tentürdiyot sürmek ve kuduz aşısı olmakmış. Özellikle su ve sabunla bol bol yıkamak çok önemliymiş. Ne yazık ki geçen yaz Esin bir kediyle fazla ilgilenip tırmıklanınca ögrendik ve ilk kuduz aşımızı olduk. Bu süreç zor geçti sizi de bilgilendirmek istedim.
Özellikle aşı yaptırıp yaptırmamaya karar vermek en zoruydu. Umarım hiç bir zaman başınıza gelmez. Sadece bazı devlet hastanelerinde kuduz aşısı olabiliyorsunuz. Özel hastanelerde kuduz aşısı olmak gibi bir seçeneğiniz yok. Kuduz vakalarını gözlemek ve kayıt altında tutmak için bunu yapıyorlar. Aşının olaydan sonraki 72 saat içinde mutlaka vurulması gerekiyor. Kuduz aşısı 0., 3., 7., 14., ve 28 günlerde 5 doz olmak üzere koldan, bebeklerde ise uyluğun anterolateral kısmından yapılmalıdır. Aşılama şemasına uygun olarak yapılan aşılama ile % 100 oranında başarı sağlanmaktadır. Kuduz aşılarını tamamlamak gerekiyor yoksa adınızı adresiniz aldıkları için kapınıza polis dayanıp sizi hastaneye aşıları tamamlamaya götürüyor! İlk 3 dozdan sonra hayvanı sağlıklı gördüyseniz arayıp son 2 dozu olmuyorsunuz. Eskisi gibi fazla yan etkileri yok. Ama tabii bazı bünyelerde ateş, kusma ve koldaki enjeksiyon yerinde hassasiyet yapabilir. Ben Esin tırmalanıp kolu kanadığında 3 farklı hastanedeki 3 doktoru aradım ve yaptırıp yaptırmamak konusunda tereddütte kaldım. Bazı doktorlar eğer hayvanı tanıyorsanız belki yaptırmayabilirsiniz diyorlar ama benim konuştuğum 3 doktor da yaptırmamanın riskinin kuduz aşısının yan etkisi olması ihtimalinden daha fazla olduğunu düşünüyordu. Sonuçta ufak da olsa çocuğunuzun kuduz olup ölme riski var eğer aşı olmazsa. 72 saat geçtikten sonra da aşının faydası olmuyor.
Ben önemli sorunlarda çocuk doktorlarıma sorduğum şu soruyu sordum: "Siz kendi çocuğunuza bu durumda yaptırır mıydınız?" 3 doktor da yaptıracağını söyledi. Benim için bu yeterliydi. Hemen yaptırdık. Bizim çevremizde sadece İstinye Devlet Hastanesi yapıyordu oraya gittik. Rahatça girişten sıra numaramızı aldık ve yaklaşık 30 dk. bekledikten sonra aşımızı olduk. Ama tabii ki 3 farklı günde devlet hastanesine küçük çocukla gidip sıra beklemek ve çocuğunuza 3 kere iğne yapılması hoş olmuyor. Ama risk almaya değecek kadar da zor değil.
http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/halkkilavuzlari/kuduz_asisi_uygulamasi.asp
Ben önemli sorunlarda çocuk doktorlarıma sorduğum şu soruyu sordum: "Siz kendi çocuğunuza bu durumda yaptırır mıydınız?" 3 doktor da yaptıracağını söyledi. Benim için bu yeterliydi. Hemen yaptırdık. Bizim çevremizde sadece İstinye Devlet Hastanesi yapıyordu oraya gittik. Rahatça girişten sıra numaramızı aldık ve yaklaşık 30 dk. bekledikten sonra aşımızı olduk. Ama tabii ki 3 farklı günde devlet hastanesine küçük çocukla gidip sıra beklemek ve çocuğunuza 3 kere iğne yapılması hoş olmuyor. Ama risk almaya değecek kadar da zor değil.
İstanbul'da kuduz aşısı yapılan hastaneler:
http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/halkkilavuzlari/kuduz_asisi_uygulamasi.asp
Bu bilgileri de Hürriyet gazetesi web sitesinden aldım:
Türkiye'de her yıl ortalama 100 bin kişi, başıboş köpekler tarafından ısırılıyor. Bu kişilerden 10'u, sağlık kuruluşlarının ya da hastaların ihmalleri yüzünden ölüyor. Kuduz, tedavisi zorunlu olan tek hastalık. Vakalar, gerekirse jandarma ve polis zoruyla tedaviye götürülüyor. Kuduz tedavisinde en önemli unsur, vakanın hangi kategoriye girdiğinin tesbit edilmesi. Eğer ısırık yoksa ve sadece deri üzerine salya bırakılmışsa, tedaviye gerek yok. Kanama olmaksızın derinin hafif ısırılması durumunda, yara iyice yıkandıktan sonra, ilk gün, 3. gün, 7. gün, 14. gün ve 28. gün, birer doz aşı yapılır. Deriyi geçen kanamalı yaralarda, aşının yanında, ilk gün serum da verilir. Yaraya virüsü sinirlere bulaştırmamak için, gerekmiyorsa dikiş atılmaz. Serumlar, kuduz virüsünü anında yok edebilme yeteneğine sahip elemanlar (Antikor) içeriyor. Türkiye'de kuduz tedavisinde kullanılan 5 ayrı aşı, 5 de serum mevcut.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Tavsiyelerime uyarsanız olacaklardan sorumluluk kabul etmiyorum. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Türkiye'de her yıl ortalama 100 bin kişi, başıboş köpekler tarafından ısırılıyor. Bu kişilerden 10'u, sağlık kuruluşlarının ya da hastaların ihmalleri yüzünden ölüyor. Kuduz, tedavisi zorunlu olan tek hastalık. Vakalar, gerekirse jandarma ve polis zoruyla tedaviye götürülüyor. Kuduz tedavisinde en önemli unsur, vakanın hangi kategoriye girdiğinin tesbit edilmesi. Eğer ısırık yoksa ve sadece deri üzerine salya bırakılmışsa, tedaviye gerek yok. Kanama olmaksızın derinin hafif ısırılması durumunda, yara iyice yıkandıktan sonra, ilk gün, 3. gün, 7. gün, 14. gün ve 28. gün, birer doz aşı yapılır. Deriyi geçen kanamalı yaralarda, aşının yanında, ilk gün serum da verilir. Yaraya virüsü sinirlere bulaştırmamak için, gerekmiyorsa dikiş atılmaz. Serumlar, kuduz virüsünü anında yok edebilme yeteneğine sahip elemanlar (Antikor) içeriyor. Türkiye'de kuduz tedavisinde kullanılan 5 ayrı aşı, 5 de serum mevcut.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Tavsiyelerime uyarsanız olacaklardan sorumluluk kabul etmiyorum. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
10 Ocak 2013 Perşembe
Tutarlı rol model olmak çok önemli
Çocuklarımız hep bizi rol model alıyorlar. Onlara ne söylerseniz, iyi veya kötü, bunu bir gün gelecek onlardan kesinlikle duyacaksınız. Bir bakacaksınız onun konuşmalarında ve tavırlarında kendinizi göreceksiniz. Çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi eğitim onlarla her zaman doğru konuşmak ve onlara güzel örnek olmak. Her zaman sorularına ayrıntılı cevap verin ve hiçbir zaman geçiştirmeyin ne kadar saçma olsalar da. Onları geçiştirmeye başlarsanız onlar da size soru sormamaya ve sizin fikrinizi önemsememeye başlarlar. Emin olun siz onlara doğru yolu göstermezseniz onlara kötü yolu gösterecek birileri çıkacaktır. Sizin cevabını bilmediğiniz soruları sorarlarsa beraber araştırın bu sizi yakınlaştıracaktır ve çocuğunuza araştırma yapmanın zevkini öğretecektir.
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
9 Ocak 2013 Çarşamba
Benim 3 kuzudan inciler
Biraz da gülelim, benim 3 kuzudan inciler:
Sevinç: Anneciğim yemeğimi kendim yiyeceğim, üstüme dökmeyeceğim, sana zorluk çıkartmayacağım.
Anne: Aferin kızıma
Sevinç: "zorluk çıkartırsam sen yedirirsin!
Alper:"Anne, yoksa sen benden habersiz eğlenmek icin angry birds mü oynuyorsun? Sakına yıldızlı olanları oynama recordumu bozarsın!"
Nasil yakalandım anlamadım. Çok kötü oynuyorum sanırım:-)"
Esin (3 yaşındayken) sabah kalkmış ninesine: "nineciğim annem bize omlet yapıyor, sen yaşlı olduğun için mi yapamıyorsun? Bak çok kolay 4 tane yumurta alacaksın kıracaksın, içine peynir koyacaksın karıştıracaksın:)
"Erden Teyze yanlışlıkla Esin'e Sevinç demiş.
Esin:"Sen karıştırdın Erden Teyze, kıvırcık olan Sevinç!"
Esin çok az ateşliydi (37.4) bir gün göndermedim onu okula. Sevinç gitti. Okuldan çıkarken öğretmeni ona "eve gidince Esin'i benim için öp" demiş
Sevinç:" Hayır öpemem çünkü hastalık bulaşır sonra ben de okula gelemem
Sevinç kızımı tuvalete kaldırdım. Gözleri yarı kapalı uyuklarken şöyle dedi: " gözümüze parmak sokulmaz, çünkü canımız yanar okulda öğretmenim söyledi""
Anaokulu gerçekten çok faydalı :) 3,5 yaşındaki Sevinç tuvalette otururken "poop" dedi. Ben önce anlamadım "ne dedin kızım?" diye sordum. O da " Anne, pat pat'ın ingilizcesi poop, Mrs. Gila sööledi "dedi:)"
Alper kızlara şöyle dedi : " kızlar ben hastayım, bugün size spor yaptıramayacağım" kıyamam oğluşuma, hasta hasta bile kardeşlerini düşünür, abilerin kralıdır.
35 aylık Sevinç'e yatmadan önce kitap okuyorum, Kitaptaki hayvanları soruyorum.
"kızım bu ne?" diye soruyorum her hayvan resminde
Sevinç: tek tek söylüyor: vatoz, yunus, balık, yengeç, yılan balığı, kaplumbağa, deniz atı
Sıra kocaman bir balinaya geldi "kızım bu ne"
Sevinç: "o beni yer
33 aylık Esin ve Sevinç güzel güzel oynuyorlardı. Esin pencereye tırmanınca biraz kızdım.
Sevinç: "Sen Esin'e kızamazsın, o benim canım!" dedi
4,5 yaşındaki Alper'e banyo yaptırdım. sonra tam kıyafetlerini giydireceğim, bana
"bir dahaki sefere ben giyeyim bari kıyafetlerimi" dedi. Hoşuma gitti kendi giymek istemesi.
Ben de "o zaman sen giy şimdi dedim" tamam dedi önce külodunu giydi.
"Aferin oğluma şimdi de pijamanı giy" dedim. Giydi ama giyerken de
"Sen de herşeyi bana yaptırıyorsun, bari gidip kızları da ben uyutayım" dedi. öldüm gülmekten :))))"
34 aylık Esin'in resmini çekiyorum
Esin:" pozzz " dedi
Babaannesi de şaka olarak "İşkembe çorbası de " dedi.
Esin: " Onu söyleyemem ben daha küçüküm ""
4,5 yaşındaki Alper: "Anne ben little donkey değilim lion king'im!" önce anlamadım ne dediğini sonra anladım ki "anne, ben eşek sıpası değilim aslan kralım" diyor :)"
4,5 yaşındaki Alper: "Anneciğim sen Cumhuriyet kadar güzelsin!"
"Babaannesini ziyarete giden Alper'e "en çok Esin'i mi Sevinç'i mi seviyorsun?" diye sormuşlar.
Alper:" Ayırmak istemiyorum, ikisinin de abisiyim" Ben bu çocuğu ne yapayim. Maşallah oğluşuma, abilerin gerçekten kralısının sen
4 yaşındaki Alper'i okuldan aldım eve gireceğiz. Kızlar cama çıktılar bize bakıyorlar.
Alper: "Bir abi de bu kadar sevilmez ki:)"
bu çocuğun lafları ve kendine güveni beni bitiriyor"
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Sevinç: Anneciğim yemeğimi kendim yiyeceğim, üstüme dökmeyeceğim, sana zorluk çıkartmayacağım.
Anne: Aferin kızıma
Sevinç: "zorluk çıkartırsam sen yedirirsin!
Alper:"Anne, yoksa sen benden habersiz eğlenmek icin angry birds mü oynuyorsun? Sakına yıldızlı olanları oynama recordumu bozarsın!"
Nasil yakalandım anlamadım. Çok kötü oynuyorum sanırım:-)"
Esin (3 yaşındayken) sabah kalkmış ninesine: "nineciğim annem bize omlet yapıyor, sen yaşlı olduğun için mi yapamıyorsun? Bak çok kolay 4 tane yumurta alacaksın kıracaksın, içine peynir koyacaksın karıştıracaksın:)
"Erden Teyze yanlışlıkla Esin'e Sevinç demiş.
Esin:"Sen karıştırdın Erden Teyze, kıvırcık olan Sevinç!"
Esin çok az ateşliydi (37.4) bir gün göndermedim onu okula. Sevinç gitti. Okuldan çıkarken öğretmeni ona "eve gidince Esin'i benim için öp" demiş
Sevinç:" Hayır öpemem çünkü hastalık bulaşır sonra ben de okula gelemem
Sevinç kızımı tuvalete kaldırdım. Gözleri yarı kapalı uyuklarken şöyle dedi: " gözümüze parmak sokulmaz, çünkü canımız yanar okulda öğretmenim söyledi""
Anaokulu gerçekten çok faydalı :) 3,5 yaşındaki Sevinç tuvalette otururken "poop" dedi. Ben önce anlamadım "ne dedin kızım?" diye sordum. O da " Anne, pat pat'ın ingilizcesi poop, Mrs. Gila sööledi "dedi:)"
Alper kızlara şöyle dedi : " kızlar ben hastayım, bugün size spor yaptıramayacağım" kıyamam oğluşuma, hasta hasta bile kardeşlerini düşünür, abilerin kralıdır.
35 aylık Sevinç'e yatmadan önce kitap okuyorum, Kitaptaki hayvanları soruyorum.
"kızım bu ne?" diye soruyorum her hayvan resminde
Sevinç: tek tek söylüyor: vatoz, yunus, balık, yengeç, yılan balığı, kaplumbağa, deniz atı
Sıra kocaman bir balinaya geldi "kızım bu ne"
Sevinç: "o beni yer
33 aylık Esin ve Sevinç güzel güzel oynuyorlardı. Esin pencereye tırmanınca biraz kızdım.
Sevinç: "Sen Esin'e kızamazsın, o benim canım!" dedi
4,5 yaşındaki Alper'e banyo yaptırdım. sonra tam kıyafetlerini giydireceğim, bana
"bir dahaki sefere ben giyeyim bari kıyafetlerimi" dedi. Hoşuma gitti kendi giymek istemesi.
Ben de "o zaman sen giy şimdi dedim" tamam dedi önce külodunu giydi.
"Aferin oğluma şimdi de pijamanı giy" dedim. Giydi ama giyerken de
"Sen de herşeyi bana yaptırıyorsun, bari gidip kızları da ben uyutayım" dedi. öldüm gülmekten :))))"
34 aylık Esin'in resmini çekiyorum
Esin:" pozzz " dedi
Babaannesi de şaka olarak "İşkembe çorbası de " dedi.
Esin: " Onu söyleyemem ben daha küçüküm ""
4,5 yaşındaki Alper: "Anne ben little donkey değilim lion king'im!" önce anlamadım ne dediğini sonra anladım ki "anne, ben eşek sıpası değilim aslan kralım" diyor :)"
4,5 yaşındaki Alper: "Anneciğim sen Cumhuriyet kadar güzelsin!"
"Babaannesini ziyarete giden Alper'e "en çok Esin'i mi Sevinç'i mi seviyorsun?" diye sormuşlar.
Alper:" Ayırmak istemiyorum, ikisinin de abisiyim" Ben bu çocuğu ne yapayim. Maşallah oğluşuma, abilerin gerçekten kralısının sen
4 yaşındaki Alper'i okuldan aldım eve gireceğiz. Kızlar cama çıktılar bize bakıyorlar.
Alper: "Bir abi de bu kadar sevilmez ki:)"
bu çocuğun lafları ve kendine güveni beni bitiriyor"
Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler
Ana Sayfaya Dönün
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)