30 Eylül 2013 Pazartesi

Hassas annelerimizden: Hassas Annemiz Pınar Başol ikizlerini nasıl spor ve doğa sevgisiyle büyüttüklerini anlatıyor


39 yaşındayım. Her zaman outdoor sporlara ilgi duymuşumdur ve elime geçen her fırsatta doğayla iç içe olmaya çalışırım. Neyse ki eşim de benim gibi yapıda olduğu için bu konuda çok iyi anlaşıyoruz. Özellikle dağcılık, kaya tırmanışı, trekking, bisiklet, orienteering (doğada hedef bulma) gibi outdoor sporlarla son yıllarda çok yakından ilgilendik. Birlikte bir çok macera yarışına katıldık ve dereceler aldık. Bu sporların içinden özellikle orienteering (daha fazla bilgi için www.iog.org.tr) ile çok uğraştım, hatta 2005-2006 yıllarında 2 kez milli takıma bile seçildim. 5 Şubat 2010’da ikiz oğullarım Kuzey ve Deniz doğduğunda kısa bir ara vermek zorunda kalsam da, hamileliğimin son aylarına kadar sürekli ormanlarda, parklarda yürüyordum. Bebekler daha 40 günlükken onları Yıldız parkına götürüp orienteering faaliyetine katılmıştık. 



Çocuklarımızı küçük yaşta anne-babası gibi doğayı seven, çiceklere, böceklere, ağaçlara saygı duyan, doğayı kirletmeyen bireyler olarak yetiştirmeye önem verdik. Hemen hemen her pazar IOG Klubü tarafından orienteering faaliyetlerinin yapıldığı Belgrad ormanına gidiyorduk. Bazen çocuklar için ormanda koşu yarışı yapılıyordu. Tabi adı yarıştı, ama asıl amaç çocuklara sporu ve doğayı sevdirmekti. Kuzey ve Deniz daha 1 yaşındayken "ilk koşularını" yaptılar. 




Hava koşulları hiç önemli değildi. Yağmur da yağsa, soğuk da olsa çocukları ona göre giydirip dışarı çıkarıyorduk. İngilizlerin bir deyimi vardır “There is no bad weather, there is bad clothing”. Yani “kötü hava diye bir şey yoktur, kötü giyinme vardır”. Kirlenmeleri de hiç önemli değildi. Üstlerinin başlarının çamur olmasından hiç çekinmiyorduk.

Bu arada biz de eşimle çeşitli yarışlara katılmaya devam ediyorduk. Çocukların rutinlerini fazla etkilemeden çabucak yarışıp geliyorduk. Sonra da madalyamızı birlikte takıyorduk. Belki o an için madalyayı kemirilecek bir oyuncak olarak görseler de ilerleyen yıllarda ne anlama geldiğini daha iyi anlayacaklardı.



Çocuklar büyüdükçe daha uzun parkurlara çıkabilmek için onları sırtımıza almaya başladık. Ormanın derinliklerine dalıyor, patikalardan, göllerden geçerek tüm doğa güzelliklerini gösteriyor ve anlatıyorduk. Solucanlarla, kurtçuklarla oynamalarına izin veriyorduk :) Onlar bu gezilerden çok mutlu oluyorlardı. Açık havada zaman geçirince ve bol oksijen alınca akşamları çok güzel uyuyorlardı. Açık hava acıktırdığı için yemeklerini de çok güzel bitiriyorlardı.



Temmuz 2012'da çocuklar 2,5 yaşındayken Almanya’nın Goslar şehrinde Masterlar Orienteering Dünya Şampiyonası'na katıldık. Çocuklar ilk defa bir spor ve yarışma alanı görüyorlardı. Avrupa’da aileler her yere çocuklarını götürüyorlardı. Biz de yapabiliriz diye düşündük ve ilk adımı atmış olduk. Çocuklar için de bir parkur hazırlanmıştı ve oyunla karışık çocuklarla spor yapıyor ve birlikte çok keyif alıyorduk. Spor ve doğa sevgisini çocuklarımıza ufaktan ufaktan aşılamaya başlamıştık. 

Bütün çocuklar koşmayı, atlamayı ve zıplamayı çok sever. Doğru yönlendirmelerle bu aktiviteleri minik spor aktivitelerine dönüştürmek çok kolaydır aslında. Arkadaş çevremiz de sporu seven dostlarımızdan oluştuğu için, çocuklar için düzenlenen minik spor olanaklarını yakalamamız daha kolaylaşıyordu. Nitekim bir arkadaşımızın çocuğunun doğum gününde Yıldız Parkı'nda minik bir koşu yarışı düzenlendi. Tüm çocuklar 1.ci oldular, herkes kazandı. Amaç yine sporu sevdirmek, doğru atmosferi yaratmaktı. Artık ikizlerim madalyalarını kemirmiyor, onun yerine boyunlarına takıp gurur duyuyorlardı :) Hızlı koşabildikleri için seviniyor ve yeni arkadaşlar ediniyorlardı.

Bu yaz çocuklar 3,5 yaşına geldiğinde, her yıl rutinleşmesine karar verdiğimiz bir yurtdışı orienteering faaliyetine daha katılmaya karar verdik ve Finlandiya’da düzenlenen Orienteering Dünya Şampiyonası’na katıldık. Hava, atmosfer ve doğa bir harikaydı. Yüzlerce sporcu yarışıyordu. Bir çok çocuk da yarışma alanındaydı. Aileler yarışırken çocuklarını yarışma alanındaki kreşe bırakıyordu ve oradaki öğretmenler çeşitli oyunlarla çocukları oyalıyorlardı. Nitekim organizasyon çocuklar için bir orienteering parkuru de hazırlamıştı. İkizler bu sefer biraz daha bilinç kazanmış olduklarından ellerindeki çipleri doğru yerleştirip hedefleri hızlıca topladılar. Bu arada son sürat koşuyorlardı ve çok mutluydular. Farkında olmadan o kadar uzun bir mesafe ve süre koştular ki biz bile şaşırdık! Yorulmak bilmediler. Enerjilerini boşaltmalarına yardımcı olmuştuk. 

Pek çok araştırma spor yapan çocukların hafızalarının güçlendiğini, reflekslerinin daha hızlı olduğunu ve bu çocukların daha yaratıcı olduklarını göstermiştir. Ayrıca spor yapan çocukların derslerinde daha başarılı olduklarını, liderlik ve özgüven duygularının gelişmiş olduğu da bilinmektedir. Spor yapan bir çocuk, evde televizyon ve bilgisayar başında daha az zaman geçirmiş olur. Televizyon ve bilgisayar başında çok zaman geçiren çocuklar bir süre sonra, gerek hareketsizlikten gerekse fazla abur cubur atıştırmaktan kilo sorunu yaşamaya başlar. Spor yapan bir çocuğun ise, bedeni daha sağlıklı gelişir. Çünkü spor çocuğun kemik ve kas sisteminin düzgün gelişimine katkı sağlar. Bizim evde televizyon 3 yaşından sonra açıldı. Kuzey ve Deniz çoğu zaman televizyon seyretmek yerine ormana gitmeyi, parklarda gezmeyi, koşup oynamayı tercih ettiler. Haftasonları hemen hemen hiç evde oturmuyoruz. Istanbul’un neredeyse tüm belli başlı parklarını dolaştık. En son yaz sonunda bisikletlermiz oldu. Şimdi haftasonu yapacak bir spor aktivitemiz daha var.

Diğer ailelere tavsiyem, çocuklarına küçük yaşta sporu sevdirmeleridir. Örneğin çocuklarını yüzme, cimnastik, futbol, voleybol, basketbol gibi indoor spor faaliyetlerine veya ailece katılabilecekleri outdoor doğa sporlarına yönlendirebilirler. Her çocuğun ilgisini çeken bir spor aktivitesi mutlaka olacaktır. Çocuklar ailelerinden ne görürse onu uygular. Siz de sporla yaşarsanız sizi örnek alacaklardır.




Çocuklarımızı tüm gün boyu televizyon seyretmekten ve bilgisayar oyunlarından uzak tutmak, onların psikososyal ve zeka gelişimine katkıda bulunabilmek, çocuğunuzu sosyal yönden de geliştirmek ve yeni arkadaşlar edinmelerini sağlamak için spor, en ideal seçim ve çözümdür.

Herkese bol sporlu sağlıklı günler dilerim...

Pınar Başol





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün


Paça Çorbası Tarifi - Çocukların Kemikleri için çok faydalı! Yeşil Anne Işık Kırgız yazdı


Geçen hafta oğlum okulda ağaçtan düştü. El bileği 2 yerinden kırıldı, başarılı bir ameliyat ile alçıya alındı.Doktorumuz Prof.Dr. Semih Gür'ün tavsiyesi protein ağırlıklı bir beslenme ve paça çorbası oldu.


Oğlum, kemiklerdeki kırık, çıkık, zedelenme gibi durumlarda onarıcı rolü olan paça çorbasını her gün içiyor. Çocuklarımızın kemiklerini güçlendirmek için sağlıklı oldukları zamanda da ayda bir içirmeliymişiz.

Paçanın içinde kolajen denen bir madde var ve kemikleri onarıyor. Bu maddenin ortaya çıkması için uzun süre paçanın kaynaması gerekiyor. Zaten gözle göreceksiniz, jölemsi bir madde. Çorba dolaba girdiğinde bile jölenin donduğu gibi kalıp oluyor. Gerçek tavuk'ta da kolajen mevcut. Paçadan sonra da organik tavuğu haşlayıp suyuna tüm yemekleri ve çorbalarını yapacağım.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar'ın da paça hakkındaki röportajını tıklayarak okuyabilirsiniz.

11 aylık olan kardeş de, nasiplendi bu işten. 3 gündür yemeklerini paça suyuna yapıyorum, beğendi afiyetle yiyor. Şeftali ve muz yemekten biraz katılaşan bağırsaklarını da yumuşattı. 

Gelelim tarife;

Malzemeler;

- 8 adet kuzu paçası

- 2 yemek kaşığı buğday nişastası

- 1 tatlı kaşığı tuz

- 1 yumurta sarısı

- 1 limon'un suyu

- 2 yemek kaşığı ev yapımı sirke


Yapılışı:

Paçaları üzerinde kalabilecek tüylere karşı ocakta tütsüleyin. Güzelce yıkayın.



2 lt içme suyu koyarak düdüklü tencerede 40 dakika pişirin. Böylece tüm jölesi çıkmış olacak. 




Aslında paça çorbanın içinde bulunur ama oğlum kuzu ayağı yeme fikrine pek sıcak bakmadığı için ben didikleyerek el blenderından geçirdim. 




2 yemek kaşığı nişastayı , bir bardak suda çözerek yavaş yavaş, çorbaya ekleyin, bir taşım kaynatın. Ardından, limon suyu ve yumurta ile yaptığınız terbiyeyi ekleyin. Çocukların kokusuna tepki verme ihtimaline karşı 2 yemek kaşığı da ev yapımı sirke ekledim. Pürüzsüz beyaz renkli bir çorba oldu.


Ayıkladığım, kalan kemikleri tekrar 1 lt su ile kaynattım ve hala kolajen çıktı,jöle gibi çıkan bir kavanoz paça suyunu da dondurdum.

Çocuğun günde bir paça yemesi yeterli, kalanını da kendime yapayım derseniz. Paçaları bütün bırakın, 3 diş sarımsak doğrayın ve tereyağ ile kırmızı biberi yakarak üzerine dökün. Enfes bir tadı oluyor :)



Tek kötü tarafı, mutfak ve kullandığınız kaplar, tepsi, elleriniz her yer yapış yapış jölesinden oluyor :)

Neyse ki Mom's Green Ecologic Bitkisel Yağ Çözücü'm imdada yetişti, 5 dakikada her şeyi pırıl pırıl yaptı. Ürünlerimiz bitkisel olduğu ve kimyasal kalıntı bırakmadığı için de içim rahat. 





Afiyet olsun. Allah sağlıklı günlerde yemeyi kısmet etsin.

Sevgilerimle
Yeşil Anne
www.yesilanne.com





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler



Çocuklarınızın içtiği boyalı içeçeceklerin içinde neler var ki 3 ay saçtan çıkmıyor?

Hassas Annemiz Başak uyarıyor:

İyi akşamlar Ece hanım, sizi takip edebileceğim her yerden ilgiyle takip ediyorum. İlk keşfettiğimde benim gibi insanlar da varmış demek ki demiştim, sizin gibi her şeyimi evde yapan 1,5 yaşında oğlu olan ve çalışan bir anneyim. Bazen çok yoruluyorum gerçekten ama emek vermeden olmuyor, amacım İnşallah oğlumun mümkün olduğunca geç yapay gıdalarla karşılaşması. Geçenlerde iş yerimde bir stajer başladı saçlarının uçlarındaki kızıllık dikkatimi çekmişti sordum ben de " na.. ile boyadım" dedi. Nasıl yani dedim içecek değil mi o? Evet dedi ama saçını içinde 15 dakika bekletmiş ve 3 aydır çıkmıyormuş. Şok oldum nasıl bir içecek saçtan çıkmaz sonra araştırdım ve evet gerçekten böyle birşey varmış. Düşünebiliyor musunuz bunları çocuklar içiyor. İçinde nasıl bir kimyasal varsa saç boyasından bile güçlü hiç akmamış...





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler



29 Eylül 2013 Pazar

Anaokuluna başlarken yapılacaklar

Hassas Annemiz Havva: ben bir anaokulu öğretmeniyim,ayrıca 2 çocuk annesi. benim büyük kızım gecen sene 36.ayında anaokuluna başladı. ben ondan öncesinde ona hep anaokulundan bahsettim.sadece dinledi. okul zamanı 2 hafta sabahları ben götürdüm,sınıfına adım atmadım. ilk önce kesin kararlı olduğunuzu ona yansıtmanız lazım. ben öyle yaptım.daha sonra sevdiği abilerinin ablalarının okula gittiğini söyledim,okula giderken parkların önünden geçerken,bütün çocukların okula gittiğini anlattım,çizgi film arkadaşlarının okula gittiğini anlattım ve öğretmenimizin de sevgisi ile biz bu işi hallettik. Şimdi ben şu anda öğretmeniniz olsam,öğrencimle yakın temesta bulunurum,ilgilenirim,onun dikkati dağıtacak etkinlikte bulunurum. İlk etapta sevdiği bir oyuncakla okula gelmesini söylerim.ya da okuldan sevdiği bir oyuncağı ona vererek,yarın bunu mutlaka okula geri getirmelisin diyerek ona sorumluluklar veririm. Malasef bazı meslektaşlarım kolayı seçiyor ve topu hemen annelere atıyor.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün


Çocuğunuzun Beslenme Çantasında Neler Olmalı?

Günün büyük bir bölümünü okulda geçirecek olan öğrencilerin, derslerinde başarılı olabilmeleri için aldıkları gıdanın önemi büyük olduğuna dikkat çeken Park Sima Limited Şirketi Genel Müdürü Diyetisyen Gülşen Altın, 'Hem bedensel hem de zihinsel enerji için dengeli sağlıklı bir beslenme planı yapılmalı. Kahvaltıda taze sıkılmış 1 bardak portakal suyu, yumurta, süt, peynir, zeytin yer almalı' dedi.

Kahvaltının günün en önemli besini olduğunu vurgulayan Diyetisten Gülşen Altın, sağlıklı beslenme alışkanlığının küçük yaşta aileler tarafından kazandırılması gerektiğine dikkat çekti. Anne ve babaların çocuklarının beslenme çantası için dikkatli bir alışveriş yapmasını öneren Altın, 'Hem bedensel hem de zihinsel enerji için dengeli sağlıklı bir beslenme planı yapılmalı. Kahvaltıda taze sıkılmış 1 bardak portakal suyu, yumurta, süt, peynir, zeytin yer almalı. Tahin, Pekmez, bal, fındık-fıstık ezmesi olabilir. Çavdar Ekmeği ya da çok tahıllı ekmekler tercih edilebilir' diye konuştu.

DAMAK ZEVKİ GELİŞECEK

Obezitenin ve sağlıksız ayaküstü fast food beslenmenin salgın bir hastalık durumuna geldiğine dikkat çeken Altın, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Çocuklarımızın damak tatlarını küçük yaşlarında sağlıklı seçeneklere yönlendirmeliyiz. Yoğun yaşamlarımıza rağmen çocuklarımıza mutlaka zaman ayırmamız gerekiyor. Öğrencilerimizin çikolata, bisküvi, hamburger, cips, kola gibi zararlı seçeneklerden uzak tutulması gerekiyor. Onların damak tatlarına uygun sağlıklı seçenekler mevcut. Anne soğuk sandviçleri, poğaça ve kekleri çocukları besin katkı maddelerinden sağlıksız beslenmekten uzak tutacak. Beslenme çantalarını kontrol ederseniz. Onun zevklerine göre yeni seçenekler de üretilebilir.'

OKUL ÇAĞINDA BESLENME

5- 13 yaş grubu çocuklarının sağlıklı büyüme ve gelişim sağlamaları için beslenme çantalarının büyük önem taşıdığına dikkat çeken Altın,beslenme çantasının kolay taşınabilir olması konusunda da velileri uyardı. Sağlıklı bie beslenme çantasının içinde neler olması gerektiğini Altın şöyle anlattı: "Kutu süt (200 ml), kutu ayran(150gr), kutu (%100) meyve suyu (200ml), karışık meyveli kuruyemiş (çekirdekli siyah üzüm, kuru dut, badem, fındık, fıstık, kuru kayısı, kuru incir, leblebi), taze meyve, anne kurabiyesi, anne poğaçası, anne sandviçi olmalıdır. Çocuğunuz öğünlerini ders ve tenefüs saatlerine göre planlamalısınız. Çocuklar, her 2 teneffüste 1 ara öğün yapmalıdır. Beslenme çantası içerisinde hazır gıdalar değil, evde hazırlanmış gıdalar konulmalıdır. Çocuk sabah uyandığında mutlaka sabah kahvaltısı yaptıktan sonra okula gitmelidir. Beslenme çantasında en önemlisi olan suyu koymayı unutmayınız"

İlkokul yaşındaki çocukların hareketli olacağı göz önüne alınırsa,şeker içeriği yüksek çikolata, bisküvi gibi besinler yerine istediği kadar karışık meyveli kuruyemiş tüketebileceğinin altını çizen diyetisyen Altın, "Bu yaş grubu çocukların oldukça hiperaktif olduklarını düşünürsek gereksinimleri karşılayacak hem besleyici değeri yüksek hem de çocukların zevkle tüketebileceği besinler olmalıdır. Çikolata, cips, bisküvi ve şeker gibi gereksiz kalori, doymuş yağ içeriklerinden uzak durulmalıdır" diye konuştu.

Beslenme çantasındaki en önemli grubun süt ve süt ürünleri olduğuna dikkat çeken diyetisyen Gülşen Altın, "Beslenme çantasında uzun ömürlü UHT sütlerin tercih edilmelidir. Çünkü bu sütler kutuları açılmadığı sürece oda sıcaklığında da güvenle saklanabilirler. Aynı zamanda vücudunuz için gerekli olan kalsiyum ve riboflavinin en iyi kaynağı olan süt, yoğurt ve peynir grubudur. Çocukların özellikle kemik ve diş sağlığı, büyüme ve gelişme, dokuların onarımı, sinir ve kasların düzenli çalışması, vücudun bağışıklık sisteminin güçlenmesi için önemlidir" dedi.







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün


Çocuklarda disleksi nedir? Hassas Annemiz Nilüfer Özekinci derledi.

TÜM ÇOCUKLAR ÖZELDİR…

Sevgili anneler;
Biz anneyiz, bizim kendi çapımızda duygularımız, düşüncelerimiz, hislerimiz ve içgüdülerimiz vardır. Hep bu doğrultuda yaşamımızı sürdürürüz. Yalnız bazen her şeyin üst üste geldiği ve tahammül sınırlarımızın zorlandığı hissine kapılarak çocuklarımıza sert tepkiler gösterebiliriz. Onları anlamaya çalışmak yerine yargılayıp, şikayet ederiz. Aslında tam da o noktada atladığımız bir ayrıntı olabilir.

Çocuklarımızın kendi iç dünyaları…

Disleksi hastalığı nedir?

Disleksi (bir diğer adıyla,özgür öğrenme güçlüğü) doğumla birlikte başlar ve yaşam boyu devam eder. Okuma, yazma, konuşma, dinlenme, çözümleme, akıl yürütme gibi önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur.

Disleksinin türleri:


Disleksi doğuştan gelen gelişimsel ve travmaya bağlı disleksi olarak ikiye ayrılır. Doğuştan gelen disleksi doğum öncesi, doğum sırasında ve doğum sonrası komplikasyonlara bağlı olarak üçe ayrılır.

Doğum öncesi disleksiye, yetersiz ve dengesiz beslenme, gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar ve bilinçsiz ilaç kullanımı etken olabilir. Uzun ve zor doğum plesenta anomalileri doğum sırasında oluşan disleksiye, doğumdan sonra bebeğin nefes almasındaki gecikme ve geçirdiği ateşli hastalıklar da doğum sonrası oluşan disleksi sebeplerindendir. Kalıtsal etmenlere bağlı olarak da disleksi ortaya çıkabilir

·YAZMA GÜÇLÜĞÜ (DİSGRAFİ) NEDİR?


· Bazı harf, rakam ve sözcükleri ters yazma


· b-d, m-n, d-t, g-ğ, g-y, s-ş, c-ç, p-b, d-p, h-n gibi ünsüz harfleri karıştırma


· ı-i, o-ö, u-ü, ü-ö gibi harfleri karıştırma


· yazarken harf atlama



MATEMATİK GÜÇLÜĞÜ (DİSKALKULİ) NEDİR?

· Matematik terimlerini, kavramları anlayamama

· Toplama, çıkarma, çarpma, bölme yaparken işlem sırasını takip etmede zorluk yaşama

· Toplama ve çıkarma işlemini karıştırma(toplama yaparken geriye sayma, çıkarma yaparken ileriye sayma)

· *Toplama ve çıkarma işlemini karıştırma (toplama yaparken geriye sayma,çıkarma yaparken ileriye sayma)

· Sayıları tanıyamama ve karıştırma(6-9, 3-8, 4-7 gibi)

· Gerekli sembolleri kullanma,

· Eldeli sayıları toplamayı unutma,

· Çarpım tablosunu öğrenmede sınıfın geneline oranla büyük ölçüde geri kalma,

· Problem çözümünde izlenecek işleme karar verememe,

· Problem çözerken işlem adımlarını atlama, karıştırma,

· Problem çözerken hemen ilk adımın cevap olduğunu düşünme, geri kalan işlemleri yapmadan soruyu cevaplama.

Biçiminde kendisini gösterir…


ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN(DİSLEKSİ, DİSGRAFİ, DİSKALKULİ)BELİRTİLERİ NELERDİR? 


0-6 YAŞ ARALIĞINDAKİ BELİRTİLERİ;

· Konuşmada gecikme,

· Kelimeleri yanlış söyleme,

· Kelimeleri bulmakta güçlük çekme,(örneğin; tencere demek istediğinde ‘yemek pişirilen şey’ diyebilir)

· İlgilenmediği aktivitelere karşı ilgisiz olma,
· Sayı sayarken sırasını karıştırma,

· Renk kavramlarını öğrenmekte zorluk çekme ve renkleri karıştırma,

· Kendinin ya da başkasının sağını solunu karıştırma,

· Kavramlardaki zıtlıkları öğrenmede sorun yaşama

· Benzerlikleri kolay fark edememe,

· Ellerden birinin baskınlaşmaması(sağlık-solaklığın olmaması)

· Yönergelere dikkat edememe

· Sözcüklerin harflerini değiştirmek,(portakala porkatal, makasa kamas gibi)

· Oyunlardan çabuk sıkılmak,

· Sanki aynadan yansırmış gibi şekilleri,harfleri ve sayıları ters çizmek,
· Boyama yerine karalama yapma veya taşırmadan boyama yapamama,

· Bisiklete binme gibi ardışık motor faaliyetleri yapamama,

· Çabuk sıkılıp yarım bırakma, genelde ayakkabı, tişört, eldiven gibi giysileri ters giyme


İLKOKUL DÖNEMİNDEKİ BELİRTİLERİ;

· Zekanın normal ya da normal üstü olması

· Okul başarısında gösterdiği performansın beklenenden düşük olması

· Okuma gerektirmeyen derslerde çok daha başarılıyken okuma gerektiren derslerde daha az başarı göstermesi

· Heceleyerek okuma

· Harfleri yazarken ve okurken karıştırabilme (ou-oö-uü-öü-pb-bd-sş gibi)

· Bazı heceleri ters okuma (el-le, eli-ile.. gibi)

· Yazarken kelimeleri ters yazma

· Okurken ve yazarken harf, hece atlama

· Kelimenin sonlarını uydurarak yuvarlayarak okuma
· Okurken noktalama işaretlerinde duraklamama

· Özellikle okumaya karşı isteksizlik

· Başkasının okuduğundan daha iyi anlama

· Yazarken noktalama işaretlerini atlama
· Okunmakta zorlanacak şekilde bozuk bir yazı ile yazma

· Tahtada yazılanları defterine geçirmekte zorlanma

· Ödev yaparken sık yardım isteme

· Sayıları tersten okuma (41-14...gibi)

· Bölme işlemine ters yönden başlama

· Kendine göre kısa metodlara başvurma
· Kafadan işlem yapmaya çalışma

· Günleri, ayları sırasıyla saymakta zorlanma

· Alfabeyi sayarken sırasını karıştırma

· Olay ya da öyküleri sıralamakta güçlük çekme

· Yolunu bulmakta zorlanma

· Jest ve mimikleri anlayıp yorumlamakta zorluk

· Yanlış yapmaktan korkma

· Mesafe tahminin yapamama, karıştırma

· Yıl, ay, gün gibi kavramları karıştırma (hangi gün, yıl, ay, mevsimde olduğumuzu bilmeme)


PEKİ, O ZAMAN NE YAPMALIYIZ? NASIL MÜDAHELE ETMELİYİZ?

Okuma bozukluğu çocuğun kendi tercihi değildir. Onun ruhsal dengesini fazlaca zedelemektedir. Tamamen yapısal nedenlere bağlı gelişen bu sorunu çocuğun tembelliği ya da ilgisizliği gibi algılamak ve bu yönde çocuğa baskı uygulamak ona en büyük haksızlıktır. Okuma bozukluğuna müdahalede ilk basamak yoğun sabır ve ilgiyle bu sorunun aşılabileceğini kabul etmektir. Okuma bozukluğunun ilaçla tedavi edilmesi mümkün değildir, tek tedavisi eğitimdir.


OKUMA BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARLA ADIM ADIM 2X25 DAKİKA 
PROGRAMI

o Sizin ve çocuğunuzun elinde çalışmanın yapılacağı metinin ya da kitabın aynısı bulunmalı

o İlk 25 dakika boyunca kitabı çocuğunuz okumalı ve siz takip etmelisiniz, yanlış okuduğu kelimelerde yumuşak bir ses tonu ile durdurup yanlış okuduğu kelimeyi tekrar ettirmelisiniz

o Sonraki 25 dakika çocuğunuzun hoşlanabileceği, motivasyonunu arttırıcı bir mola verip
o Moladan sonra tekrar bir 25 dakika daha sesli okuma çalışması yapmalısınız.
o Hafta bir kez de, çocuğunuzun 1 dakikada okuduğu kelime sayısını not etmelisiniz.


25 DAKİKALARIN SONUNDA ÇOCUĞUNUZUN GAYRETİNİ ONUN SEVDİĞİ, HOŞLANABİLECEĞİ BİR ŞEYLE ÖDÜLLENDİRMENİZ ONUN OKUMAYA KARŞI MOTİVASYONUNU ARTTIRACAKTIR!!!!


Okuma sürelerinin uzunluklarına dikkat edilmesi ve ödüllerin 25 dakikaların sonunda verilmesi bu süreci daha kolaylaştırmaktadır. Bu süreçte sert ve suçlayıcı tutumlardan kaçınılması, okumanın sevdirilip 25 dakikaların eğlenceli bir şekilde tamamlanması hem sizi hem de çocuğunuzu şevklendirecektir.
Disleksinin eğitimsel tedavisinde hemen sonuç almayı beklemek yanlıştır. Bu süreç hem çocuklar hem de aileler için oldukça zor ve sabır isteyen bir süreçtir. Bu sebeple, tedaviden etkili sonuç alabilmek için her gün düzenli olarak sesli okuma çalışması yapılmalıdır.

‘CANI İSTEYİNCE YAPIYOR’

Disleksili çocuğu olan aileler bu ifadeyi sıkça kullanırlar. Çünkü bu çocuklar/ gençler zekidirler ve bazı konularda çıkış noktaları bulabilirler, çözüme ulaşabilirler. Oysaki merkezi sinir sisteminin isleyiş bozukluğu olan öğrenme güçlüğü yasayan kişilerin canlarının istemesini beklemek ciddi bir zaman kaybı oluşturur. Bu sorunun altından kalkabilmek için etraflı bir çalışma gerekir.


DAHİYİM, DİSLEKSİLİYİM !


Disleksiyle ilgili yanlış kanıların en önemlilerinden biri de bu bozukluğun zekâ düzeyi yüksek olanlarda görülemeyeceğine ilişkin olanı. Oysa, disleksililer zekâ düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yetenekli de olabiliyorlar. Çalışmalarını yıllar sonra bile hayranlıkla takip ettiğimiz Einstein, Leonardo Da Vinci, Walt Disney, Van Gogh, Tom Cruise, Robin Williams, Agatha Christie, Picasso, Edison’un disleksili olduğunu biliyor muydunuz?


Kaynaklar: Uzman klinik psikolog Çiğdem Köse ve İstanbul Terapi

Derleyen: Nilüfer Özekinci






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

27 Eylül 2013 Cuma

Hassas Anne cevaplıyor: Çocuğum okulda arkadaşlarına agresif davranıyor

Hassas bir annemiz:

merhaba Hassas Anne...size önemli bir sorunumdan bahsetmek istiyorum ve yardım bekliyorum...ben yurtdışında yasayan biriyim, bir oğlum ve 1,5 yasinda kizim var.. Oğlum bu yıl ikinci sınıfa basladi, ilk yiıda olduğu gibi bu yıl da sorunumuz var, dersleri bakımından çok iyi durumda olmasına rağmen, sürekli olarak arkadaşlarına küfür etmeye, el hareketi yapmaya, itelemeye başladı yine.. Nedenini bulamıyorum, evde gayet yardımsever olan çocuğum okulda neden bunları yapıyor anlayamıyoruz, ikaz ettik, konuştuk, hatta bazen sınırlarımızı o kadar zorladı ki sert davrandığımız da oldu, cezalar verdik yine olmadı, çok üzülüyorum.. Nasıl bir yol izlemeliyim, nasıl bir tutum sergilemeliyiz lütfen yardımcı olacak bilgilerinizi bekliyorum. Şimdiden tesekkür ediyorum...

Cevabım:

Öncelikle sert davranmanız onun da sertleşmesine neden olur tavsiye etmem. Genellikle agresif çocuklar kendine güveni az ve iletişim sorunu olan çocuklardan çıkar. Her zaman böyle olmaz ama çoğunlukla böyledir. Onun kendine güvenini arttırmanız ve iletişimini geliştirmeniz lazım. İki kültür arasında kalmış olabilir. Kolay değil. Belki de okulda onunla alay eden birileri var bunu araştırmanız faydalı olabilir. Okuldaki arkadaşlarıyla arasını yapmaya çalışın. Haftasonları okul arkadaşlarını eve çağırın beraber güzel zaman geçirsinler. Çocukların anneleriyle de görüşün bu da iyi olur. Böylelikle okulda olan bitenden haberiniz olur.

Bence onu değişik kurslara gönderin spor veya bir müzik aleti olabilir. Bir şeyde yeteneğini bulup onun üzerine gitmeniz ve o alanda başarılı olmaya başlaması hem kendine olan güvenini arttırır hem de değişik sosyal ortamlara gireceği için iletişim yetenekleri de gelişir. Hem de enerjisini harcar. Bunların size yardımcı olacağını düşünüyorum. Kolay gelsin Sevgiler






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Konuk Yazar: Çocuğumla Evdeyim sayfasının sahibi çocuk gelişimi uzmanı Özge Selçuk Bozkurt hareketli çocuklarla aktivite yapmanın inceliklerini anlatıyor.

              Hareketli çocuklarla da aktivite yapmak mümkün!
Bir çok annenin dert yandığı bir konu; "çocuğum çok hareketli ve birlikte bir şey yapamıyoruz, koltuk tepelerinde koşmaktan, minderler üzerinde zıplamaktan başka birşey yapmıyor, masa başında faaliyet yapan çocuklara o kadar özeniyorum ki"...

Çocuğunuzla birlikte faaliyet yapmak isterken şunları göz önünde bulundurmanızda fayda var:


-
Çocuğunuz yapacağınız faaliyete uygun yaşta mı? Çocuğunuzun yaşına uygun olmayan bir etkinlik onun başarı sağlayamamasına ve hem onun hem de sizin hayal kırıklığına uğramanızla sonuçlanabilir.

- Çocuğunuz yapacağınız faaliyete uygun beceri düzeyinde mi? Makas tutma becerisini kazanamamış bir çocuk için makasla kesmeli bir etkinlik zorlayıcı olacaktır.

- Çocuğunuzun dikkat süresi yapacağınız faaliyet için yeterli düzeyde mi? Çocuğunuz faaliyetten sıkıldığı anda faaliyeti uzatmak hem sizi hem de onu zorlar. Bu yüzden yaşına uygun süreli etkinlikleri seçmekte fayda vardır. Küçük çocukların dikkat süreleri kısa olduğundan 10 dakikayı geçmeyen hemen sonucunu görebilecekleri kısa süreli etkinlikler tercih edilmelidir.

- Yapacağınız faaliyet çocuğunuzun ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verecek düzeyde mi? Hayvanlara ilgisi olan bir çocuk için hayvan etkinlikleri yaparak işe başlamak masabaşı etkinliklerine geçişte etkili olabilir.

- Yapacağınız faaliyet için çocuğunuzun temel ihtiyaçları karşılanmış mı? Etkinliklere çocuğunuzun tuvaletini yapmış, karnı tok, ağrı-sızısı olmadığı keyifli bir zamanda başlamak,  ve çocuğunuz için tüm "olumsuzluklardan sıyrılıp" aktiviteye hazır hale gelmiş olması için önemlidir.

- Çocuğunuz sizinle gerçekten faaliyet yapmak istiyor mu? Çocuğunuz yaşıtları ile mi kendinden küçüklerle mi, anne ya da babayla mı etkinlik yapmaktan keyif almakta? Kiminle oynamaktan zevk alıyorsa etkinliğe onunla başlamak, çocuğunuzun motivasyonu ve etkinliğin devamı açısından önemli olabilmektedir.

İşte bu maddeleri göz önünde bulundurmanız çocuğunuzla faaliyet yapabilmeniz için önemlidir. Önce çocuğumuzu iyi tanımalı, onun gelişimini iyi gözlemlemeliyiz. 


Eğer masa başında faaliyet yapmak istemiyorsa zorlamayın, sizi hoşlanmadığınız bir işi "oyun" diye yapmaya zorlasalar siz de isyan edersiniz bir yerde. Amaç birlikte güzel vakit geçirmekse, masa başında olmadan da birlikte verimli olarak zamanımızı paylaşabilirsiniz! Bu aktivitelerde ortaya çıkan üründen çok birlikte geçirilen mutlu anların olması değil midir amaç?

-Hareketli Çocuklarla Yapılabilecek Birkaç Aktivite Örneği:

Harketli çocuklar yaptıkları/yapacakları aktivitelerde geniş alanları kullanırlar. Sınırlandırılmayı sevmezler. Onları sınırlamak, ya asi olup sizi dinlememesine , ya da agresif bir yapıya sahip olmasına neden olacaktır. Biz de enerjilerini onların zevk alacağı ancak bizim de kontrolünüzde olacağı şekilde kullanmalarını sağlamamız gerekmekte. İşte bunun için size bir kaç aktivite örneği :

 


- Koli Bandından Örümcek Ağı Oturma odanızın kapı çerçevesine örümcek ağı şeklinde yapıştıracağınız koli bantlarına kağıttan yaptığınız topları ya da pinpon toplarını atmaca oynayabilirsiniz. İsterseniz her aile üyesi aynı sayıda fakat farklı renkte kağıt toplarını sıra ile kapıdaki bantlara atsın! Bakalım kim en çok topu banda yapıştırabilecek?

- Lazerli Yol Çocuğunuz, koridorunuzun duvarlarına uçlarından karşılıklı yapıştıracağınız iplerin kiminin altından kiminin üzerinden geçerek " lazerlere" değmeden parkuru tamamlasın! Bu aktiviteyi çocuğunuzun boyuna uygun olarak yapmanız için küçük çocuklarda üzerinden atlamak için yaklaşık 10cm yükseklikten ve altından geçmek için yaklaşık 50-70cm yüksekliklerden karşılıklı ipleri gererek duvara yapıştırın.

- Boyalı Tekerler Yere sereceğiniz büyük boy ambalaj kağıtlarının ya da büyük boy kartonların bir köşesine renkli parmak boyası sürün. Çocuğunuz üzerinde arabaları kullandıkça kağıda rengarenk tekerlek izleri çıkacaktır. (Bu aktivite için banyonuz müsaitse orayı da kullanabilirsiniz)

- Taşlı Dere Bu aktivitemizde koridorunuz dere; renkli kağıtlar da taş olacak. Yere koli bantları ile yapıştıracağınız renkli kağıtların üzerlerine basarak oturma odasından-mutfağa bir yolculuk yapabilir. Kağıtları isterseniz çocuğunuzun ayak izinden kesebilirsiniz ( yaşı ve beceri düzeyi uygun ise kendi de kesebilir). Yere yapıştırırken de kimi kağıtları yakın, kimilerini de uzak (çocuğunuzun adımlayabileceği uzaklıkta) yapıştırmalısınız.


                     

- Ay Kumu 8 ölçü un ve bir ölçü bebe yağı ile yapılan "yapay kum" etkinliğidir. (İsterseniz sadece irmik de kullanabilirsiniz. ) Çocuğunuza leğende vereceğiniz aykumunu kaplara doldurup boşaltır ve de kalıplarını çıkartabilir.

- Ev yapımı Oyun Hamuru Evde oyun hamuru yapabilirsiniz. Çocukların çok sevdiği ve de el parmak kaslarının tasarım gücünün geliştirildiği eğlenceli bir aktivitedir. Bu aktivite de +3 yaş bir etkinliktir. Ancak gözetiminizde olduğu sürece 18.aydan itibaren oyun hamurları ile çalışabilirsiniz. Büyük çocuklarla çalışırken, hamurunuzu oralet/ granül kahve ile de renklendirebilir, hoş kokulu olmasını sağlayabilirsiniz. Küçük çocuklarda hoş koku "yeme" isteği uyandırabileceğinden tavsiye edilmez.

   


Malzemeler: - 2 ölçü un - 1ölçü su ve yağ karışımı - 1ölçü tuz -parmak boyası ya da kürdan ucu ile gıda boyası (aktarlarda bulabilirsiniz) Önce tuzu, ılık suda iyice eritin sonra unu katın. Hamurunuz ele yapışmayacak kıvama gelince oynamaya hazırdır! Bu hamuru , kilitli poşetlere koyup 2-3 gün saklayabilirsiniz. (Eğer yaptığınız objeleri kurutup saklamak istiyorsanız, 1 ölçü daha un ve yarım ölçü kağıt tutkalı ekleyebilirsiniz. ) isterseniz boncuk yapıp ortasını iğne ile delip kurumaya bırakabilirsiniz..

İyi Eğlenceler!
Özge Selçuk Bozkurt


https://www.facebook.com/CocugumlaEvdeyim
 




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Hassas Annelerimizden: Çocuğumda protein – inek sütü alerjisi var

Alen Tuna 2,5 aylıkken bitip tükenmeyen ishali başladı. ilk götürdüğümüzde doktorumuz mikrobiktir vs dedi bir iki hafif ilaç kullandık, dikkat ettik ama geçmedi.Sürekli kafasına kadar taşıyordu bezinden kakası. Bir yere gitmeye korkuyorduk kakasını yapsın da öyle gidelim diyorduk. Bir ay böyle devam etti sonra bir gün kakasında kırmızılıklar olduğunu gördük. Bir tuhaftı ( sonradan öğrendik sümüksü kakanın nasıl olduğunu ) yapış yapış gibiydi. Doktorumuzu aradık çağırdı hemen gittik bu sefer kolundan kan aldılar 3,5 aylık bebeğin  1 -2 gün sonra sonuçlar çıktı ve inek sütü ve protein alerjisi olduğu belli oldu. Kalıcı olabilir yada olmayabilir dendi. Emzirdiğim için bana diyetler verildi anne sütünden geçebilir diye. İşin ucunda protein vardı. Herşeyin içinde yumurta süt peynir vs gibi ürünler var...

Benim diyetimde bunların hiç biri yoktu sadece sebze ve meyve vardı ve çok zordu. Emzirirken kilo bile vermiştim istemeden.
Sekiz aylık olduğunda işe başladım ve bir süre sonra emmeyi bıraktı Alen Tuna. İnek sütü alerjisi olan bebekler için özel mamalar var. Bunlar gerçekten pahalı mamalar. Eşimle ben bankacıyız ve bankamız sağlık raporu ile mamaların karşılığını ödüyor ama ya böyle imkanı olamayanlar? Alamayan için gerçekten zor ayda 4 kutu ile başladı hala kullanıyoruz ayda 6 kutu alıyoruz bazen yetmiyor bile MİLUPA PREGOMİN AS olarak geçiyor mama. Diğer keçi sütü bazlı mamaları da denedik ama onlara tepki verdiği için sadece bu mamayı kullanabiliyoruz. Tadı öyle kötü ki kokusu bile. Anne sütü içen bir bebek bu mamaya gerçekten çok zor alışıyor. İçmemek için bazen aç kaldığı bile oldu sonra bu böyle olamayacak aradık doktorumuz ve bize alışana kadar uygulayabileceğimiz bir yöntem söyledi. Sütün içine çok az kokteyl şuruplarından koyup tatlandırmak. Bir sürü meyve şurubu denedik, içmedi sadece hindistan cevizi şurubu ile biraz içmeye başladı. Aradan 1–2 hafta geçti ve bir baktık ki bizim paşa sütü tek başına içiyor. Aman ne sevindik üzerimizden yük kalktı madem uzunca bir süre bu sütü içecek bari tek başına katkısız içsin.  Tabi bu mama ile yapılan muhallebileri maalesef aynı şekilde sevmedi yani bebekken hiç muhallebi yiyemedi oğlum.
İçimiz bir nebze rahattı çünkü bu alerjik durum gelişimini hiç etkilememişti kilosu ve boyu her zaman normal ya da normalin üzerinde gidiyordu.

Bizim için tek sorun kalıcı mı olacak ya da ne zaman geçecek bu durum????
Ek gıdalara başladığımızda hayatımız biraz daha zor oldu sürekli not tutuyorduk yediklerini. Eğer yine ishal yada egzama olursa hangi besini ne zaman ve ne sıklıkla verdiğimizi biliyorduk ve vermeyi kesiyorduk . Evet bu kısım gerçekten önemli yoksa unutup tekrarlamasına sebep verebiliyorsunuz.


Alen Tuna geçen yıl 1 yaşına bastığında ilk işimiz alerji testi yaptırmak oldu. Testten sonra sonuçların çıkması için o 2 gün hiç geçmek bilmedi. Sonuçlar NEGATİF çıktı. Amannnn bizde yine bir sevinç kutlamalar vs .. Hemen şunu da yesin bunu da yesinler ( en çok da ev yoğurdu yemesini çok istemiştim)
Tabii ki doktorumuzun dedikleri için görüşmeye gittik. Ve bize dediği "TABİİ Kİ NEGATİF ÇIKACAK ZATEN HİÇ PROTEİN ALMIYOR Kİ!"  Doğru gerçekten doğru...

Yani önümüzde 1 yıl daha var .. Ama bu sefer yavaş yavaş proteinli gıdalar verilecek ve takip etmeye devam edilecek. Mamalarımız için raporumuzu 1 yıl daha uzattık.

Bazı çocuklarda bu durum 2 yaşında da geçebilir 5 yaşında da geçebilir hatta kalıcı da olabilirmiş. Biz geçsin de ne zaman geçerse geçsin diyoruz artık...

Alen Tuna şimdi 2 yaşında yeniden test yaptırmadık .. Yaklaşık 1 yıldır herşeyi tüketiyor ve hiç birine tepki vermiyor .. Ama hala aynı sütü içiyor ve bu yılın sonuna kadar da içmeye devam edecek... Hiç inek sütü vermedik zaten denemek için kutu çocuk sütlerinden verdiğimizde beğenmiyor çünkü bu sefer de diğer mamaya alıştı hatta hala peynir ve yoğurt yemiyor artık zorlamıyoruz çünkü hiç alışkanlığı olmadı...


Umarım biraz daha büyüdüğünde herşeyi istediği kadar yiyebilecek. Doktorumuz bu durumun kalıcı olmadığını söylüyor ama sanırım biz bu yıl sonunda tekrar test yaptıracağız. Bu arada tabi ki başka doktorlara da gittik ama bütün doktorların söylediği ortak şeylerden biri de aile genelinde alerji durumu varsa çocukta olmaması kaçınılmaz...


Benim bünyem alerjik, solunum alerjim ve astımım var ayrıca güneş alerjisi de maalesef bu nedenle bu durumu çok yadırgamadık ama keşke hiç olmasaydı demeden de geçemiyoruz. Bu durumu öğrendiğimizde internette çok araştırma yaptım, tüm yorumları okudum nasıl kolay atlatırız diye çok kafa yordum ama zamanla herşey oluyor.


Kalıcı bir durum olsaydı da bizden çok Alen Tuna nın hayatı çok zor olacaktı. Ona daha çok üzülecektik. Çok şükür biz bu şekilde atlattık belki de ...
Daha zor durumda olanlara Allah yardım etsin. Herşeyin başı sağlık gerçekten.
Size de çocuklarınızda sağlıklı güzel günler diliyorum, ben sadece başımızdan geçen bir durum anlatmak istedim.


Hassas Annemiz İlknur
www.alentuna.blogspot.com




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Çocuklarımızın okuldaki güvenliği

Alper'i dün iki arkadaşı yere yatırıp kafasına koluna basmışlar. Çok üzülmüş ve canı acımış. 1 yıldır ilk defa yakası yırtılmış. kolumdan iğneyle kan alınır gibi acıdı dedi. Kafası da bir süre acıdı. şiddetten ve agresiflikten hiç hoşlanmayan bir çocuk. Klasik yaramaz erkek çocuklarından değil. Aslında sınıfın en uzunu ve çok kuvvetlidir yani istese neler yapardı ama tarzı değil. Biz de ona böyle durumlarda vurmamayi öğretiyoruz. Sana saldıran olursa vurma ama kendinden uzağa it ve oradan uzaklaş diyoruz. "Anneciğim iterdim ama ne yaptıklarını anlayamadım hiç beklemiyordum bunu" dedi. Özellikle kafasını, pipisini ve kalbini koruması gerektiğini öğrettim. O kadar küçükler ki darbeler tehlikeli olabilir.

Alperin okulu devlet okulu olsa da guvenligi cok iyi bir okul iki tane çok ilgili güvenlik görevlisi ve nöbetçiler var. Özel okul da olsaydı sonuçta tenefüste sınıfta her an yanlarında bir öğretmen olmasına imkan yok. Böyle şeyler olacak çok normal hepsi küçük çocuk sonuçta ama insan korkuyor ve üzülüyor.

En çok da neden böyle birşey yaptıklarına anlam verememiş ve kalbi kırılmış. "Anne ağlamak istedim ama arkadaşlarımın görmesini istemedim" dedi. Olacak böyle şeyler arkadaşlar arasında onlar da aslında iyi çocuklar ama "anne ya bugün de olursa?" diye sorunca içim acıdı.
Küçükken gazı var, yemek yemedi filan diye üzülürdük ama senden uzaktayken ve hiçbir kontrolün yokken onu koruyamamak en üzücüsü onu bugün anladım. Ben olaya sakin yaklaştım dün Velilerle konuştum onlar da çocuklarla konuştular. Hatta biri arayıp özür diledi. Eşim biraz daha ciddi yaklaştı ve psikolog olduğu için farklı bir bakış açısıyla baktı ve özellikle başa alınan darbelerin ciddi olabileceğini söyledi ve bu sabah gidip öğretmenimizle konuştu umarım o da sınıfla konuşacak ve oynarken birbirlerine dikkat etmelerini hatırlatacak. Eşim özellikle yapan çocukların yaptıklarınin çok yanlış ve ciddi olduğunu bilmelerinin hem sınıftaki çocukların güvenliği hem de o çocukların ilerdeki kişiligi açısından çok önemli olduğunu vurguladı. Lütfen çocuklarımıza şiddetin ne kadar kötü birsey olduğunu devamlı hatirlatalım. Tüm çocuklarımıza güvenli bir yıl diliyorum.



Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

26 Eylül 2013 Perşembe

Hastayken çocuğunuza aşı yapılır mı?

Hasta olan bir çocuğa aşı yapılması konusunda farklı görüşler var. Bazı kaynaklar basit bir hastalık veya ishal durumunda aşı yapılabileceğini söylese de benim doktorum hasta bir çocuğa kesinlikle aşı yapılmaması gerektiğini düşünüyor ve ben de ona katılıyorum. Aşıların az da olsa yan etkileri olabiliyor ve bu yan etkiler zaten hasta olan bir çocuğu daha da fazla rahatsız edebilir. Bazı aşılar çocukların ateşinin az da olsa yükselmesine neden olabiliyor, çocuk zaten hastaysa ve ateşi yükselecekse bu tehlikeli olabilir. İki hassas annemizin çocuğunun bu şekilde havale geçirdiğini öğrendim ve sizleri uyarmak istedim.

Aşılar çok gerekli ve ben tüm aşıların tamamlanmasını savunan biriyim. Özellikle zamanına yapılmaları önemli ama hastalık geçene kadar bir hafta beklense bir zararı olmaz. Zaten iyi bir doktorun bir çocuğa aşı yapmadan önce bence mutlaka bir muayene etmesi ve çocuğun hasta olmadığına emin olması gerekir. Bizim doktorumuz bunu her seferinde yapıyor ve herhangi bir hastalık belirtisi olup olmadığını özellikle soruyor. Siz de doktorunuz unutsa bile bunu hatırlatın. Ateşsiz günler dilerim.




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

25 Eylül 2013 Çarşamba

Şu okul formalarına tefal kaplama mı yapsak acaba?

Bir sürü para veriyorsun tabii o da bulabilirsen ondan sonra her gün üstünde farklı bir leke ile geliyor eve! Hele de o beyaz tahta kalemlerinin lekeleri hayatta çıkmıyor. Herşeyi denedim. Çamaşır suyuna bile yatırdım 1 gün ama leke aynı kaldı. 25-30 TL verdiğin bir şeyin de böyle mahvolması insanı üzüyor. Çocuğu lekeli okula göndermek hiçbir annenin hoşuna gitmese de bazen başka çare kalmıyor. Siz buldunuz mu çaresini?

Bir de tabii erkek çocukların pantalon olayı var! Geçen sene ben 2 pantalon almıştım. Sağolsun canım komşum Melek de oğlunun çok iyi durumdaki 3 okul pantalonunu verdi tam 5 okul pantalonu oldu Alper'in. Oh ne güzel değil mi? tenefüslerde futbol maçları, kovalamacalar ve düşmeler derken o dizler hemen aşındı hatta yırtıldı. Her pantalona belki 2 kere diz yaması yaptırdım. Bir de oğlum 64 aylık başladığı için düğmeleri açamıyordu düğmeleri iptal ettirip cırt cırt yaptırmıştım resmen sanat eseri oldu 20 liralık pantalon. Bakalım bu sene biraz daha büyüdü daha az dağılmış geliyor eve ama sene uzun...





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Sağlıklı bir büyüme için çocuklarınız gece 11'den önce uyumalı

Bir Hassas Annemiz:

Oğlum 3 yasında bu saat oldu (saat 02:20) hala uykusu yok doğdu doğalı böyle uyumayı sevmiyor uykusunun düzene girmesi için uyku ilacı istedim fakat doktorların hiç biri vermiyor alerji şurubu veriyorlar uyku yapar diyorlar ama yapmıyor bana tavsiye edeceğiniz birşey var mı acaba? Ne yapmalıyım çok da zayıf.

Cevabım:

Çok kötü mutlaka düzeltmeniz lazım. Hayır ilaçla kesinlikle yapmayın ne olur. Böyle birşey için çocuğa gereksiz yere ilaç yüklemesi yapmayın. Sabah erken kaldırın uyumasına izin vermeyin. 9'da kalksın. Gündüz de bir kere 2 saat uyusun. Bunda taviz vermeyin. Zayıf olur tabii çünkü gece uykusu en iyi gıdadan daha besleyicidir. Ayrıca tamamen karanlıkta uyumalı. Rutin oluşturun her gece bir bardak süt sonra banyo sonra diş fırçalama 2 kitap okuma ve yatış. Bu işleme saat 21'de başlayın en geç 22:30'da yatmış olsun. Birden yapmayın her gün 30 dk daha erken yatırın sabah da 30 dk erken kaldırın. Böyle böyle 1 haftada en geç 22:30'da yatacak duruma gelsin. Tüm işinizi bırakın bu konuda kararlı ve tutarlı olun lütfen ne olur. Gece uykusu uyumama Allah korusun kanser nedeni bile olabiliyor. Alttaki yazımı okuyun. Güzel haberlerinizi ve düzelttiğinizin haberini bekliyorum. Sevgiler


Sağlıklı bir büyüme için çocuklarınız gece 11'den önce ve karanlıkta uyumalı

Gece çocuklarımızı kaçta yatırmalıyız? 
Hassas Anneler bu konuya çok önem veriyorlar. Her evin düzeni farklı, her çocuğun uyku düzeni de farklı ama bilmemiz gereken sağlıkları için nelerin önemli olduğu. Çocuklarımızın sağlıklı büyümeleri için gerekli olan büyüme hormonu saat 23:00-05:00 arasında salgılanıyor ve çocuklarımızın güzel büyümesi ve sağlıklı olmaları için bu saatlerde uyuyor olmaları lazım. Ayrıca büyüme hormonunu arttırıcı özelliği olan melatonin hormonunun salgılanması da çok önemli. Sağlıklı bir melatonin salgılanması için tamamen karanlık bir odada uyumamız gerekiyor. Melatonin hücreleri yeniliyor, vücudun biyolojik ritmini ayarlıyor, bağışıklık sistemini geliştiriyor ve yaşlanmayı geciktiriyor. Bu çocuklarımız için olduğu kadar bizim için de çok önemli. Bizim sağlığımız iyi olacak ki çocuklarımızın her zaman yanında olalım.

Pediatrik Endokrinoloji Merkezi Başkanı Doç.Dr. Ergun Çetinkaya şöyle diyor: “Işığı sevmeyen, ışıkla karşılaştığında engellenen melatonin için yatak odalarımızdan, özellikle çocuklarımızın uyuduğu odalardan gece lambalarını kaldırmamız gerekiyor. Melatoninin sağlıklı yaşam için çok önemlidir. Bu hormonun üretimi ve salınımı karanlık ile başlar, aydınlık ile sona erer. 23.00- 05.00 saatleri arasında salgılanan melatonin 02.00-04.00 arasında en yüksek değerlerine ulaşır. Aydınlık döneminin uzaması veya aniden ışığa çıkılması melatonin üretimini durdurur. Melatonin hormonu yeterince salgılanmadığında uykusuzluk, yorgunluk hissi, iştahsızlık, hazımsızlık, zihinsel ve fiziksel performans kaybı, reaksiyon zamanında uzama, hafızada azalma gibi sorunlar ortaya çıkıyor Düzenli ve yeterli uyumalıyız. Mümkünse gece çalışmalarını gündüze kaydırmalıyız. Stres, üzüntü ve öfkeden uzak durmalıyız. Alkol, sigara, kahve, fazla çay tüketmemeli, uykudan önce egzersiz yapmamalıyız. Melatonin için vişne, lahana, badem, fındık, yer fıstığı, kızılcık, papatya çayı, anason-rezene çayı, soya fasulyesi, ton balığı yememiz gerekir ve bu gıdaların akşam saatlerinde alınmasının daha faydalı." Gece ışık açık uyumanın kansere bile yol açtığını gösteriyor araştırmalar.

İşte bu nedenle çocuklarınızı doğdukları günden itibaren karanlıkta uyumaya alıştırın. Işığı açma gibi bir seçeneğin olmadığını bilirlerse karanlıktan da korkmazlar. Kendi korkularınızı veya çocuk ışık ister gibi inançlarınızı çocuklarınıza aşılamayın. Üç çocuğum da doğdukları günden beri karanlıkta uyurlar. Bir gece bile gece ışığıyla veya ışık açık uyumadılar. Böyle bir seçenekten haberleri bile yok. Çocuklarınızın sağlıklı büyümesi ve kanserden korunması için onları gece 11'den önce yatırmalısınız ve kesinlikle karanlıkta uyumalılar. Aşağıdaki linkte bu konuyla ilgili çok güzel bilgiler var. 

Bu yazıdaki bilgilerin çoğunu da buradan derledim.
http://lokman-hekim.net/haberler/uyku.asp





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

24 Eylül 2013 Salı

Hassas Annelerimizden: Herşeye rağmen ikiz annesi... Acılı bir annenin içini döktüğü bir yazı

33 yaşında evlendim. Eşim ilkokul arkadaşım, 20 küsür yıllık aradan sonra hayat bizi tekrar karşılaştırdı. 7-8 yaşlarındaydım ona aşıktım, o zaman ne kadar aşık olunursa. Tanıştıktan kısa süre sonra ilişkimiz ciddiyete döküldü, 2 yıl içerisinde nişan ve ardından evlilik. Yaklaşık 1 yıl sonra çocuk planları yapmaya başladık. 5 aylık bir süre sonunda ikizlerimiz olacağını öğrendik. Haberi ilk aldığım günden itibaren hep bir kız, bir erkek olacağını hissettim ve buna inandım. 12. haftada ultrason kontrolünde doktorum ilki kız, bakalım ikincisi ne dediğinde heyecanla bekledim. İkincisi de kız deyince, hadi yaaa demişim. Sonra ikinci erkek dediğinde, çok sevinmiştim. Hamileliğim boyunca hemen hemen hiçbir sıkıntı yaşamadım. İkiz olması sebebiyle, gözümü korkutanları şaşırtacak derecede sorunsuz bir hamilelik geçirdim. Son aylara kadar araç kullandım, salına salına alışveriş merkezlerini tek başıma gezdim, bir gün dahi kusmadım, midem bile bulanmadı desem yeridir. İmkansız olabilecek kadar her şey yolundaydı. Her ultrason kontrolüne güle oynaya gidip, kontrol ardından alışverişe çıkıp, renk-model ayrımı yapmaksızın gönlümce alışveriş yaptım.

4. ayımızda birçok şey almıştık çocuklarımız için. Doktorum her kontrolde her şey yolunda, bunlar çok iyi dediğinde, tamam dedim hayatımın dönüm noktası başlıyor, önümde harika bir hayat var. Üstelik doktorum birçok ikiz anne adayı hastası olduğunu, onların arasında en iyi hastasının ben olduğumu söylüyordu. Mutluluğum tarif edilemez, kendime güvenim tartışılmazdı.

Ta ki 35+4 haftalıkken gittiğim ultrason kontrolüne kadar. O gün yaklaşık 1 hafta sonrası için sezaryen randevusu alacaktık. Doktorum ilk bebeğin kontrolünü yapıp, her zamanki gibi “bu çok iyi” dedi. Bunu duymaya o kadar alışkındım ki, kontrole giderken dahi sezaryen tarihini bayrama denk getirmeyelim diye planlarım vardı. Sıra ikinci bebeğe geldiğinde, “Allah kahretsin deyip bağırdı”, sadece “Ne oldu ?” diyebildim. Bir süre sessiz kalıp, “Bi saniye bi saniye” dedi. Tekrar kontrolünü yapıp, ardından “Bu ölmüş ya” dedi. “Bu ölmüş mü” kuş muydu ölen?, ne kadar kolay bunu söylemek. Ölmüş.

İşte benim hikâyem ondan sonra başladı. Şimdi sizlere “başımdan kaynar sular döküldü”, “dünyam karardı”, “elim ayağım boşaldı” gibi klasik cümleler kurmayacağım. Hiçbir şey söylemeyeceğim, çünkü hepsi manasız kalıyor. Yaşayan anlar da demeyeceğim, yaşayan zaten anlar. Yaşamayana da anlamaz demeyeceğim; yaşamasın Allah’ım kimseye yaşatmasın zaten...

İsyan. İşte bu noktada 16 yaşında annesini ani bir ölümle kaybetmiş, ama öyle olması gerektiğini düşünüp , bir kez dahi isyan etmemiş bu insan, isyan noktasına geldi. Oysa ki işe giderken, her arabaya binişinde tüm dualarını okuyup, kendisini ve çocuklarını koruması için Allah’a dua eden bu insan, inancı tam, her zaman Allah’a sığınan. Hep sorguladım, “Neden”, “Niçin”, “Nasıl olur”, “Olmamalıydı”.

Bir sürü hayalim vardı, şimdi hiçbiri yoktu. Sürekli “Olmamalıydı” diyordum. Hayallerim hep bir kız, bir erkek evlat içindi. Tüm anne adayları gibi, en kusursuz şekilde doğuma hazırlıyordum kendimi, belki de herkesi, yakınlarımı. Sezaryen günü kuaföre gidip, makyaj yapmalarına kadar, en güzel resimlerimiz o gün birlikteyken olacaktı çünkü. Bilmiyor muydum? Biliyordum! Herşey Allah’ın elindeydi. İlk anneliğin verdiği heyecanla ve belki de acemilikle, her şeyin mükemmel olması için uğraşıyordum. Her şey bitmişti. Belki de çok şey yeni başlıyordu.

Sonuçta acil bir hazırlıkla, doktorumun bile endişe içerisinde (sonradan anladığım kadarıyla diğer çocuğumun sağlıklı olup olmadığını bilmeden) gerçekleştirdiği bir ameliyata girdim. 1 saat sonra gözümü açtığımda, yanıma bir bebek getirdiler, her anne adayı gibi epidural sezeryan olamadığım, ağlayarak ameliyata girdiğim için bayıltılmam sebebiyle, hala narkozun etkisindeydim. Narkozun ve şokun etkisiyle “Bunu ne yapayım ben?" dedim Herkes buna çok alınmış, çok kırılmış. Çocuğu istemediğimi, sevmediğimi düşünmüşler.

Bunu düşünürken, benim o an ne düşündüğümü düşündüler mi? Ben de 1 yıldır hep bunu düşünüyorum.
Annelik, insanın içine işlercesine Allah’ın bahşettiği bir sorumluluk duygusu, bir vicdan muhasebesi, bir deli olma durumu. Daha önce yaşamış olmaya, tecrübeye gerek olmadığını düşünüyorum. O kadar üzüntümün içerisinde, daha evvel yapmış olduğum araştırmalardan bildiğim, ilk sütün çocuğa 1 saat içinde verilmesi gerekliliğiydi. Her ne kadar eleştiri konusu olan, ilk tepkimi olumsuz vermiş olsam da, onun bana ihtiyacı olduğunu bilecek kadar bilincim açıktı. Hemşirelerin yardımıyla ilk gayem, bebeğime ilk sütü vermekti.

Hastane günlerimin çok detayı var, 2,5 gün kaldım. Koridora dahi çıkmadım. Hatırlamak bile istemediğim için, ne sizleri yorayım, ne ben hatırlayayım.

Bir sarılık tedavisi gereksinimi oldu 5.gün kontrolünde. O ağlayan, sızlayan ben dimdik durmak zorundaydım. 2 gün boyunca tekrar hastane odasına kapattık eşimle kendimizi. O yaz sıcağında, bebeğimiz kıyafetleri olmadan ışık tedavisi göreceği için üşümemesi için, o havasız odada 2 gün boyunca durduk. Hiç ağlamadım orada, güçlü olmalıydım. Çocuğum için çok endileşendim, bu konuda da çok bilgisiz ve acemiydik, yaşadığımız talihsizlik bizi daha da ürkek yapmıştı. Ancak şükür atlatıp, tedavimiz bitince evimize döndük.

Sonra herkese küstüm. Eşim dahil herkes benim için çok kısa bir zaman sonra, normal hayatlarına devam etmeye ya da eder görünmeye başladılar. Benim için yanıyor, yemek dahi yemek istemiyordum. Her anne gibi ‘hoppala bebeğim hoppala’ yapamıyordum. Yapmalı, herkesi memnun mu etmeliydim?Ağlamayıp “Olsun, olur böyle şeyler” demeliydim belki, ne dersiniz ?

Herkesin eminim içi yanıyordu, herkes üzülüyordu. Ama ondan daha da eminim ve iddia ediyorum ki benim kadar değil. Zaten üzülmesin kimse, neden üzülsünler?

İşte dedim ya “İsyan” diye. Bu isyanım başlarda, inancımın çok kuvvetli olmasına rağmen, Yaradanıma “Neden önce sevindirip, sonra elimden aldı” diyeydi. Sonradan, neden ben bu kadar mutsuzken, bu insanlar gülebiliyor diye değişmeye başladı.

Tam 1 yıl oldu, hala daha kırgınlıklarım geçmiş değil. Detayını yazsam, sayfalar tutar, gerek de yok zaten.

Bir de, dediğim gibi Allah kimseye yaşatmasın ama yaşayanlar aşinadır, o muhteşem teselliler. Her bir kişinin çok iyi niyetli olduğunu biliyorum, bazen vefat olaylarında, ölen kişi çocuk olsun, hayatını doya doya yaşamış 90’larında birisi olsun, söylenecek pek bir söz olmuyor, eli ayağına dolaşıyor insanın.

Özellikle de benim gibi, sorunsuz giden bir hamilelik aniden, böyle bir talihsizlikle sonlanınca, haberi alan herkes elbette ne diyeceğini şaşırmış olabilir. Ancak bu tesellilerden benim için en çok takıntı yaptığım “Olsun sağlıksız bir çocuk olacağına, böyle olması belki de daha hayırlıdır”. “Sağlıksız” derken?. Sağlıksız olduğunu kim söyledi, ben söylemedim onu biliyorum. Hastanede yapılan biyopsi sonuçları da, bebeğimin sağlıklı olduğunu söyledi. Ancak çocuk ölümlerinde, yaklaşık % 25 gibi bir oranda ölüm sebebi bilinemiyormuş, benim sonucumda da bu çıktı zaten.

Bu teselli çok gereksizdi. Bunu neden yazıyorum, Allah esirgesin bir yakınınızın başına gelirse, sizden ricam lütfen bu cümleyi kullanmayın. Yıpratıcı, yaralayıcı, gereksiz yere sorgulayıcı.

Çocuğumun neden vefat ettiğini, bizden neden ayrıldığını bir Allah’ım biliyor, o öyle takdir etti.

1 yıl sonunda bunu söyleyebiliyorum, ilk gün ettiğim yanlış sözlerin affını da diliyorum Allah’ımdan zaten. O zamanlar 1 yaş doğum gününü kutlayamam dediğimin çocuğumun geçtiğimiz haftalarda, tüm yakınlarımızın katılımıyla güle oynaya doğum gününü de kutladık. Herkesin yüzü gülüyordu, benim de. Ama içim yanıyor mu, derseniz. Hala, her dakika, her an. Şimdi çocuğumun keyfini çıkarabiliyorum, ancak ona her baktığımda acaba kızım yaşasaydı, benzerler miydi, o nasıl ağlardı, o nasıl bakardı.

Bu sanıyorum mezara kadar benimle böyle gidecek. Hiçbir acı sonsuz değildir, yaşadım gördüm. Öyle olsaydı, annesine doyamadan kaybetmiş birisi olarak, nasıl yaşardım değil mi?

Yaşanıyor, yaşandı, yaşanacak…

Hikâyem o kadar uzun ki, bana göre tabiî. Başka hikâye dinlediğimde şükredeceğim, iyi hikâyeler duyduğumda hala “Neden” diyebilecek kadar.

Çok şükür Allah’ıma, bana anneliği tattırdı, dahası bu kadar riskli bir ameliyat ardından, sağlıklı sıhhatli sorunsuz bir çocuk bahşetti. Diyeceklerim çok, söyleyip keşke söylemeseydim dediklerim. Söylemeyip içimde biriktirdiklerim. Hepsi beni dolup dolup taşırıyor. Kırgınlıklarımın üzerini kapattım, büyütmemek adına susuyorum. Belki de kapattığımı sanıyorum, içimden hep savaşıyorum.

Şu an bizim de sürpriz bir şekilde öğrendiğimiz, ikinci çocuğuma hamileyim. Henüz 15 haftalık, cinsiyeti yine 12. Haftada erkek olarak göründü. Büyük Allah’ım yine bana bir kız nasip etmedi. Ama öyle korkar oldum ki, bırakın cümleye dökmekten, düşünmekten bile. Yanlış bir şey düşüneceğim diye ödüm kopuyor. O yüzden kısaca “Hayırlısı ne ise öyle olsun” diyorum. Aynen 13 aydır herkesin bana hemen her gün dediği gibi. Allah’ım hepinizin evlatlarını bağışlasın, olmayanlara da hayırlısı ile nasip etsin. Herkesin mutlu ailelerde, mutlu çocuklarıyla yaşamaları dileği ve sevgilerim.

Herşeye rağmen ikiz annesi 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Nöroblastom Nedir?

Türkiye’de her yıl yaklaşık 2500 çocuk kanser ile teşhis edilmektedir. Bu çocukların yaklaşık %10'unu nöroblastom vakaları oluşturur.Nöroblastom çocukluk çağı kanserleri arasında kafatası dışında en sık görülen solid tümördür. Bebeklik çağında ise en sık görülen kanser türüdür. Nöroblastom vakalarının yüzde elliye yakını iki yaş altı, bebeklik çağındaki çocuklardır. 

Nöroblastom, beyinden tüm vücuda mesaj taşıyan sinir sistemi kaynaklı bir kanser türüdür. Genellikle, böbreküstü bezlerindeki sinir hücrelerinde başlar. Böbreküstü bezleri kalp atışlarını, tansiyonu, kan şekerini düzenleyen önemli hormonları salgılar. Bazı vakalarda ise boyun, göğüs, karın ve pelvisteki sinir hücrelerinde başlar. Nöroblastom kimi zaman ise omurga ve omurilikteki sinir hücrelerinde görülür.

Nöroblastom çoğunlukla erken çocukluk döneminde, 5 yaş altı çocuklarda, ortaya çıkar. Bazen doğumdan önce oluşur ama genellikle, büyümeye başlayıp, belirti verdikten sonra farkedilir. Çok ender olarak, doğum öncesi ultrasonda tespit edilir.


Nöroblastom teşhis edildiğinde, kanser çoğunlukla metastaz yapmış, yani başka organlara yayılmıştır. En çok, lenf nodlarına, kemiklere, kemik iliğine, karaciğere ve deriye sıçrar.

Nöroblastom çocukluk çağı kanserleri arasında en iyisi ve aynı zamanda en kötüsüdür. Diğer tümörlerden farklı olarak bazı nöroblastom tümörleri kendi kendilerine küçülür ve kaybolurlar. Öte yandan, bazı türleri çok agresif ve tedavisi çok güçtür.

Nöroblastom, vakanın yaşı, yayılma derecesi ve hücre histolojisi ve biyolojisine bağlı olarak üç risk grubuna ayrılır: düşük, orta ve yüksek. Her grubun tedavileri ve sağ kalma oranları farklıdır.
Günümüzde, nöroblastom için henüz kesin bir tedavi bulunamamıştır. Bundaki ana neden, nöroblastom vaka sayısının az olması ve buna bağlı olarak, kullanılan tedavi yöntemlerini geliştirebilmek için ayrılan araştırma bütçelerinin çok kısıtlı olmasıdır.


kaynak: http://www.coyag.org/content/33836/noroblasyom-nedir.html






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

29 Eylül Pazar günü Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) KAÇUV-EVİnin, hasta çocuklara ve ailelerine ücretsiz yararlandıkları bu konaklama evinin odalarının yıllık giderlerine katkıda bulunmak için koşuya katılmaya ne dersiniz?


Kızımız Nehir, 12 mart 2007’de dünyaya geldi.

Nehir, nöroblastom adındaki çocukluk dönemi kanseriyle teşhis edildiğinde 19 aylıktı.

Öncesindeki, iki üç hafta karın ağrısı, halsizlik gibi sıradan çocukluk dönemi hastalıklarını düşündürten belirtiler dışında belirgin bir şikayeti olmamıştı. Ama belirtiler geçmemiş, oyun oynamaz hale gelmişti. Nihayet, karnındaki tümör anlaşıldığında, boyutu yaklaşık 16 cm’yi bulmuş, yüksek risk grubu olarak değerlendirilmişti. Geçmişinin 7-8 hafta olduğu söylendi.

Yaklaşık iki yıllık bir tedavi süreci sonrasında kızımızı bu az görülen ve agresif çocukluk çağı kanseri nedeniyle kaybettik.

Kızımız Nehir’in tedavisi süresince, ailemiz, yakınlarımız, dostlarımız bizimleydi. Bizi şaşırtan ve bize daha da güç verenler, sadece yakınımızdakiler değil, bizim hikayemizi öğrendikten sonra yardımımıza koşan gönüllüler oldu.

Kanser tedavisi zorlu bir yolculuktur. Hem uzun hastane kalışları gerektirir, hem de hastane dışında dikkatli bir bakım. Bu süreçte önemli bir amacımız Nehir’in çocukluğunu yaşamaya devam etmesini sağlamak oldu. Bu arzumuzu bir yandan çocuklar düşünülerek hazırlanmış hastane şartlarının yardımı, bir yandan da etrafımızdaki gönüllüler sayesinde gerçekleştirebildik.

İşte bu nedenle, kızımızı kaybettikten sonra diğer aileler için ne yapabiliriz diye düşündük ve Nehir’in Çocukça Yaşam Gönüllülerini oluşturduk. İlk etkinliğimizi 2011 yılında küçük bir “fun run” olarak gerçekleştirdik ve geliri ile Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) un önemli bir projesi olan KAÇUV-EVİnin oyun odasını tefriş ettik.

Bu yıl 29 Eylülde bu küçük koşunun ikincisini gerçekleştiriyoruz ve yine KAÇUV yararına ve onlarla işbirliği içerisindeyiz. Bu kez KAÇUV-EVİnin, hasta çocuklara ve ailelerine ücretsiz yararlandıkları bu konaklama evinin odalarının yıllık giderlerine katkıda bulunacağız.

Bizimle olmaya ne dersiniz?
Zeynep Erden Bayazıt


Bilgi için:

http://www.coyag.org/







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün