30 Haziran 2013 Pazar

Çocuklarınızı güneşin zararlı etkilerinden koruyun


Yaz geldi, güneşin yakıcılığı ve zarar verme riski arttı. Lütfen çocuklarımızın yanmamasına çok dikkat edelim. Her ne kadar biraz yandıklarında yüzlerine tatlı bir pembelik gelince çok güzel olsalar da inanın bu kadarcık bile yanmaları onlar için iyi değil. Özellikle 11-16:30 saatleri arasında çocuklarınız güneşin altındaysalar mutlaka onları güneşten koruyun. Çocuklara uygun, paraben ve zararlı maddeler içermeyen mümkünse mineral bazlı güneş kremlerini sürelim. Tabii ki bu kremler de tamamen masum olmayabiliyor. Bunu da düşünerek kreme olan ihtiyacımızı da minimuma indirmeye çalışalım. Bunu çocuklarımızı bu saatlerde güneşe çıkarmayarak ve çıktıklarında giysilerle veya omuzları ve sırtı kapatan güneş geçirmeyen çocuk mayo modelleriyle yapabiliriz. Bunları artık Migros ve Kipa gibi marketlerde bile uygun fiyatlara bulabiliyoruz. 

Mesela ben kızların üzerindekileri geçen sene Kipa'dan çok uyguna almıştım. Açıkta kalan yerlerine de güneş kremi sürdüm. Zaten genellikle sabah erken ve akşam 17'den sonra denize sokuyoruz. Boynu kapatan şapkalar da çok faydalı. Yanlız şuna da dikkat edelim; vücudun D vitamini depolarının günlük dolması için güneş kremi sürmeden güneş altında kollar ve yüz açık kalacak şekilde 15 dakika durması gerekiyor. Bunu da 11-16:00 saatleri dışında yapabilirsiniz. Bunu doktorumuz bize anlatmıştı. Lütfen çocuklarınızın bronzlaşmasına izin vermeyin, onları korumak sizin göreviniz. Birkaç kez kötü bir şekilde yanmak bile ilerde cilt kanseri olma ihtimallerini arttırıyor unutmayın. Aman biz kaç kere yandık küçükken demeyin. Güneşin zararları gittikçe artıyor unutmayın. Siz tedbirinizi alın, sonra da çocuklarınızla güneşin, denizin ve havuzun keyfini çıkarın. Sadece havuz ve deniz zamanı sürmek yetmiyor, çocuklarınız bahçede, sokakta veya kreşin bahçesinde de yanabilir ona göre hazırlıklı olun.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

Fransa'da yaşayan Hassas Annemiz Emine, ikizlerini yurtdışında büyütürken yaşadıklarını yazdı

Bir kızım ve bir oğlum var 6 yaşına girecekler Temmuz ayında. Ne çabuk geçti bu 6 yıl anlamış değilim !
Onlar doğduklarından bu yana hayatımda herşey değişti !!
Yeni anne olarak yeni endişeler de başladı, yeni mutluluklar yaşandı ve yeni düzen kuruldu. Kendi düzenimi kendim kurabildim hiç kimse karışmadan. Tereddütlerim olduğunda anneme sordum.



 İlk endişemden başlayayım : 

Türklüğümüzü unutturmadan aynı zamanda da Fransız adetlerine yabancı olmadan nasıl büyütebilirim çocuklarımı? 

İsim seçmek sorun oldu: Fransız ismi koyalım mı? Burada ırkçılık çok olduğu icin sonuçta koyduk: Ezgi icin Lara, Kaan icin Aymeric.  Ben 4 yaşında Fransa'ya yerleşip tüm hayatımı burada geçirmeme rağmen çok zorluk çektim iş bulma konusunda ta ki Fransız vatandaşı olup ismimi değiştirene kadar. Evet burda isminizi, soyadınızı ve doğum yerinizi yeniden seçebilirsiniz!

 Çocuklarımızla hem Türkçe hem de Fransızca konuştuk sorun olmasın diye her iki ülkede. Çocuklarıma doğdukları günden bu yana bir cümleyi hem Türkçe, hem de Fransızca söylerdim. Kreşe başladıklarında zorluk çekmediler. Bizim Türk ve müslüman oluşumuz anaokuluna kadar bir soru işareti olmadı çocuklarda, ta ki bir gün Kaan "Anne biz niye domuz eti yemiyoruz, biz Arap mıyız?” diye sorana kadar. Nasıl anlatmak gerekiyordu insanların inançlarını ve başka taraftan etnik kökenimizi? 



İlk Kaan ile Ezgi’ye sordum: “Fransa ile Türkiye'nin arasında ne fark var?" Onlar düşündüler ve orada sadece Türkçe konuşulduğunu söylediler, başka fark var mı? diye sordum "hayır" dediler. Bu sözlerin üzerine kiliseye gittik, çocuklar şaşırdı! Çanlar çalmaya başladı, o zaman onlara hıristiyanlik nedir diye anlattım, camiiyi zaten biliyorlardı, farkı gösterdim onlara. Araplara gelince, onlara arada Arap arkadaşları ile Türkçe konuşmalarını istedim, akşama eve gelince "onlar bizi anlamıyor" dediler. Onların devletleri ayrı bizim ayrı diye anlattım. Ne zor iş örf ve adetimizi anlatmak!!! (çocuklara her iki günde bir Türkçe masal okurum her ne kadar sevmeseler de, çünkü Fransızca gibi anlamıyorlar).


Çocuklarımın sadece Türk arkadaşları olmasından yana değilim, mecburen kaynaşmaları lazım yaşadıkları yere. Benim ailem kesinlikle izin vermezdi. O zamanlar Fransızca bilmiyorlardı ve bize bütün yabancı şeylerin bizden uzak kalması gerekiyordu. 


Kaynaştırma çalışmalarıma rağmen ilk sorunlar cocukların ilk yıllarında kreşte başladı: Bakıcılar haftada bir veya iki defa "çocuklarınız yine Türkçe konuştu kreşte" diyerek sorun çıkarmaya çalıştılar. Çocuklar o zamanlar 18 aylıktı, kreşin müdüründen randevu alıp sorunu kökünde halletmeye çalıştım ve başardım.
Sonra anaokulunda bu defa ilk öğretmenleri laf çarpıyordu, "çocuklar çok karıştırıyor dilleri, Türkçe konuşmayı bırakın evde" diyerek bana tavsiyelerde bulunuyordu. Öğretmene izah ettim: "Ben ne kadar Fransız vatandaşı olsam da ve çocuklarım da Fransız vatandaşı olsa da, biz Türkçe konuşmaya devam edeceğiz ve adetlerimizi de sürdürmeye kararliyim" dedim. Bir daha da sorun çıkmadı (ne okulda, ne diğer öğretmenleri ile).

 Ezgi ile Kaan simdi cok güzel bir şekilde ayırt edebiliyorlar her iki kültürü.
Yine bazı sorunlar çıkıyor ama o kadarı da doğal diyelim. Çok fazla Türk arkadaşım yok, üç aile var çevremde onlar bize yetiyor.



Çocuklarımla küçükken çok faaliyet yapamıyordum, malum iki küçük çocukla ne havuza gidebiliyorsun ne de çift bebek arabasıyla metroya binebiliyorsun. Ancak onlarla parklarda ve kütüphanelerde zamanımızı geçirdik. Üç yaşına girdiklerinden itibaren benim için çok enteresan bir ilişki yaşamaya başladık. Kültürel geziler, Paris’te o yönden çok şanslıyız gezilecek çok yer var. Çocukların en sevdiği müze doğa tarihi müzesi.

Ama doğrusu çalışan bir anne olarak zorluk çekiyorum vakit ayırmak icin onlara. Ancak bu sene işyerimde imkan oldu ve çarşamba günleri çalışmıyorum. Çocuklarımı ingilizce kurslarına götürüyorum, tiyatro veya çocukların eğlenebileceği yerleri seçiyorum.
Emine Öztürk





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

En Değerlimiz Zeytinyağı- Gıda Mühendisi Hassas Annemiz Gülsel Şen Bekçi yazdı

Ben zeytinyağına sıvı altın diyorum. Çünkü olmaması korkutucu, kazandırdıkları sevindirici. Borsa, döviz düşse bile onun değeri hiç düşmeyecek. 


Hangi zeytinyağı?


Sızma zeytinyağı ve riviera zeytinyağı olmak üzere iki çeşide ayrılmıştır. Ben her zaman sızma zeytinyağını tercih ederim. Çünkü sızma zeytinyağının asitlik değeri rivieraya göre daha düşüktür. Zeytinyağının kalitesini asitlik değerinden anlarız onlar da aralarında asitliği her 100 g da 1 g dan fazla olmayanlar ve asitliği 1 g dan fazla olanlar olarak ayrılır. Ama ne olursa olsun kaliteli bir sızma zeytinyağının asitliği 3.3 g mı geçmemelidir. Sizlere bir tüyo vereyim natürel zeytinyağının asitliği 1 g mın altındadır. Denemişliğimden söylüyorum Çanakkale zeytinlerinden yağılan sızma zeytinyağının asitliği 1 g mın çok çok altındadır. Ben soframa dahil ettiğim tüm ürünlerin oluşumunda sızma zeytinyağı kullanıyorum buna kekler de dahil. Özellikle de soğuk sıkma sızma zeytinyağı en değerlisidir. 

Ayrıca bazılarımız kızartmalarda zeytinyağını kullanmazlar nedense karışımı bol olan diğer sıvı yağları tercih ederler (diğer sıvı yağları ve maalesef başarısızlıklarını da daha sonra ele almaya çalışacağım) Ancak bilinenin aksine zeytinyağının yanma derecesi yaklaşık olarak 210 derecedir ki bu bizim için çok yüksek bir derecedir.inanın bana bazı sıvı yağların yanma derecesi daha düşüktür. Gerçi bu arada şunu da eklemeliyim ben kızartma yapılması taraftarı değilim, gıdanın besin değerinin bir anlık damak tadı için düşürülmemesi gerekiyor. Fırında ya da çok az bir zeytinyağı ile tavada çok da güzel lezzetler yakalayabilirsiniz. Lütfen bir kere keklerinizin tarifinde yazan sıvı yağı zeytinyağı olarak kullanın ama sızma olsun çünkü biraz sonra belirteceğim riviera zeytinyağı birtakım ışıl işlemlere tutulduğu için sızmadaki hafifliği vermeyecektir.

Riviera zeytinyağı ise biraz daha kalitesi düşük bir yağdır, ışıl işlemlerden geçerek az miktarda sızma yağ eklenerek hazırlanan yağdır. Riviera zeytinyağlarında sızma zeytinyağında bulunan bazı önemli bileşikler bulunmamaktadır. Eğer kızartma için sızma zeytinyağı kullanmaya kıyamazsanız riviera zeytinyağını kullanın ama yemek ve pastalarda sızmadan vazgeçmeyin. Çünkü sızma zeytinyağı kuvvetli bir antioksidandır. Yemeklerinizi yağsız pişirin ve ocağın altını kapattıktan sonra sızma zeytinyağını ekleyin böylece içindeki E vitamini ve diğer bileşikler ısıl işlemden zarar görmeyecek ve siz de yemeklerinizden zeytinyağının o eşsiz tadını alarak zevk alacaksınız.

Çocuklarınıza zeytinyağını korkmadan verin 1 yaşına kadar günde 1 tatlı kaşığını geçirmeyin. Lütfen zeytinyağını çiğ tüketin.


Gülsel Şen Bekçi
Gıda Mühendisi






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

29 Haziran 2013 Cumartesi

Anne olmak için uzun yıllardır bekleyen Hassas Annemiz Arzu yaklaşan doğumuyla birlikte hissettiklerini anlatıyor


Özgür Barva'nın gelişi yaklaştıkça pek bir duygusal oldum. Geçen 267 günü düşündükçe gözyaşlarımı tutamıyorum. O kadar uzun zamandır beklemişim ki gelişini, 20 yıl desem yalan değil.

Henüz daha çocuk denecek yaştaydım "bir gün anne olmadan ölür müyüm" diyerek ağladığımda. Çevremdeki bütün bebeklerin gönüllü bakıcısı oldum. Anne olup olamayacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Sonra bütün bu süreci tamamlayabildimse ancak onun sayesinde diyebileceğim eşim, hayat arkadaşım, yoldaşım Özcanımla karşılaştım.

Bebek sahibi olmak için hiçbir engelimiz olmadığını öğrendik fakat buna rağmen aylar nedensiz ve sonuçsuz geçti. Yaşım itibariyle de (neredeyse 40 olacağım) tüp bebek denemeye karar verdik. İlk denememizde hiç beklemediğim halde olumlu sonuç aldık fakat arkasından hüsran yaşadık. İlk denemede başaracağımızı hiç beklememiştim ama başta olumlu sonuç almışken bozulması beni çok üzmüştü. Eşimin çocuğumuzun olmasının şart olmadığını, böyle üzüleceksem de denemekten vazgeçeceğini söylemesiyle üzülmeyi bıraktım. 


İlk denemeden artan 3 embriyo ile birlikte Özgür Barva'mız bizi 1 yıl boyunca hastanede -256 derecede bekledi. Bu yüzden babası ona hep süper fresh diye takılıyor, dondurucuda sakladık mikrodalgada çözdürdük diyor İkinci denememizde Özgür Barva ikiziyle birlikte çıkmıştı yola. Bu noktada tüp bebek doktorumuz Arzu Çağdaş'a bir kez daha teşekkürler. Arzu Hanımın başarısına da uğuruna da çok inandım. İkizi oğlumu yolun daha başlarında, belki de onun bu yolu sorunsuz ve risksiz tamamlaması için yalnız bıraktı. 

Bir doktordan çok çok öte ailemden biri olan Herman Işçi (Abim) beni o kadar rahatlattı ki bizi bırakan minik pıtcık için üzülemedim bile. Herman Abim insana sonsuz bir güven veren, samimi, içten, hiçbir şeyde önceliğinin maddiyat olmadığından emin olduğun, işinde mükemmel, her an ulaşabileceğinin rahatlığını hissettiren bir doktor. Benim için onu tanımak şanstı ve bu şansımı da tüm tanıdıklarımla paylaşıyorum.

Özcan'ım sonsuz sabrı, özverisi, şefkati, sevgisi ve yardımlarıyla hamileliğimi sorunsuz ve mutlulukla geçirmemi sağladı. Verdiği güveni ve huzuru tarif etmeme imkan yok. Son 8,5 aydır evde hiçbir işi bana yaptırmayan, köpeğimizin her türlü bakımını da tek başına üstlenen eşim, mutfaktaki hünerleriyle de hep sağlığımızı düşündü. Gece saat 1'de işten gelip sabah 5'e kadar evimizin perdelerini yıkayıp astı bile daha ne diyeyim! Her türlü rahatımız, konforumuz, güvenliğimiz babacık tarafından biz daha düşünmeden düşünülüp hazırlanmıştı bile. Sen nasıl bir şanssın ey sevgili...

Ailem, onlar hep yanımda oldular. İnsanın büyük ve bağları sağlam ailesi ne büyük bir şans. Kardeşlerim, kardeşlerimden farksız kuzenlerim hep yanımdaydılar. Bu öyle büyük bir iç huzuru veriyor ki insana. Biliyorum, ben olsam da olmasam da Özgür Barva hiçbir zaman yalnız kalmayacak. 

Hepinizi çok seviyorum... 
İyi ki yanımdasınız...
Arzu 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

28 Haziran 2013 Cuma

Portakal Ağacı'nı artık her ay dergi olarak okuyabileceğiz!

Müjdemi isterim! Portakal Ağacı'nı artık her ay dergi olarak okuyabileceğiz! Arkadaşım Hatice'yi tebrik ederim. Üç çocuk sahibi girişimci bir Hassas Anne olarak başarılarının devamını dilerim. 


http://www.portakalagaci.com/oburcuk/2013/06/halley-pasta.html






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Yard. Doç. Dr. Herman İşçi Hassas Anneler için "Gebelikte Beslenme" konusunu yazdı.

                                                         GEBELİKTE BESLENME

Gebelikte karbonhidrattan fakir; protein, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye özen gösteriniz. Sebze meyveleri iyice yıkayarak, etleri iyi pişirerek tüketiniz. İçeriğini bilmediğiniz, güvenmediğiniz markaların hazır gıdalarını, konserve ürünleri tüketmemeye gayret gösteriniz.

Günde bir bardak süt, bir kase yoğurt veya iki bardak ayran, bir adet yumurta; haftada 1-2 kez balık, 1-2 kez kırmızı et tüketiniz. Salam, sucuk, suşi gibi çiğ et ürünlerini tüketilmemelisiniz veya salam, sucuk, sosisi pişirilerek tüketiniz. Pastorize edilmemiş süt ve peynirden uzak durunuz. Her öğünde salatayı sofranızdan eksik etmeyiniz. Salatanızı limon, zeytinyağı, peynir, ceviz, ton balığı, tavuk ızgara ile zenginleştirebilirsiniz. 

                               Dr. Herman Bey Esin ve Sevinç ile

Günde en az 2 litre su tüketmeye gayret gösteriniz. 

Ana öğünlerin haricindeki acıkmalarınızda 1 avuç fındık, fıstık, ceviz içi, tuzsuz badem, kuru kayısı, kuru erik, yabanmersini veya kuru inciri ara öğün olarak tüketebilirsiniz. Bunlar hem sizi tok tutacak hem de size enerji verecek doğal yağ ve şekeri barındırır.

Anne adayları oruç tutmamalıdır.

Gebelik sürecinde karbonhidrat içeren besinlerden uzak durmaya çalışınız, çünkü gebelikte şeker hastalığına yatkınlık artar. Beyaz ekmek, makarna, pirinç pilavı, hamur işleri, poğaça, börek, kek, pasta, reçel, bal, pekmez, çikolata, sofra şekeri tüketmemeye gayret gösteriniz. Bunlar yerine kepekli, çavdarlı, bol tahıllı ekmekler, bulgur pilavı, esmer makarna ve esmer pirinçten yapılmış pilav, kuru baklagiller tercih edilebilir. Kola, gazoz ve hazır meyve sularında da şeker oranı yüksektir, tüketimlerinde dikkatli olunması gerekir.
Şeker kullanımı kadar tuz kullanımına da dikkat edilmeli. Gebelikte artan iyot ihtiyacını karşılayabilmek tüketilen tuzun iyotlu olmasına dikkat edilmelidir.

Gebeliğe bağlı progesteron hormonunun etkisiyle nasıl ki bebeğin konforu için rahim gevşiyor ise, diğer kas, eklem ve tendonlarda gevşemeler meydana gelir. Buna bağlı olarak tansiyonda düşme, bağırsak hareketlerinde yavaşlamaya bağlı kabızlık gibi şikayetler; gebeliğin ilerlemesine bağlı rahmin büyümesiyle birlikte midenin boşalmasında gecikme ve hazımsızlık, mesaneye baskı sonucu sık sık idrara çıkma gözlenebilmektedir. Kabızlık için lif ağırlıklı beslenmeye (kepekli tahıllı gıdalar, posalı sebzeler, meyveyi kabuğuyla yeme gibi) özen gösteriniz.

Kahvenin içindeki kafein ve çayın içindeki teofilin nedeniyle besinlerle aldığınız demirin emilimi azalır, bu yüzden günde 1 kahve ve birkaç fincan açık çaydan fazlası içilmemelidir. Nane limon, ıhlamur, yeşil çay, kuşburnu gibi bitki çayları gebelikte rahatlıkla tüketilebilir.

                                         Herman Bey Alper ile

Sigara ve alkol tüketiminden gebelik boyunca uzak durunuz.

Yürüyüş ve yüzme gebelikte rahatlıkla yapılabilecek sporlardır. Haftada 3-4 kez 30 dakikalık sizi yormayacak yürüyüşler daha fit bir bedene sahip olmanızı sağlayacak ve normal doğuma da hazırlanmanıza katkı sağlayacaktır.

Ay başına ortalama 1-1,5 kg olacak şekilde gebelikteki 12-14 kg alımı normaldir.

Herşey yolunda gittiği sürece gebelikte cinsel aktivite yasak değildir.

Bebeğin beyin ve omurilik gelişimi açısından folik asit önemli bir vitamin olup gebelik öncesi ve erken gebelik dönemlerinde günde 0,4 mg folik asit alınması önerilmektedir.


Çoğunlukla gebeliğin ilk 3 ayında görülen bulantı ve kusma şikayetlerinin olduğu dönemlerde azar azar sık sık yemek, bisküvi grissini gibi kuru gıdalar, haşlanmış soğutulmuş tavuk göğsü, soğuk tüketilen kola soda gibi asitli içecekler, patates cipsi, tatlı-tuzlu, tatlı-ekşi kombinasyonları denenebilir.

Yard. Doç. Dr. Herman İşçi
İstanbul Bilim Üniversitesi

Feminen üreme ve Kadın Sağlığı Merkezi   Tel: 0212 219 12 72
Florence Nightingale Avrupa Hastanesi     Tel: 0212 212 88 11 







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler


26 Haziran 2013 Çarşamba

Minik ikizler kendi kendilerine yatıyorlar. Nazar etme ne olur uğraş senin de olur :)



Minik ikizler anneleri haydi yatağa dediğinde tırmanıp kendi kendilerine yatıyorlar. Uzun bir eğitim sürecinden sonra böyle olmuştur eminim ve hayal gibi gelse de bazı sorunlar var bu durumda. Öncelikle ellerinde sütle gidiyorlar yatağa. Dişelri fırçalamadan elinde sulukla biberonla uyumak biberon çürüğüne neden olabilir.  Artı bu kadar tırmanan çocukların artık büyük boy yatağa geçmesi daha güvenli olur. Tırmanırken yaralanabilirler.  Bir de tabii iyi geceler öpücüğü aldılar mı bilemiyoruz :) Askeri disiplin gibi görünse de kendi kendilerine uyuyan bebekler çok da imkansız değil. Doğduklarından beri uyku rutini ve düzeni oluşturduğum için Alper 2,5 aylıkken, kızlar da 4 aylıkken kendi kendilerine 12 saatlik gece uykusuna geçtiler. Darısı tüm hassas annelerin başına...
 İkizlerin ikinci videosunda bu yanlışlar düzelmiş görünüyor. Büyük yatağa geçmişler. Sütler su olmuş ve iyi geceler öpücüğü alıyorlar uzaktan da olsa...
http://youtu.be/gEXPmgHmQ0Y




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

14 saatlik zorlu bir normal doğumun sonrasında kızı Zeynep Ceren'i kucağına alan Hassas Annemiz Ela Kan'a sonsuz tebrikler








Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

22 Haziran 2013 Cumartesi

Lütfen yürüyen merdivenleri bebek arabasıyla kullanmayın ve asansörü tercih edin

Hassas Annemiz Deniz çok önemli bir konuya değinmiş. Lütfen bu konuya çok dikkat edelim ve yürüyen merdivenleri bebek arabasıyla kullanmayalım. Asansörleri tercih edelim. Çok geçmiş olsun.

Merhaba Hassas Anne :) 
Sizin yazılarınızı çoğunlukla takip ediyorum. Faydalı ve dikkat etmemiz gereken konuları çok iyi hatırlatıyorsunuz. Ben de sizin bir konuya dikkat çekmenizi ve asla ihmal edilmemesi gereken, bizzat kısa zaman önce yaşadığım ve hani derler ya ''ömrümden ömür gitti'' dedirten üzücü olayı değerli anneleri uyarmanız için yazıyorum ve rica ediyorum. Bir kişi dahi okuyup dikkat etse o bile iyidir

Olay ise şöyle: benim 3 kızım var. Büyük kızım hafta sonu anneannesindeydi Ben de 9 aylık kızım ve diğer kızımı alıp evime yakın olan İstanbulda bir a.v.m'ye gittim. Ve ne yazık ki yürüyen merdivene bebek arabasıyla uyarılara ve ikaz işaretlerine gözüm iliştiği halde dikkate almadan bebek arabasıyla hem de aşağıya iniş yönünde bindim ve biner binmez bebek arabası ellerimden kaydı. Bağlı olan bebeğim maalesef ki tepetaklak yüzünün üstüne merdivenlere kafaüstü çarptı. O merdivenleri bilirsiniz köşeleri tırtıklıdır. Bir anda nasıl feryat ettiğimi evladımı kimin kucaklayıp aldığımı dahi hatırlamıyorum, tek gördüğüm oluk gibi akan kandı. Neyse ki diye konuyu bağlayamıyacağım olayı ama evladımı Allah bağışladı diyeyim. 3 dikiş alnına yüzünde de biraz sıyrıklarla olayı henüz atlatıyoruz. Benim bir anlık dalgınlığım ki zaten binilmemesi gerekiyor, işaretler de var. Çoğu anne bunu yapıyor ama. Belki bu olay insanların gözünde canlandığında caydırıp biz anneleri bu hataya düşmekten kurtarır. Size de teşekkür ederim hassas bir anne olduğunuz için.




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

21 Haziran 2013 Cuma

Organik sebze ve meyve bahçemiz

Sarıyer'deki evimize 1,5 sene önce taşındık ve geçen sene ilk organik bahçemizi yaptık. Gerçekten çok güzel ürün aldık ve çocuklar için harika bir deneyim oldu. Dalından domates, biber, salatalık, fasulye koparıp taze taze yemenin keyfini yaşadılar. Toprak ilk defa ekildiği için çok verimliydi, koyun gübresi ile destek olduk. Hormon veya tarım ilacı kullanmadık. Bu sene de bahçemize domates, salatalık, biber, patlıcan, kabak, fasulye, patates, soğan, marul, kıvırcık, maydanoz, ve çilek ektik. Biberlerimiz ve salatalıklarımız ürün vermeye başladılar. Domateslerimiz çıktılar ama kızarmayı bekliyorlar. Çilekleri bir süredir yiyoruz. Bugün 7 tane salatalık kopardık ve afiyetle yedi çocuklar. Behçemizde ayrıca 2 elma, 1 kayısı, 1 incir, 1 erik, 1 dut, 1 ıhlamur, 1 nar ağacımız da var. 50 tane de duvar çamı. Bahçeniz veya balkonunuz varsa bu deneyimi çocuklarınızla yaşamanızı öneririm. Aşağıdaki resimlerin bazıları geçen seneden :)













Heyecanla yıkanmasını bekliyorlardı, fasulyeleri  ve kabakları bile çiğ çiğ yerlerdi












Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Aktüel Dergisi'nde çocukların resimlerini internette paylaşmak konusundaki düşüncelerimi paylaştım

Aktüel Dergisi'nde çocukların resimlerini internette paylaşmak konusundaki düşüncelerimi paylaştım






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler


19 Haziran 2013 Çarşamba

Oyun zamanı çocukların gelişimi için çok önemli- Dr. Seyda Bucak

İsterseniz çalışan anne olun, ister tam zamanlı annelik yapın çocuğunuzla oynamaya vakit ayırmanız çok önemli. Bazen anne olarak yapılması ‘gereken’ şeyler o kadar çok ki, oyun oynamanın çocuk için dünya ile en önemli bağ kurma yolu olduğu göz ardı ediliyor. Ben hayatımda hiç bir çocuk ile oynamadım, kendi çocuğum olana kadar. Öyle oyuncu bir tip de değildim ama kendi çocuğumla sürekli oynuyorum ve inanılmaz eğleniyorum. Peki ne oynuyorum, ne buluyorum oynayacak? 

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde eşimle konuştuk, bir türlü ne yazacağımı bilmediğimi söylediğimde bana şunu dedi: "Kafanda bir planla oturmuyorsun ki oyuna, sadece o zamanı oyuna ayırmaya karar vererek Sinan’la takılmaya başlıyorsun, oyun zaten kendiliğinden gelişiyor." Ve o zaman anladım: 


gerçekten önemli olan ne oynadığın değil ama çocuğa o zamanı ayırmak ve onunla oynama niyetinde olmak.

En önemli şey çocuğu gözlemlemek: bakın, dikkati nerde o anda? Onun dikkatinin olduğu yerde arayın oyunu, kafanızda planladığınız yerde değil. Onun baktığı yerdeki birşeyden oyun çıkarın, ilgileniyorsa devam edin, ilgilenmiyorsa üstelemeyin. Amacının ona yok yerde süper ilginç bir şey yaratıp dikkatini çekmek olmamalı, zaten doğal olarak dikkatini verdiği bir şeyden oyunu yaratın. Etrafta oyuncaklar olsun, parka gidin ya da anneannenin evinde olun, hiç farketmez, onun yapabileceği bir şeyle başlayın, %80 bildiği ya da yapabildiği bir şey olsun, onu en fazla %20 zorlayın. Kendi güven alanı içinden genişlemeyi öğretiyorsunuz çocuğa. Yeni bir kelime, yeni bir kavram öğretin oyun ile. Ben şimdi oğluma ezberden bir, iki, üç diye saydırmak yerine (çünkü oğlum Sinan 1,5 yaşında olduğu için kelimeleri söylese bile kavramsal olarak sayıları anlaması mümkün değil), 1 kalp yaptım sana, bak 2 kalem verdim, 3 top var gibi cümleler kuruyorum oyunlarımız esnasında. Oyun sırasında çocuğun direnç mekanizmaları hiç aktif olmadığından kolayca öğreniyor, açık çünkü. 

Ben yine de bazı oyunlarımızdan bahsedeyim:

Hamurla oynuyoruz, bol bol. Şekiller yapıyoruz. Yuvarlak boşluk çıkarıyorum hamurdan sonra ona veriyorum, boşlukları dolduruyor. İki boşluk yaptım, birini doldurdun, şimdi sonuncusunu dolduruyorsun gibi konuşarak eşlik ediyorum ona. ‘AFERİN’ demiyorum çünkü önemli olan aferin alması değil, kendi yaptığının farkına varması, tatmini içerden gelecek, dışardan değil. Oklava ile gerçek hamurla da oynuyoruz.

Saklambaç oynuyoruz. Genelde o başlatıyor, sıkılana kadar oynuyoruz, eğer ben çok fenalık geçirirsem saklambaçtan ona daha ilginç bir şey sunmam gerekiyor, genelde dayanıyorum ama!

Oyuncaklarıyla farklı şekillerde oynuyoruz. Kutuların içine birşeyler koyuyoruz, buluyoruz, kutuları iç içe koyuyoruz, doldurup boşaltıyoruz. Doldur-boşalt oyunu çok sık oynadığımız bir oyun, her ortamda bulabilirsiniz doldurup boşaltacak bir şey.

Fiziksel olarak itişip kakışıyoruz, yuvarlanıyoruz, tırmanıyoruz. Evdeki, oyun parkındaki vs herşeyden tırmanıyoruz, arasından geçiyoruz, kafamızı eğiyoruz, vs. Oyun parkında çocuğunuzu yanlız oynasın diye bırakmayın, onun zekası ve algısını geliştirecek şekilde yönlendirin. Kumdan kale yapın, bayrak dikin, taş toplayın, süsleyin, vs. Salıncakta biz mutlaka oyun oynarız, ayaklarını bana çarpar, ben ona çak yaparım, sırtıma çarpar, yüzümü açar kapar ‘cee’ yaparım, vs. Yerden yaprak alırım, benden kapmaya çalışır vs. Etrafınıza bakın ve günün oyununu yaratın!

Kitap okuyun! En sevdiğimiz oyunlardan biri. Ama öyle kitap okuma sesiyle filan değil, hikayeyi yeniden yazın, canlandırın, anime olun, heyecanlanın, resimlerde dikkatini çekecek şeyler bulun, seslerle ve yüz ifadelerinizle destekleyerek anlatın. Ve bunu tekrar tekrar yapın. Bir süre sonra istek parçaları olmaya başlıyor zaten! Kitaplar arasında paralellik kurun. Filanca kitaptaki kurbağanın aynısı olsun bu kurbağa da, zıplaya zıplaya bu hikayaye gelsin mesela. Ya da suda yüzen ördekler ile banyodaki ördekler arasında bir paralellik kurun, banyodaki ördekler üzerinden kitaptaki hikayayi banyo sırasında tekrar anlatın. Bunu gibi şeyler. Kitaplardaki hikayaleri canlandırın, mesela Calliou hikayede babasının kıyafetlerini giyiyorsa, siz de gidin oğlunuza babasının bir gömleğini giydirip bıyık çizin!

Kendi çocuğunuzu oyun sırasında tanırsınız, ilgilerini, dikkatini farkedersiniz, onu bir birey olarak görürsünüz, haydi oyuna!

Dr. Seyda Bucak




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

18 Haziran 2013 Salı

Annelikte birleşelim

Ben inanıyorum ki tüm annelerin amacı aynı: hayırlı evlatlar yetiştirmek. Bundan sonra umuyorum ki yeniden bu tek amacımızda birleşip bu amacı gerçekleştirmek için tüm Hassas Anneler beraber uğraşmaya devam edebiliriz. Açık, kapalı, AKPli veya değil farketmiyor sadece çocuğunun iyiliğini düşünmesi yetiyor. Çok bölündük artık yeniden bir olmamız gerekiyor yarınlar için. Çocuklarımız aynı sıralarda oturacak beraber top koşturacak aynı düşünmesek bile bence birbirimize saygı duyduktan sonra beraber çocuklarımız için çaba gösterebiliriz. 
    Benim düşüncelerim belli bende yalan yok takipçim azalmasın diye kimsenin suyuna gitmek yok ama hakaret etmedikten ve emeğime saygısızlık olmadıktan sonra tüm annelere faydalı bilgiler vermeye devam etmek en büyük arzum. Benim çizgim düşüncem belli ama umarım birleştirici bir nokta bulabiliriz hepimiz anneyiz. Biz önce anlaşmalıyız ki çocuklarımızdan sıra arkadaşıyla anlaşmasını bekleyelim. Ben sitemdeki eski birlik ortamını çok özlüyorum. 
   Ben tek tek sizin mesajlarınıza zaman ayırıp cevap yazarken sizin profil resminizde başınızın açık veya kapalı olduğuna bakmıyorum. Bunun hiçbir önemi yok benim için. Özgür olmalısınız istediğinizi yapmakta. Zaten çok çok sevdiğim ve saygı duyduğum pek çok kapalı ve AKPli arkadaşım da var. Sizin Hassas Anne sitesine gelip çocuğunuza faydalı bilgiler bulabilmek için çaba göstermeniz yeterli benim için. Lütfen sizin için de benim çocuğunuza faydalı olabilecek bilgiler vermem yeterli olsun. Ben ne hakaretler duydum özel mesajına oturup bir sayfa cevap yazdığım insanlardan... O kadar üzüldüm ki anlatamam. Halbuki ben yeri gelip kendi çocuğuma ayıracağım zamandan çalıp o insanın çocuğuna  faydalı olmak için vermişim. Ilımlıyım ama bana hakaret edilmesine veya sitemdeki ortamın bozulmasına izin vermem mümkün değil.
   Beni bebek paylaşımları dışında paylaşım yaptığım için eleştirenler oluyor ama dikkat edin bu sayfanın adı bebek veya çocuk değil Hassas Anne yani annelerin hassas olduğu konuları konuşmak ve bu konuda paylaşım yapmak için açtığım kişisel sayfam. Bir kuruma veya şirkete ait değil bir şekilde beni ve tecrübelerimi yansıtıyor tabii ki. Annelerin de son 20 gündür en hassas olduğu konuların başında gündemdeki olaylar. Ülkemiz ayaktayken 4 kişi ölmüş, 10 kişi gözünü kaybetmiş, 7500 kişi yaralanmışken lütfen benden yemek tarifi tuvalet eğitimi paylaşmamı beklemeyin. Benim hassasiyetime uygun değil bu. İnşallah Allah'a dua ediyorum bu olaylar bitip ülkemize barış ve huzur hakim olunca tabii ki ben de kaldığım yerden devam edeceğim. Sabırsızlanıyorum bunun için konular o kadar birikti ki. Ne projelerim ne etkinliklerim ne söyleşilerim sırada bekliyor. Ben istemez miyim. Hepsi olacak merak etmeyin. 
    Tek isteğim ne olur beni olduğum gibi kabul edin. Ben bilmiyor muyum takipçilerim arasında bana kızacak annelerimiz var. Ama ben dürüst bir insanım ve özgürlüğün kısıtlanmasına karşıyım. Takipçi kaybetmemek için yalan söylesem, olaylar hiç olmamış gibi devam etsem sokaklar alev alevken penguen belgeseli gösteren kanallardan ne farkım kalırdı? Bu mümkün değil. Bu sayfa her zaman beni de yansıtacak ve dürüst olacak. Hiçbir zaman hakaret etmeden ve aşağılamadan tabii ki. Başka fikirleri savunan pek çok site var, ne güzel olsun da herkes özgürce fikrini sitesinde paylaşsın. Ben o sitelere girip neden yazıyorsunuz yazmayın demiyorum siz de bana demeyin. 

Sizleri çok seviyorum, özellikle de çocuklarınızı kendi çocuklarımdan ayırmıyorum annelik bence budur. Eskiden olduğu gibi birlik içinde birbirimize yardım edelim, destek olalım ve çocuklarımıza faydalı olalım. Diğer seçimlere göre birbirimizi ayırmayalım annelikte birleşelim. Ben bundan sonra buna daha çok dikkat etmeye çalışacağım. Bu nedenle lütfen birbirimize yazarken hakaret etmeyelim, aşağılamayalım ve sadece annelikle, çocuklarımızla ilgili konuşalım. Özellikle de lütfen dini karıştırmayalım. Din bence çok özel ve kutsal bir şey ve buralarda fazla konuşulmamalı herkes kendi içinde özgürce yaşamalı. Hepinizi öpüyorum ve kucaklıyorum. Benim bu birleştirici mesajımı ve görüşümü desteklerseniz çok sevinirim. 




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

13 Haziran 2013 Perşembe

Gezi'de anne zinciri



Gezi Parkı eylemlerine anneler de destek verdi. Gezi Parkı'na giren anneler el ele tutuşarak insan zinciri oluşturdular.

       
 
Gezi Parkı eylemlerinin 17. gününde Vali Hüseyin Mutlu'nun 'Çocuklarınızı eve çağırın' diyerek seslendiği anneler de parka gelerek eylemlere destek verdi.
Gezi Parkı eylemlerinde hayatını kaybeden 'Abdullah Cömert çocuğumuzdur' diyerek alana giren anneler daha sonra el ele tutuşarak insan zinciri oluşturdu.
Gezi Parkı'na gelen anneler daha sonra çocuklarının burada olduğunu ve kendilerinin de direnişe destek olduklarını açıkladı.



Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

12 Haziran 2013 Çarşamba

Gündemdeki olaylar çocuklara nasıl anlatılmalı? Aylin Anne Hürriyet'te anlatıyor


Bizim evde çocuklar belli saatlerde sadece çizgi film izler.


Bazen akşam yemeğinde haberlere göz atıyoruz. Ancak en ufak şiddet içerikli bir görüntü geçtiğinde ya kanal değiştiriliyor ya da televizyon kapanıyor. Ancak bu günlerde gelen haberlere bakıldığında çocukların kesinlikle televizyon izlememesi, haberlerdeki görüntülere maruz kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü travmatik etkilere neden olabilir.


Oğluma şimdiye değin olan bitenle ilgili hiçbir görüntü izletmedim, fotoğraf gösteremedim. Ancak aramızda şöyle bir diyalog geçti:

Bahçeden gelmişti, koşarak içeri girdi.

- Anne ne yapıyorsun?
- Haberleri okuyorum canım.
- Neden üzgünsün? Lütfen mutlu ol anne.


O an gerçekten ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Yüzümdeki kaygı veya endişe ifadesi i okumuştu ve mutsuz olduğumu düşünmüştü. Bir anne olarak yaşanan olayların olumsuz yanını çocuğuma aksettirmemem gerektiğini düşünüp hemen kendimi toparlayıp iyimser bir ses tonuyla, gülümseyerek konuşmaya karar verdim.

Göz hizasına eğilerek:


- "Şu an büyükler bazı konularda anlaşamıyorlar ve tartışıyorlar. Tartışmalara üzüldüm sanırım. Ama herşey 

geçecek, herşeyler yoluna girecek. Sen merak etme." dedim.

 İkna olmuşa benziyordu. Tekrar yüz ifademi kontrol edip, boynuma sarılarak bahçede neler yaptığını anlatmaya başladı. Fakat o günden sonra çok daha dikkatli davrandım.

Oğlum henüz çok küçük. O nedenle bu kadar bilgi ona bence yeter. Ancak ebeveyn olarak sizler daha fazla soruyla karşılaşıyor ve nasıl yanıt vereceğinizi düşünüyorsanız uzman psikolog Sibel Deniz Toledo' nun sözlerine kulak vermenizi öneririm:


-Çocuklar için en önemli duygu kendini güvende hissetmektir. Güven duygusu sarsabilecek her olay, her görüntü özellikle küçük yaşlarda ki çocuklarda tedirginlik ve anksiyete duygusuna yol açar.

-İçinden geçtiğimiz zorlu ve büyükler için bile travmatik olabilecek süreçte, anneler yaptıkları açıklamalarla çocukların güven duygusunu tazelemelidir.

-Sorulara cevap vermekten kaçınmak çocuk ta daha büyük tedirginlik duygusuna yol açabilir. O yüzden çocuğa basit, net ve yalan olmayan cevaplar vermek gereklidir.

-Yaşananların insanların doğayı korumak üzere fikirlerini yüksek sesle söyledikleri bir buluşma olduğu, ülkeyi yöneten insanların o bölge ile ilgili daha farklı düşünceleri olduğu, toplanan insanların da bu düşünceye karşı olduğu anlatılabilir.

-Polisin halkın can güvenliğini korumakla görevli olduğunu, bu olayda da polisin aslında görevini yapmaya çalıştığını, ancak bu kadar kalabalık bir toplulukta iyi ve kötüyü bazen ayırmakta zorlandığını ve müdahale ettiğini söyleyenebilir.

-Önemli olan; hayatın devam ettiğini, onun hayatını tehdit edecek herhangi bir durum olmadığını, aile olarak beraber olduğunuzu ve kaygılanmaması gerektiğini anlatmaktır.

-Küçük çocuklara yaşananlara dair görüntüleri seyrettirmemek, yanında olaylarla ilgili yaşadığınız kaygıları konuşmamak, çocuğun bu süreçte travma yaşamamasına yardımcı olur.

-Çocuklar anne ve babalarının duygularını sünger gibi emerler. O yüzden anne ve baba olarak siz ne kadar sakin ve güven hissi içinde olursanız çocuğunuz da kendini o kadar güvende hisseder.

-Çocuğunuzun bu konuda ki endişeleri var ise onları dile getirmelerine izin vermek ve endişelerini paylaşmakta çok önemlidir.

-Çocuğunuza izledikleri karşısında kaygı/korku hissetmesinin normal olduğunu, onun yanında olduğunuzu, onu daima koruyacağınızı, hayatını tehdit edecek bir şey olmadığını anlatmanız çocuğunuzun kaygılarını azaltacaktır. "

Bir ebeveyn olarak paylaştığım tavsiyelere artık hiç ihtiyaç kalmamasını ve tırmanan gerginliğin bir an evvel bitmesini istiyorum. Dualarım; hikayenin tatlıya bağlanarak herkesin ama herkesin yüzünün güldüğü "mutlu son" karesini bir an önce görmek için...

https://twitter.com/AylinAnne
www.aylinanne.com




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

8 Haziran 2013 Cumartesi

Anneler Neden Gezi Parkı'nda? -Hürriyet gazetesinde ben ve diğer anneler neden Gezi Parkı'nda olduğumuzu anlattık.

                            Alper ile Cumartesi günü Taksim'de

Hürriyet Gazetesinde yazan Aylin Anne'ye neden Gezi parkı'nda olduğumu anlattım. Diğer anneler de kendi nedenlerini yazmış:


kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/pasaj/23457391.asp



                                 Anneler Neden Gezi Parkı' nda?

Son günlerin değişmez gündemi Gezi Parkı ve 12. gününe giren eylemler...


Eyleme katılanların profilleri pek çok açıdan analiz edildi. Özellikle 90 doğumlu yeni neslin verdiği orijinal tepkiyi vurgularken, benim gözüm 80 kuşağından gelen annelerin tepkisindeydi. Nasıl oldu da apolitik gençlik sokağa döküldü? Yaşıtlarımın çoğu yani biz 80 kuşağının çocuğu var ve bu konuda tepkisiz kalmak yerine, çocuklarını evde eşine bırakıp, demokratik tepkisini ifade etmeye parka koştu.

Görüşleri şöyle:


- Gezi direnişi uzun süredir insanların içinde sakladığı ve belki de farkında bile olmadığı iyiliği, güzelliği ve bir olma duygusunu açığa çıkarmıştır. Farkında olan insanların dünyasında hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Tüten Yolukar
- Bu süreç aslında herkese pek çok şeyi öğretti. İnsanların tepki göstermesi, haksız olduğunu düşündüğünü konularda sesini çıkarması gerektiğini hatırlattı. En önemlisi de bu ülkede birlik olup sapasağlam ayakta durabileceğimizi görmüş olduk. Ben bir anne, bir eğitimci, bir eş, bir abla, bir evladım ve bütün kimliklerimle #direngezi #direnturkiye diyorum. Yeşim


- Umudun kaybolduğu yerde umudu gorduk. Halki, sevgiyi, kucaklaşmayı gördük. Anne olarak düşünüyorum, kızım 20li yaşlarda olsaydı ve orada bulunsaydı bundan hem korkar hem de gurur duyardım. Oradaki gençleri bu şekilde görmek işte umudun ışığını görmek. Gezi parkı direnişinde anneler hem kendi çocuklarının geleceği için hem de başka annelerin çocuklarının yanında onlara göz kulak olmak, onlara anne eli uzatmak için oradaydı. Sadece çocuğunu düşündüğü için daha önce bu tarzda eylemlere katılmayan anneleri artık çocuğu için, ülkesi için meydanlarda, parklarda daha çok görmeye alışacağız sanırım. Belki de sıra sizin çocuğunuzu götürdüğünüz parka gelmiş olabilir. Esra Erkut Demiröz


- Hamileliğimden dolayı hiç katılamadığım Gezi Parkı direnişine çok fazla katılmak istememin, yerimde duramayışımın nedeni, sese ses katmaktır, belki duyulmayanı duyulur kılmak için desibelin artmasına minicik bir katkım olur diye düşünmemdir. Bir yerlerde direnememek şu an bana acı veriyor, evet. 2 gün önce Gezi Parkı'na attım kendimi, resmen koştum oraya, oradaki arkadaşlarımızın yanına, toprağa oturmak istedim. Nasıl bir dostluk var Gezi'de... Gözlerim doldu. Bu, Gezi ile başlayıp tüm Türkiye'ye yayılan bir hoşgörü hareketi gibi. Herkes birbiriyle hoşgörü çerçevesinde artık, bu hareket bizleri buraya taşıdı. Ben bir anne olarak, bu gergin ama coşkulu günlerde, evladımı, çevresine sevgide, saygıda tutmak adına elimden gelenin daha fazlasını yapacağım. Onunla ekip biçip çöp toplamaktan, tanımadığımız insanları selamlamaktan daha umut dolu bir etkinlik düşünemiyorum şu an. Böylece attığımız her adım GEZİ olacak bizim için. Markaanne Derya Derinbay



- Safak baskininin oldugu aksam saat 23.30 a kadar orada diger çapulcu annelerimle ordaydım, ellerimiz, yüreklerimiz, kalbimiz hep aynı düşünceyle birleşti; özgürlük diyorduk, nefes alabilelim diyorduk, ötekileştirmeden yaşayabilelim diyorduk ve çevreme şöyle bir baktığımda, her seferinde ama her seferinde gözlerim dolarak izliyordum; oradaki coskuyu,birligi,butunlugu. Bunlar 31 Mayıs gecesi yaşanılan güzelliklerin cümleleridir. Bugün günlerden 8 Haziran. Direnişin 12.günü... Bir yürekte birleşmiş eller, hala aynı coşkuda bu kez artarak devam ediyor,edecek de... Orada olan olmayan,toplumu siz biz diye ayırmayan, birbirimizi ötekileştirmeye çalışan zihniyete karşı olan tüm arkadaşlarımla ve kendimle gurur duyuyorum. Oradaydim,olmaya da devam edeceğim. Herkese sevgiler... Aysim



- "Papatyalar ne zaman çıkacak anne?" diye sorup durdular tüm bahar boyunca kızlarım. Halbu ki papatyalar çoktan çıkmıştı ama biz, binalardan göremiyorduk bir türlü. Çocuklarını AVM'lerin havasız ortamında oyalayan annelerden olmadım ben. Doğayı ve hayvanları seven çocuklar yetiştiriyorum. Önce bir anne olarak benim "dur" demem gerekiyor adım başı bitiveren AVM'lere. Ömrüm yettiğince de, karşılarında olacağım doğayı katledenlerin. Derya Coşkundeniz


- Yaşam hakkım için ve yok sayılmaya direnmek için oradayım ben. Derya Divrikli


- Direnişe destek veriyorum;haklı tepkilerini dile getirmek için orada sakince oturan ve taşkınlık yapmayan insanların üzerine gaz bombası atılması bence insanlığa aykırı.Olayı provoke edenler yok mu,tabi ki var.Bu noktada bilinçli insanlara sapla samanı ayırmak düşüyor. Ben,baş örtüsü için özgürlük yürüyüşlerine de katıldım, Mavi Marmara’da yaşananlar içinde yürüdüm ve şehitlerimiz içinde.Sağ –Sol ne görüşte olduğunuz fark etmez burada önemli olan “insanlık”.Ülkeyi bölme amacında olan kişilerle bile uzlaşmak için bir komite kurulduysa Gezi için direnenler göz ardı edilmemeli.Halkı en çok galeyana yetiren bu hiçe sayma tavrıdır. Merve


- Sakat belime rağmen, her gün kullandığım astım ilacımı yanıma alıp Taksim' e gidiyorum. Bu festival kaçmaz! Bana eşlik etmek isteyenler arkadaşlar eğlenme garantisi vermiyorum ama çocuklarımıza "zulme karşı durduk" demenin onuru yeter. Barışçı ve pasif bir şekilde Gezi Parkı' nı savunanlara bu derece orantısız şiddet uygulayan hükümeti protesto ediyorum. Anlayana kadar da protesto edeceğim, yine Taksim' e gideceğim. Gaz yemek berbat bir şeymiş, yaşadım, yine yaşayacağımı bile bile, tekrar gideceğim. Taa ki baştakiler tek dileğimizin huzur içinde yaşayacağımız, vatandaşın elindeki yeşilin, derenin, suyun feda edilmeyeceği günlere ulaşıncaya dek! " Ülkü


- Oğlumu Gezi Parkı' na getirdim, çünkü onun geleceği için mücadele eden abilerini ablalarını görsün istedim. Onların özgürlüklerimiz ve buradaki ağaçlar için mücadele ettiklerini anlattım. Özellikle de Gezi Parkı'ndaki özgürlük, barış, birlik ve beraberlik havasını da solumasını istedim. Hassas Anne Ece Kumkale

- Ordayim çünkü barışçıl bir duruşla bir şeylerin değiştiğine model olmak istiyorum. Hepimizin içinde bir provakotör var. Onunla nasıl başa çıkabildiğimizi, öfkemizi nasıl kontrol edebildiğimizi, ötekileştirerek değil, "biz olarak" gelen şefkatli yaklaşımla çözebileceğimizi dişünüyorum. Kızıma böyle bir modelleme yapmak, yeni nesle bırakacagim en onemli hediye. Nilüfer Devecigil


- Sade bir vatandaş, herhangi bir siyasal partiye bağlı olmadan haksızlık ve ayrımcılığa karşı her zaman aktivist, kadın, anne, iletişimci, insan. .. Ben sadece “anne” kimliğimle değil, bütün bu sıfatlarım yüzünden ve nedeniyle Gezi direnişçilerinden biriyim. Ağaç olsun, insan olsun, hayvan olsun, önce cana değer verdiğim için. Özgürlük anlayışım, bir diğerinin özgürlüğüne zarar vermeyecek noktada durduğu için. Kendime olan insani saygımı kaybetmemek ve oğlumun yüzüne iç rahatlığı ve gururla bakabilmek için Gezi Parkı' ndayım. İrem Afşin
- Gezi Parkı' ndayım çünkü oğlumun ileride görüş be düşüncelerini ifade ederken biber gazı yememesi için. Oğlumu da getirdim, çünkü buradaki ruhu görmesi ve kavrayabilmesi için. Ayça


Bunlardan biri de bendim. Anne dostlarımla Gezi Parkı'ndan buluştum. Kimsenin kimseye özel yaşamı, tercihleri ve düşünceleri nedeniyle zorlamada bulunmaması gerektiğine inandığım için, oğlumun ve tüm çocukların gerçekten sağ duyu ve hoşgörü anlayışın egemen olduğu, hümanist bir dünyada büyümesini istediğim için anne, eğitimci, blogger ve çapulcu oradaydım. Çok farklı dünya görüşüne sahip insanlarla aynı alanda oturup, sohbet ederek çok şey kazandığımı, hoşgörüde tavan yaptığımızı düşünüyorum. Çeşitli aşağılama, küfür ve tehtide rağmen, iyi niyet, saygı ve barış dileyerek Gezi Parkı' nda olmaya devam edeceğim.
Arz olunur.

https://twitter.com/AylinAnne
www.aylinanne.com





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

6 Haziran 2013 Perşembe

Taksim Gezi Parkı izlenimlerim


Günlerdir Taksim'e gezi parkı'na gitmek istiyordum. Gençlerle aynı ortamda olmak, onlara destek olmak ve bu ortamın bir parçası olmak istiyordum. Önce Esin kızım sonra Sevinç Beta ve kızıl oldular onlarla ilgilendim, sonra da ben çok hastalandım sanırım onlardan kaptığım için. Zaten İstanbul'da ailemizden birisi olmadığı ve bakıcımız da bulunmadığı için çocukları kimseye bırakmam ve Taksim'e gitmem imkansızdı. Bugün artık tüm hastalar çok şükür iyileşti ve çocukları okula bırakıp Gezi Parkı'na koştum.



Taksim'deki ortamı orada bulunmadan anlamak imkansız. Fotoğrafları görmekle veya videoları izlemekle kesinlikle anlaşılmıyor. Taksim sanki bu dünyaya ait olmayan bir yer. Birlik beraberliğin, huzurun ve barışın olduğu bir yer. Tamamen halkın içinden gelen bir istek buraya gelmek. Dışardan kışkırtma hikayeleri de aynen hikaye. Bunu parayla bile yapamazsınız. İnsanlar 10 gündür orada yaşıyorlar.


Gezi parkında neredeyse herşey bedava. Anneler ev yapımı poğaçalar, kekler, meyva, tatlı göndermişler. Kutu kutu kandil simitleri dağıtılıyor. Çay kahve ikram ediliyor. İnsanlar bu duruma önce şaşırıyor sonra teşekkür edip birşeyler alıp yiyorlar. Gençler yüz kadar çadır kurmuşlar burada yaşıyorlar. Çevredeki otellerde tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını gideriyorlarmış. Çok güzel bir iletişim var aralarında. Aile gibi olmuşlar. Bir köşede bildiri okunuyor, diğer köşede halay çekiliyor,başka bir yerde yoga yapılıyor, en çok da oturup içinde olduğumuz durumu konuşuyorlar. Umarım bu konuşmalardan barışçıl ve adil bir çözüm çıkar.


Bir de 'Gezi kütüphanesi' kurmuşlar. İnsanlar evden kitap getirip bırakıyorlar, orada kalanlar da alıp okuyorlar.



Taksim'in her yerini dolaştık. beni özellikle Taksim'e giden tüm yollara kurulan barikatlar ve başlarındaki nöbetçiler etkiledi. Her bir girişe 3 katman halinde barikat kurulmuş etraftan toplanan taş ve metallerle.  Bazı yerlerde otobüsler devrilmiş ve onlar barikat olmuş. Bizim vergilerimizle alına kamu mallarına böyle zarar verilmesi hiç hoş değil. Kesinlikle çok üzücü. Umarım daha fazla zarar vermezler ama tabii insanoğlu da saldırıya uğrayınca kendini korumak için böyle bir şey yapmak isteyebilir. Barikatlarda nöbet tutan gençlerle konuştum bize kandil simiti ikram ettiler. Çok yorulduklarını ama kesinlikle vazgeçmeyeceklerini söylediler. Geceleri biraz daha zorlu geçiyormuş.


Taksim Heykelinin ve Atatürk Kültür Merkezi binasının üstünde solcu akımların bayrakları ağırlıktaydı. Solcu akımın bu durumdan nemalanmak istediği açık ama bence böylece sadece bu harekete zarar verirler. Bir yere de ulaşacaklarına inanmıyorum. Sol görüşlü bir partinin iktidar olması imkansız gibi bir şey. Zaten dünyanın her yerinde çöken bir sistemi hiç kimseye kabul ettiremezler artık. Gençlere tabii nostaljik ve ilginç geliyor ama hadi bakalım kapitalizme elveda gençler dediklerinde etraflarında bir tane bile alkışlayan bulacaklarını sanmıyorum. Buralarda Atatürk resimlerinin olmaması da rahatsız ediciydi. Neyse ki akşam gelenler yanlarından pek çok Atatürk resmi getirmişlerdi.


Her bir köşede kasklar, deniz gözlükleri, gaz maskeleri, yarı talcid yarı su sprey şişeleri, limon ve şu günlerde işinize yarayacak şeyler satılıyor.

Çok ilginç bir deneyimdi benim için. Zaten çocuklarla uğraşmaktan uzun yıllardır doğru dürüst Taksim'e gidememiştim.  Taksim'i böyle görmek çok hoşuma gitti. Hayat devam ediyordu, büfeler ve işyerleri açıktı. Ama Taksim'e arabayla ulaşmak imkansız şu an ve etrafta bir tane bile güvenlik görevlisi, belediye çalışanı ve tabii polis memuru yoktu. Emniyeti sağlayacak kimse yoktu ama asayiş her zamankinden daha berkemaldi. Hatta Taksim heykelinin yanındaki demirlerde otururken kayınbiraderim cebinden cüzdanını çimenlere düşürmüş. Farketmedik ve kalkıp bayağı uzaklaştık. Birden farkettik ve şok olduk. Hemen gittiğimiz yerlere baktık. Normal bir zamanda olsa o cüzdanı bir daha göreceğimizi sanmıyorum ama bu yeni dünyada orada tamamen gönlünden kopup evden getirdiği sardunyaları heykelin etrafına dikmekte olan amca cüzdanı bulmuş  ve etrafta verecek bir polis olmadığı için birinin gelip sormasını bekliyormuş. Çok sevindik.

Sonuçta Taksim'de bir huzur ortamı var. Akp'lilerin bile rahatça gidip görebileceğine inanıyorum. Hatta mutlaka görmeliler diyorum. Umarım bu güzel ortam baskınlar, gaz ve coplarla bozulmaz ve bu durum sevgi, saygı ve barış ile çözüme ulaşır. Gidip göremeyenler için oradaki ortamı anlatmak istedim. Tabii ki böyle turist gibi gezmek beni yeterince mutlu etmedi, keşke daha fazla destek verebilseydim. Lütfen hemen saldırıp hakaretler etmeyin. Şu anda gündemde olan Taksim Gezi Parkı'ndaki hayatı gidemeyenlere anlatmak amacım. Türkiye için huzur ve barış dolu günler diliyorum.




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

5 Haziran 2013 Çarşamba

Lütfen Akut Derneği'nin kurucusu Nasuh Mahruki'nin başlattığı imza kampanyasına katılıp Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu yasa taslağının Meclis gündeminden çekilmesini isteyin.

Lütfen Akut Derneği'nin kurucusu Nasuh Mahruki'nin başlatığı imza kampanyasına katılıp Recep Tayyip Erdoğan'a sesinizi duyurun ve Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu adıyla Meclis gündemine alınan ama içinde ülkemiz doğası için bir felaket senaryosu barındıran bu yasa taslağının Meclis gündeminden çekilmesini isteyin. Bu kampanya çocuklarımızın geleceği için çok önemli. Zaten 62,321 kişi imzalamış, Hassas Annelerin de çocuklarının gelecekte daha yeşil bir dünyada yaşamaları için çaba göstereceğine inanıyorum.

Kampanyanın muhatabı: Recep Tayyip Erdoğan
@RT_Erdogan: Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu Meclis gündeminden geri çekilsin #dogaicinsesver

Başlatan: Nasuh Mahruki
Istanbul, Turkey


Sevgili Dostum, Değerli Yurttaşım,

Ben Nasuh Mahruki, hayatını insan hayatı kurtarmaya adamış, ülkesini her şeyden çok seven ve yaşamı en kutsal hediye kabul eden biriyim. Ülkem için, insan için, insanlık için bugüne dek yaptığım her şeyde, insanı, insan yaşamını, insanın da bir parçası olduğu doğayı merkeze alarak hareket ettim. İnsanın yaşam kalitesini artırırken doğadaki diğer canlıların yaşam hakkını gözetmemiz gerektiğine inandım çünkü biliyorum ki insan ve doğa ayrılmaz bir bütün.

Ancak görüyorum ki, insanın yaşam kalitesinin sürekli ve düzenli olarak geliştirilebilmesinin en önemli bileşeni olan doğa ve doğal varlıklarımızın korunması ihtiyacıyla hazırlanmış, ancak yıllardır sürüncemede bırakılan, Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu, ne yazık ki yine ülkemizin bir klasiği olarak, rantı merkeze alan, tümüyle korumadan uzak bir anlayışla tekrar düzenlenmiş bir şekilde, önümüzdeki günlerde TBMM’nin gündemine alınıyor.

Bunu kabul etmiyorum ve asla razı gelmiyorum. Bütün bunlara seyirci kalırsak ve susarsak, biliyorum ki, sevdiğim her şeyi borçlu olduğum topraklardan yine parçalar kopartılacak. Yol geçecek, maden aranacak diye bir Milli Park, bir Yaban Hayatı Koruma Sahası daha inşaat alanına dönüşecek. Davalar açılmış, kazanılmış ama dinleyen yok. İçindeki canlılarıyla ateşe verilen, belki kel kalan arazi orman dışına çıkar, verir parasını alırım diyenler var. Sularına girdiğim nehirlerin birçoğu HES’ler uğruna canını teslim etti bile. Sessiz dağlarda dahi hesapsız yapılan tesisler, otoyollar, konutlar... Kamuya, hepimize ait kıyılarımız ise upuzun bir beton duvarın arkasında kaldı. Köprü geçecek, liman yapılacak derken balıkların çoğaldıkları alanlar, balık ve elbette kıyı balıkçısı da büyük tehdit altında...

Biliyoruz ki önümüzdeki günlerde bu yasa tasarısı Meclis toplantısına gelecek. Birkaç dikkate alınmayan itirazdan sonra, birkaç el kalkıp “evet kabul edildi” dediğinde, belki basında küçük bir fotoğrafsız haber olduktan sonra, ülkemizin paha biçilmez doğasının üzerindeki son koruma kalkanı da kalkacak. Yasa, tabiatı ve biyoçeşitliliği koruma adı altında, korunanları kullanılır yani yatırım yapılabilir yapabilecek. Bu kararları alırken de kimseye hatta işin önde gelen uzmanlarına dahi danışmayacak, sivil toplum yine her şeyden uzak tutulacak ve ülkemizin doğal ve eşsiz güzellikleri, insanı değil de rantı merkeze alan bir anlayışla yine talan edilecek. Dünyalar güzeli ama talihsiz ülkemde bu filmi daha önce çok gördüm, bir kez daha seyretmeye tahammülüm yok.

Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu adıyla Meclis gündemine alınan ama içinde ülkemiz doğası için bir felaket senaryosu barındıran bu yasa taslağının Meclis gündeminden çekilmesini istiyorum. İlgili Bakanlıklar, taslağı gerçek bir koruma amacı ve geleceğimize karşı ciddi bir sorumluluk duygusuyla tekrar hazırlamalılar. Uzmanları ve sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkatle dinlemeli ve katkılarını almalılar.

Sevgili Dostum, Değerli Yurttaşım, seni kendin için, sevdiklerin için, ülken için, geleceğin için harekete geçmeye ve sana ait olana sahip çıkmaya çağırıyorum. Sana ait olanı, Atalarından sana miras kalanı ve senden de çocuklarına kalacak olanı bugün korumazsan, bu suça ortak olursun. Bunu ne ülkene, ne kendine, ne çocuklarına ne de biricik gezegenimize yapma...

Aşağıdaki metinde, bu yazıyı sana neden yolladığımla ilgili daha açıklayıcı bilgiler bulacaksın. Lütfen bunları okumak için hayatının hızlı temposuna kısa bir mola ver, geleceğimiz için yaşamsal değerde önemi olan bu yasa tasarısına karşı neden böylesine mücadele ettiğimizi daha iyi anlayacaksın.

Bir imzan pek çok şeyi değiştirebilir. Dünü değiştiremeyiz ama yarını koruyabiliriz, korumaya mecburuz...

Ne gidecek başka ülkemiz var, ne de başka gezegenimiz...

Daha ayrıntılı bilgi ve imzanızı Recep Tayyip Erdoğan'a ulaştırmak için
http://www.change.org/tr/kampanyalar/rt-erdogan-tabiatı-ve-biyoçeşitliliği-koruma-kanunu-meclis-gündeminden-geri-çekilsin-dogaicinsesver?utm_campaign=new_signature&utm_medium=email&utm_source=signature_receipt#share

Harekete geçmeliyiz, hep birlikte ve hemen şimdi...

Yoksa hepimiz için çok geç olacak...

Doğanın güzellikleri yaşamından hiç eksik olmasın.

Sevgilerimle,

Ali Nasuh Mahruki

AKUT Derneği Başkanı






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün