31 Mayıs 2013 Cuma

Binlerce insan köprüye yürüyor. Özgürlüğün durdurulamayan gücü! TÜRKİYE AYAKTA!



Binlerce insan köprüye yürüyor. İnanılmaz bir şey! TÜRKİYE BU GECE AYAKTA! Hiçbir şiddet yok grupta müdahale edilmemesi gerekiyor. Halk ile Polisi lütfen karşı karşıya getirmeyin. 







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Doğamızı ve özgürlüğümüzü koruyalım


Devletimin tek gayesi doğayı korumak olan ve eylem olarak alkışlayıp, kitap okuyan kendi vatandaşlarına karşı bu kadar hınç dolu ve nefretle yaklaşması beni çok üzüyor. Anneler, bebekler ve çocuklar da bu şiddetten yara aldı. Ülkemde yeniden huzur ve barış olmasını diliyorum. Özgürlüğümüz böyle kısıtlanmamalı. Türkiye ayaktayken, insanlar ölürken ve yaralanırken de gezi, yemek programı ve aptal diziler yayınlayarak görevini yapmayan basını ve televizyonları kınıyorum. Olanları canlı olarak Halk TV ve twitter'dan takip ediyorum. Doğamızı ve özgürlüğümüzü koruyalım.

fotoğraf kaynak: https://www.facebook.com/taksimgeziparkidernegi



Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

30 Mayıs 2013 Perşembe

Plastik ürünlerdeki Ftalat maddesi obeziteyi tetikliyor

Günümüzdeki en büyük sağlık sorunlarından biri obezite. Birçok hastalığın nedeni obezite diyebiliriz. Tüm dünyadaki bilim adamları obeziteye neden olan şeyleri bulmaya çalışıyor. Tabii ki en büyük neden insanların harcadığından fazla kalori alması ama bazen hiç aklımıza gelmeyecek şeyler de obeziteye yol açabiliyor. 

Plastiğe esneklik ve yumuşaklık katması için kullanılan ftalat maddesinin obeziteye etkisi bilim insanları tarafından tartışılıyor. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Kimya bölümünden Prof. Dr. Şana Sungur ve arkadaşları TÜBİTAK desteğiyle yaptıkları araştırmada plastik maddelerde kullanılan Ftalat maddesinin obeziteyi tetiklediğini ortaya çıkardı.

Ftalatın plastiğe nüfuz ettiğini, insanlara da plastik ürünlerden çok rahat bir şekilde geçtiğini belirten Sungur, gıdayla plastik ambalajın temas süresi uzadıkça Ftalatın etkisinin de arttığını belirtti.

Ftalat Oranı Arttıkça Obezite Artıyor


17-62 yaş arası 250 kişide inceleme yaptıklarını söyleyen Sungur, “Çalışmalar kapsamında, plastik şişelerden sıvı gıdalara (maden suyu, limonata, gazoz, kola, zeytinyağı) göç eden Ftalatların miktarlarının belirlenmesi, belirlenen miktarların sıvı gıdalarda bulunmasına izin verilen sınır değerlerle karşılaştırılması için farklı yaş ve farklı cinsiyetteki kişilerin kan ve idrarlarındaki Ftalat oranlarını ölçtük. Ölçüm sonunda kişilerde ortak gördüğümüz nokta kan ve idrarda bulmuş olduğumuz Ftalat oranıyla obezite arasında doğru orantı olduğuydu yani Ftalatın yüksek olduğu kişilerde obezite olduğunu gördük” dedi.

Yiyecek ve içeceklerle vücuda alınmasının zararsız olarak görüldüğü maksimum Ftalat miktarının uluslararası sağlık kuruluşları ve Türk Gıda Kodeksi tarafından belirlendiğini ifade eden Sungur, bazı ürünlerde sınır sayılan limitlerin altında Ftalat olmasına rağmen bazı ürünlerde sınırları geçen miktarda Ftalata rastladıklarını söyledi.

Türk Gıda Kodeksinin bazı Ftalatlarla ilgili sınır limiti bulunmadığını belirten Sungur, yaptıkları araştırmada Türk Gıda Kodeksi tarafından belirlenen Ftalatlar için çoğu ürünlerde sınır aşılmadığını ancak sınır belli olmayan Ftalatlarla ilgili sorun olabileceğini söyledi.
İncelenen tüm içeceklerde bulunan ftalat miktarının, Türk Gıda Kodeksinin verdiği limitlerin altında ftalat barındırdığını ancak zeytinyağında sorun olduğunu söyleyen Sungur, ”İncelemede plastik şişelere konulan zeytinyağında bulunan ftalat oranının belirlenen sınırların çok üzerinde olduğunu gördük. Ftalatın yüksek çıktığı bir diğer durum ise son kullanma tarihi yaklaşan ürünler çünkü bu ürünler plastikle çok uzun süre temas halinde oluyor. Yani ürün plastik kapta ne kadar uzun durursa Ftalat geçme oranı da o kadar yüksek oluyor” dedi.

Sungur: “Plastik Ambalajlı Ürünler Yerine Cam Ambalaj Daha Sağlıklı”


Yaptıkları inceleme ve araştırmalarda plastik ambalajların sağlık açısından zararlarının açıkça görüldüğünü belirten Sungur, “Plastik ürünlerin zararları toplumca biliniyordu ama şimdi plastik ürünlerden insan vücuduna giren Ftalatla plastiğin bir başka zararını daha görmüş olduk. Artık plastik ambalajlı ürünler yerine cam ambalajlı ürünler kullanılması konusunda, son kullanma tarihi yaklaşan ürünler kullanmama konusunda ve koruyucu madde olarak sodyum benzoat ve potasyum sorbatı bir arada içeren ürünleri tercih etme konusunda daha hassas olmalıyız” dedi.

Hassas Anneler,
Bu araştırmadan çok önemli bilgiler edindim ve bunları hemen uygulamaya başlayacağım. Demek ki plastik ürünlerden mümkün oldukça uzak duracağız, zeytinyağını plastik değil cam şişede alacağız ve son kullanma tarihi yaklaşan plastik ambalajlı ürünleri kullanmayacağız. Sirkeleri de kesinlikle plastik şişede almamak gerekiyor demek ki. 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

"Çocuklar 5 yaşından önce küpe takmamalı" diyor doktorlar.



Doktorlar enfeksiyon ve bebeğin küpeyi kulağından çekip ağzına atıp boğulma riski nedeniyle kız çocukların kulaklarını 5 yaşından önce deldirmeyin diyorlar. Bu konu biraz riskli bir konu çünkü kızlarının kulaklarını 5 yaşından önce deldirmiş anneler şimdi" aman canım birşey olmadı ne kadar saçma bir şey" diyecekler. Ama ben bunu ilginç buldum, ben de böyle düşünüyorum ve paylaşmak istedim. Karar tabii ki size kalmış kimse karışamaz. Benim erken kulak deldirmeye karşı olma nedenim enfeksiyon riski, küçücük çocuğun canının gereksiz yere sadece ailesinin zevki için yanması ve çocuğun korkması. Bir de geçen yıllarda bir çocuğun başka bir küçük kızın kulağındaki küpeyi hızlıca çektiğini ve o minik kızın kulağının yırtıldığını okumuştum. Bu beni çok etkilemişti. Acaba o anne ne kadar perişan ve pişman olmuştur diye üzülmüştüm. 

Bu resmi önce Instagram'daki 1hassasanne hesabımda paylaştım ve birkaç eleştiri aldım arkadaşlarımdan, o eleştiriler sizden de gelecektir, ben şimdiden düşüncelerimi açıklamak istiyorum.

O zaman sünnet de olmasın erkek çocukları diyenler oldu ama biliyorsunuz sünnet erkek çocuklar için çok faydalı ve sünnet olmayan erkek çocuklar daha çok idrar yolları enfeksiyonu olabiliyorlar. En sağlıklı sünnet zamanını da doğduktan sonraki ilk günler olarak belirtiyor uzmanlar. Bu zamanda sadece biraz krem sürerek oluyorlar sünneti ve hemencecik iyileşiyor. Yani sağlık açısından faydalı bir operasyonla sadece zevk için minik bir bebeğe delik açmayı karşılaştırmak bence mantıklı değil.
"Herşeyde risk var o zaman parka da gitmesin mikrop kapar, yolda yürümesin düşer diyebiliriz" de denildi. Bunlar hep zorunlu şeyler, yürümeden ve parka gitmeden büyümüyor çocuklar ama kulaklarında delik olmadan da 5 yaşına kadar dayanabiliyor kızlar. Hatta farkına bile varmıyorlar, Hiçbir arkadaşımın kızı "Anne kulağımı deldirrr" diye ağlayıp kendini yerlere atıp tutturmadı. Benim ikiz kızlarımın böyle bir olasılıktan haberleri bile yok. Gördüğüm kadarıyla anneler genellikle sadece kendileri özendiği için deldiriyorlar kızlarının kulaklarını. Aile büyükleri de küpe hediye ederek teşvik ediyorlar.

 Bir de başkasının bebeğinin kulağını annesine babasına sormadan deldirip 'sürpriz' yapanlar var onlara hiç değinmeyeceğim. 


Bence enfeksiyon kapma, yutup boğulma ve kulak yırtılma riski sorun burada. Her yaptırana olmuyor hatta eminim çok çok az oluyordur ama olduğu zaman da gereksiz yaşanmış oluyor. Bir de küçük bir çocuğun gereksiz korku yaşaması var. Tabii tercih annelerin oluyor. Kararı siz verin ama bunları da gözönünde bulundurun isterim. Bu konuda da tavsiyem çocuğunuzun doktoruna danışıp onunla beraber karar vermeniz. 

Anneler lütfen kızmayın bana, siz deldirdiyseniz artık yapacak birşey yok sorun da olmamıştır büyük ihtimalle. İstediğim sizi ayıplamak değil. Size kızmak değil. Benim sözüm henüz deldirmemiş olanlara. Onlara risklerden bahsetmek istiyorum sadece. 

Resim kaynak: 30.05.2013 tarihli Sabah Gazetesinin Günaydın eki





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

Yakında işine dönmek zorunda olan bir Hassas Annemiz duygularını yazıyor...

Bebeğime doğumumdan beri, neredeyse hiç yardımsız, 7/24 ben baktım. Kendimi uykusuz hissettiğimde, ya da hasta olduğumda yanımda kimse olmadı olamadı. Annem ve kayınvalidem yaşlı ve çocuk bakacak, gözetecek durumda değiller. Şu anda bebeğim 16 aylık ve 3 ay sonra işime geri döneceğim. İşim vardiyalı bir iş olduğundan ve eşim eve saat 22.00 sularında geldiğinden yatılı bir dadı bulmam şart oldu. Bu konuda kendimi çok kötü hissediyorum; çünkü 18 ay birlikte olmuş olacağım bebeğimi, hiç tanımadığım birine, sadece kameraya güvenerek nasıl bırakacağım? Başında anneleri ya da akrabaları olanlar sürekli 'nasıl bırakacaksın? Nasıl güveneceksin?" nidaları atıyor. 

Bakanınız varsa söylemesi çok kolay ama mecbur kaldığınızı düşünün, biraz empati kurun, ne kadar zor olduğunu anlayacaksınız. 


Dadı olarak yabancı uyruklu birini düşünüyorum, Türkler yatılı kalmıyor genelde ve araştırdığım kadarıyla kaprisleri bol oluyormuş. Benim bir can yoldaşına ihtiyacım var. Aslında çok yoruldum. Evime gelen bir misafirin sadece oturduğu yerden bebeğimi oyalaması bile bana bir yardım oluyor. Evet bir dadı gelecek evimize; fakat nasıl güveneceğim? ya da Allah korusun bebeğimi alıp götürmeyeceğinden nasıl emin olacağım? Aklımdan hep felaket senaryoları geçiyor. Eşim öğlen 12.00'de işe gidiyor, o saate kadar yalnız olmayacak; fakat yalnız olacakları saatler olacak elbette. Bazı arkadaşlarımın çok iyi dadıları var, 'iyi ki var' diyorlar, keşke ben de öyle birini bulsam. Hiç çalışmasam bile ihtiyacım var, dediğim gibi çok yoruldum, bütün yük omuzlarımda. Geçenlerde sabahleyin 15 dakikalığına tek başıma markete gittim ve yeniden güç topladım, kendime geldim düşünün yani... Bir taraftan da özlem duygusu olacak, gece uyuduğunda bile özlediğim yavrumu saatlerce görmeden nasıl duracağım? Annelik çok zor...
Hassas bir annemiz





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bulaşıcı toksoplazmoz hastalığı nedir, nasıl bulaşır ve ne gibi sorunlar yaratabilir?

Havaların ısınmasıyla beraber, bir nebze gribal hastalıklardan kurtulmanın sevincini yaşarken asıl bahar ve yaz aylarında daha fazla rastlanan özellikle de anne adaylarını ve çocukları etkileyen çok tehlikeli bulaşıcı bir hastalığı gözardı ediyoruz..
Gebelik başlangıcında yapılan bazı testleri formalite olarak düşünsek bile gebelik sürecinde anneyi ve hatta doğumdan sonra bebeğin hayatını olumsuz derecede etkileyecek sonuçları gösteren testleri çok ciddiye almamız gerekir.

Toxoplasmosis yada türkçe adıyla Toksoplazmoz, Toxoplasma gondii adındaki tek hücreli parazitlerin sebebiyet verdiği enfeksiyonlar sonucunda oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Yapısal olarak HIV virüsüne benzer ve ilk hedef aldığı bölge sinir sistemidir. Semptomları eklem, kas ve lenflerde oluşan enflamasyonlar ve şiddetli ağrılar ve kistler, halsizlik ve gribal enfeksiyonlarda yaşananlara benzer ateş ve üst solunum yolları rahatsızlıklarıdır. Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar, lenfoma, kemoterapi ve AIDS hastlarında bu bulaşıcı hastalık daha ağır bir şekilde seyredip direkt olarak göz ve beyinde ciddi tahribatlara ve hatta ölümlere neden olabilir. Anne rahminde bu hastalık direkt be­beğin merkezi sinir sisteminde etki gösterip şiddetli iltihaplanma ve doku ölümüne sebebiyet verir. Beyindeki farklı değişimlere bağlı olarak mikrosefali, makrosefali yada hidrosefaliye, gözlerdeki tabaka iltihapları gözlemlenebilir. Şiddetli seyreden hastalıkta ise bebek genellikle ya­şamının ilk ayında yitirilir. Bu hastalık sonucunda hayatta kalan bebeklerde ise ileri derecede zekâ geriliği, sakatlık, kısmi körlük ve beyin-kas koordinasyonu bozuklukları görü­lür. Toxoplasma testi, hastalık düşük ve erken doğumlara sebebiyet verebildiği için gebeliğin ilk 20 haftasında yapılması zorunlu bir testtir, test sonucunda toxoplasması yüksek çıkan gebelerin gebeliği sonlandırılabilir.

                              Peki bu hastalık nasıl bulaşır?

 Toxoplasma gondii kedi ve diğer kedigil­lerde yaşayan bir parazittir, Kedinin ba­ğırsak epitel hücrelerinde etkin evredeyken ürer ve dönüşüme uğrayarak küçük kist şeklini alır. Bu küçük kistler dışkıyla kedi ba­ğırsağından dışarı 
atılır. Dış ortamdaki hava koşullarına bağlı olarak 1 gün ila 1 hafta içinde olgunlaşır. Her bir küçük kist kendi içinde dört yeni parazite dönüşür. Etraftaki canlıların bu parazitleri yemesi duru­munda, parazitler o canlının dokularında çoğalarak tüm vücuduna yayılır. Bu parazitlerin nerede olacaklarını tahmin edemediğinizden mümkün oldukça kedi ve köpeklerden uzak durmanız, evinizde hayvan besliyorsanız dışardaki hayvanlarla temasını kesmeniz ve en önemlisi kuru mama ve evde pişirilen yiyecekler haricinde özellikle çiğ et tüketmemesine dikkat etmeniz gerekmektedir.

Biology Letters adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, uzmanlar toksoplazma gondii adı verilen parazit ile yetişkinlerde ortaya çıkan beyin kanseri arasında ‘güçlü bir bağlantı’ olduğunu belirledi. Söz konusu parazitin bulaşması, hastalığa yakalanma riskini ikiye katlıyor.

Bilim adamları, 37 ülkeden topladıkları verileri Fransa-Montpellier’deki CNRS araştırma enstitüsünde, Frederic Thomas liderliğinde inceleyen uluslararası bir ekip, kedilerden alınan parazitin daha ciddi sonuçları olabildiğini belirlemiştir. Araştırmaya göre diğer faktörler devre dışı bırakıldığı zaman, toksoplazma enfeksiyonuna yakalananların beyinlerinde kanserli tümör oluşması riski 1,8 kat artıyor! 


Uzmanlar çalışmalarının kansere parazitin yol açtığını kanıtlamadığını ancak tek hücreli parazitin hücreleri bu yönde uyarabildiğini gösterdiğini söylemektedir. Toksoplazma gondii üzerinde daha önce yapılan bazı çalışmalar da parazitin insanlarda nörolojik bozukluklara, şizofreniye yol açabildiğini göstermiştir. Columbia Üniversitesi'nin psikiyatri ve epidemiyoloji bölümlerinde öğretim üyesi olarak görev yapan Alan S. Brown, ana rahminde bu parazite maruz kalanlar için şizofreniye yakalanma riskinin 2,6 kat fazla olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca Brown, hamileliği sırasında gribe yakalanan annelerin çocuklarının, şizofreniye yakalanma olasılığının da üç kat arttığını açıkladı.

Mümkün olduğu kadar çocuklarınızı sağlık geçmişini bilmediğiniz hayvanlardan uzak tutun, sadece çocukları değil kanser hastalarını, kemoterapi görmüş hastaları ya da bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin tümünü bu büyük tehlike hakkında uyarın... Satın almış olduğunuz gıdaları buzdolaplarına yerleştirmeden dezenfekte ediniz, etleri çok iyi pişiriniz, mümkün olduğu kadar dışardan kıyma ya da işlenmiş et almayınız.

Derleyen: Cherie Canel 

Kaynak:
American Pregnancy Association, Biology Letters Magazine, kanser.com, TUBITAK - Possible role of toxoplasmosis in patients with first-episode schizophrenia, National Geographic Türkiye, Washington Post.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

En değerli konuk yazarım: Oğlum Alper 1. sınıf tecrübesini yazıyor

Oğlum Alper bu sene anasınıfına başlayacakken son anda bir değerlendirmeyle 64 aylık ilkokul 1. sınıfa başlamıştı. Acısıyla tatlısıyla bir okul senesini 2 hafta sonra bitiriyor. Bildiğiniz gibi ben konuk yazarlara yer vermeyi çok seviyorum çünkü Hassas Anne'nin sadece benim yazdığım bir yer olmasını kesinlikle istemiyorum. Başka insanların deneyimleri benim için çok değerli. Bugün de 19 Mayıs'ta 6 olan oğlum Alper'den Hassas Anne'ye konuk yazar olmasını ve bana 1. sınıfı anlatan bir yazı yazmasını istedim. 1. sınıfta neler yaşadığını anlat dedim. 10 dakika odasına kapandı ve sonra bu kağıdı getirdi. Ben çok beğendim.  Sanırım yazılarının devamı gelecek. Çocuklarımızın bakış açısını görmek iyi olacak.


İşte Alper Kumkale'nin ilk Hassas Anne yazısı:

1. sınıfta çok iyi geçirdim.
Matematik yaptık.
Flüt hoşuma gitti.
Bölmede zorlandım.
Alfabenin harflerini öğrendim.
1. sınıfa gittiğim içim çok muluyum.
Arkadaşlarımla gezilere gittim.
Yeni arkadaşlar edindim.

Mehmet Alper Kumkale








Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sizin favoriniz var mı? Çok çocuklu annelere zor bir soru

Geçen gün bir arkadaşıma benim çocukların fotoğraflarını gösteriyordum,

Şu soruyu sordu bana: " Doğruyu söyle, favorin var mı? Hangisini daha çok seviyorsun?"

Şu cevabı verdim: "Hayır favorim yok, hepsini aynı şekilde seviyorum ne eksik ne fazla. Ama kızlarımın birine karşı biraz daha toleranslıyım çünkü o çok küçük doğmuştu (1878 gr) ve onun o küçücük görüntüsü aklıma geliyor bazen. " Bir de tabii o biraz daha zor bir çocuk olduğu için çoğu zaman daha sabırlı olmak gerekiyor.

Bazen eşim bana kızıyor o kızıma karşı gereğinden fazla sabırlı olduğum için ama ben de ona hatırlatıyorum ben hepsine aynı şekilde davranıyorum hepsinin her istediğini yapmaya ve onları mutlu etmeye çalışıyorum. Sadece o biraz daha zor mutlu oluyor. Tabii ki şımartma düzeyinde değil bu çabam.

Çok çocuklu ailelerde dengeyi kurmak zorlayıcı oluyor. Her çocuğun istekleri, ihtiyaçları ve mesaisi farklı oluyor. Annelerin de aklında hep adil olma düşüncesi var. Zamanı, sevgiyi, öpücükleri, sarılmaları ve "seni seviyorum"ları adil dağıtmak mümkün mü? Ya da gerekli mi? 


İkinci çocuğu düşünenlerin aklına şu soru düşer: " Acaba ikinci çocuğumu ilki kadar çok sevebilecek miyim?"


İnanın seviyorsunuz, "Aman Allah'ım daha çok sevemem" derken sanki insanın kalbi büyüyor ve seviyorsunuz. Sonra da başlıyor bir eşit davranma sevdası. Ben annelerin gücüne çok inanıyorum ve istisnalar dışında çoğu annenin bu dengeyi çok güzel kurduğuna inanıyorum. 

Ben çocuklarıma çok fazla sevgi gösteriyorum, çok sarılırım, öperim, sıkarım devamlı sevdiğimi söylerim. Alper'den sonra kızlar da ailemize katılınca aynen devam ettim. Aman Alper kıskanır onun yanında kızları sevmeyeceğim gibi bir düşüncem olmadı. Zaten Alper 1,5 yaşındaydı benim çocuklarımı sevmemin normal olduğunu bilerek ve görerek büyüdü. Kıskançlıkla ilgili pek bir sorunumuz olmadı. Oyuncak paylaşımı ile ilgili daha çok oldu tabii...
Sizin favoriniz var mı? ikinci üçüncü çocuklarınızı da ilki kadar sevebildiniz mi? Zamanınızı, sevginizi ve ilginizi eşit şekilde dağıtabiliyor musunuz? Bazen bu konuda çok zorlandığınızı hissediyor musunuz?





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

Bireysel Emeklilik sistemi annelere neler kazandırabilir?

Geleceğinize yatırım yapıyor musunuz? 
Günlük koşuşturma içinde unutuyoruz veya çoğu zaman paramız yetmiyor. Duymuşsunuzdur artık ev hanımları bile devletin sunduğu bireysel emeklilik sisteminden yararlanabiliyor. 100 lira bile koysanız 25 lira da devlet koyuyor. Şu anda hiçbirşey bu kadar güzel bir getiri sağlamıyor. Birkaç farklı hesapta da bunu yapabiliyorsunuz. 56 yaşına kadar 10 sene boyunca bozmazsanız çok güzel bir toplu para biriktirebilirsiniz. Farklı hesaplarda ayrı ayrı biriktirirseniz zorda kalıp birini bozsanız bile diğerleri bozulmadan birikir.

100 lira bile koysanız kenara bu yıllar içinde size büyük bir getiri sağlar. Nasıl 100 lira arttıracağım demeyin, nelere gereksiz para vermiyoruz? Yeri geliyor bir büyük bardak kahveye 7 lira, bir yemeğe 15-20 lira veriyoruz. Fazladan bir ayakkabı almayıp bu parayı kenara koyabilirsiniz.

Yapabilenler için bu büyük bir fırsat. Yapmaya başladıktan sonra da çalıştığınız bankayı zaman zaman arayıp devlet katkısı düzgün bir şekilde yatıyor mu diye kontrol etmeyi ihmal etmeyin. T.C. Hazine Müsteşarlığı bu konuda sıkça sorulan soruları sitesinde cevaplamış.
Hassas Anneler siz bireysel emeklilik hakkında ne düşünüyorsunuz? Yapmaya başladınız mı? Sizce buraya yatırmak için nerelerden tasarruf yapabiliriz? Mesela 100 lira ile başlasak bu 100 TL yi nasıl arttırabiliriz?







Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

25 Mayıs 2013 Cumartesi

İkiz bebeklerini bekleyen Hassas Anne adayımız Emine Melek'in hamilelik macerası- 2





Meleklerime...

Annesinin güzelleri size sahip olacağımı öğrendiğim günden beri ne saatler geçiyor ne de günler hep kalbim pırpır hep heyecanlıyım. Aylardır sadece sizi kucağıma alıp koklayacağım anın hayalini kuruyorum evdeki takvimlerde 29 Ağustos'un kalp içine alınmadığı takvim yok her geçen gün hedefimize, zaferimize daha çok yakınlaşıyoruz ben sabrediyorum siz büyüyosunuz. Çalışırken 24 saat gözümün önünde olan ultrason cihazı hiç bu kadar önem kazanmamıştı benim için. Kontrole giderken en güzel kıyafetimi giyiyorum bazen saçlarıma fön bile çektiriyorum sizinle buluşmak için hazırlanıyorum. 


                                           


Artık 23. haftamızı bitirdik çoğu gitti azı kaldı 3 ay kadar vaktimiz var, odanızı hazırladık ufak tefek eksiklerimiz kaldı sadece o minnacık patiklerinizi tulumlarınızı her gün seviyorum içini dolduracağınız günlerin hayalini kuruyorum. Anneanneniz "ohooo gün gelicek onlar da kendi çocuklarına gösterecek bu kıyafetleri" diyor bilmem ki gelir mi o günler. Odanızdaki rafta bulunan oyuncakların tamamı benim çocukluk oyuncaklarım o da bi gerçek tabii. Şimdi ne kadar sabırsızlansak da zaman aslında çabucak geçiyor. Siz gelince her şey değişecek biliyorum siz bizim şansımız, rengimiz, bereketimizsiniz. Biz artık sadece SİZİ BEKLİYORUZ…
Emine Melek






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

24 Mayıs 2013 Cuma

Boşuna 26,700 kişiyle paylaşmamışım Esin kızımın kızıl hastalığından bir garip olan dilini!

  • Hassas Annemiz Filiz:
    • size bir teşekkür borçluyum.. dün çocuğunuzun dilinin resmini gördükten sonra emin oldum ki benim oğlumda da aynı virüs bulaşmış ki sizin yazınızı görmeden bir gün önce doktora gittik. Güneş alerjisi olmuş dedi doktor. Ama sabah yazınızı okuyunca başka doktora gittik..10 gün antibiyotik tedavisi..sanırım kreşte birinden bulaştı.öğretmenimizden bütün çocukların dillerini kontrol etmelerini istedim..iki çocukta daha çıktı.Ailelerini uyardık.Size teşekkür borcu olanlar arttı yani haberleri olmadan:) teşekkürler..teşekkürler..Tüm çocuklara Allah şifalar versin.

  • 2 seconds ago
    Hassas Anne
    • geçmiş olsun. Ne olduğunu öğrenmenize çok sevindim. O kadar mutlu oldum ki bir faydam olduğu için gözlerim doldu. Acil şifalar dilerim. Tedavi olmayan Beta kalmasın diye tüm çabam çünkü çok sorun olabiliyor. İyi iyi boşuna dilini 26000 kişiyle paylaşmadım Esin kızımın. İlerde kızarsa bu mesajı gösteririm. Sevgiler









      Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

      Ana Sayfaya Dönün  

Çocuğum çok hırçın, ona nasıl davranmalıyız?

Hassas Annemiz:

Merhaba benim size bir sorum olacaktı benim 11 aylık oğlum var Haziran'da 1 yasına girecek. Sorunumuz oğlum çok hırçın onu sevmek isteyenlere vuruyor sinirlendiğinde bana da vuruyor arada bir kendine de vuruyor bunu durumu ona nasıl unutturabilirim? Hayır diye kızdığımda daha da çok vuruyor sevgiyle yaklaştığımda yine aynısını yapıyor bu durum beni çok üzüyor... Ne yapmak gerek lütfen bilgi verir misiniz?

Cevabım:

Büyük bir ihtimalle henüz kendini konuşarak ifade edemediği için hırçın davranıyordur. Bu yaşta bu sorun çok yaşanıyor. Bunun üstesinden gelmek için yapabileceğin en önemli şey onun dil gelişimini desteklemek. Ona karşı her zaman sakin, kararlı ve tutarlı ol. Yemek ve uyku saatlerini düzenle hep aynı saatlerde uyusun ve yemek yesin. Çocuklar düzen ve rutin ile huzur bulurlar ve kendilerini güvende hissederler. Şu yazılarımı bir oku okumadıysan canım yararlı bilgiler var. Bazıları için seninkinin yaşı küçük ama sen ana kuralları uygulamaya çalış faydasını göreceksin.

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/02/cocuklarn-dil-gelisimi-icin-ne.html

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/02/iki-yas-sendromu-nedir.html

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/02/ilkokula-ve-krese-sorunsuz-baslamann.html

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/01/sevdiginizi-gosterin.html

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/01/bebeginizin-gelisimi-icin-bugun-neler.html

http://www.hassasanne.blogspot.com/2013/01/tutarl-rol-model-olmak-cok-onemli.html

Çok okunacak şey oldu ama zamanın oldukça okursun. özellikle sevdiğinizi gösterin yazısını mutlaka uygula. İyi davrandığı zaman ona çok sevgini göster. Hırçın ve kötü davranırsa üstüne düşme. Kolay gelsin. Üzülme arada sırada öyle anne çocuk arasında zor zamanlar olabilir. Biraz beraber aktivite yapma, güzel kaliteli zaman geçirme ve sevgiyi yoğun gösterme ile çözülemeyecek hiçbir şey yok. Sevgiler.






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

23 Mayıs 2013 Perşembe

Hassas Anne Sitemizin kuralları

Sevgili Hassas Anneler,
Sayımız 52000 oldu ve biliyorsunuz bütün mesajlara cevap yazmaya çalışıyorum. Tek başıma olduğum için yetişmek zor oluyor, sizleri de kırmak ve cevapsız bırakmak istemiyorum. Önceliğim her zaman 3 çocuğum , sizin de öyle olsun. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Ama bazı kurallara lütfen uyalım yoksa cevap yazamamaya başlıyacağım. Çünkü bazen mesajlara cevap yazmaktan yazı yazamıyorum ve faydam azalıyor. Cevap yazdığımda sadece bir kişi faydalanıyor ama bilgi veren bir yazı yazdığımda binlerce kişi faydalanıyor. Lütfen aşağıdaki kurallara dikkat edelim. Bunlar size daha faydalı olmamı sağlayacak.

1. Bana soru sormak istiyorsanız lütfen özel mesaj atın. Yorum olarak yazmayın. Yorumları takip edemeyebilirim. Özellikle de yorum olarak soru yazılıp, 2 dakika sonra "cevap?" "cevap vermediniz" gibi şeyler yazılınca olmuyor. Yüzlerce yorumu her an takip etmem mümkün değil. Cevap istiyorsanız lütfen mesaj atın.

2. Lütfen bana mesaj yazmadan önce yazdığım yazılara bir göz atın belki aradığınız cevapları orada bulabilirsiniz. Ben de çoğu mesaja cevap olarak yazılarımı gönderiyorum çünkü o konuya değinmiş oluyorum.

3. Bir yazıya yorum yazmadan önce lütfen yazıyı dikkatlice okuyun. Bazen yorumda sorulan sorunun cevabı zaten yazıda oluyor. yorumlara da bir göz gezdirin lütfen.Bir şey cevaplıyorum yorumda sonra yine aynı soru soruluyor. Bunlar hep zaman kaybı oluyor.

4.  Mesajlarınızı genellikle aynı gün cevaplıyorum ama özel durumlarda cevap almanız 5-6 gün de sürebilir. Lütfen sabırlı olunuz. Pek çok sitede sorularınız cevaplanmıyor.

5. Bugün yaşadım çok şaşırdım. Bana mesaj atan birine cevap yazdım ve "lütfen gönderi yapmayınız" diye bir cevap geldi. Size yazmamı istemiyorsanız lütfen bana mesaj yazmayınız.

6. Siteye yorum yazdığınızda lütfen diğer insanlara ve bana saygılı olunuz. Hakaret içeren ve karşısındaki insanı üzmeye çalışan yorumlar hemen silinecektir. Burada insanların kendini iyi hissetmesini istiyorum. Olumlu olalım. Burada seviyeli ve mutlu bir ortamı sürdürmeye çalışıyorum. Bunun bozulmasına izin vermem.

7.  Benim ne yazıp yazamayacağıma lütfen müdahale etmeyiniz. Hatırlatıyorum burası benim kişisel blogum, kendimi ifade etmek ve sesimi duyurmak için açtım. İçeriğine ben karar veririm çünkü emeğini ben veriyorum. Bunu takdir etmenizi umuyorum. Lütfen siz de kendi blogunuzu açın ve ne isterseniz onu yazın. Ben sizin bu hakkınızı destekliyorum.

8. Reklam veya tanıtım içeren yorumları siliyorum. Israrla devam ederseniz siteye girişinizi engelliyorum. Lütfen buraya iletişim kurmak için girin binlerce kişiye reklam yapmak için değil. Emeğime saygılı olun. Sitemizde sponsorluk, reklam ve kampanya yapmanın belli kuralları vardır. Hassas annelere bir fayda sağlamadan yorum yazarak bir firmanın reklam yazmasını istemiyorum. Hassas Annelerimizin zamanını alacaklarsa firmalar çekilişle hediye veya indirim vermeleri gerektiğini bilmeliler.

9. Bilimden uzak ve genel tıbba aykırı kulaktan dolma ve burayı okuyan annelerin bebeklerine ve çocuklarına zararlı olabilecek yorumları siliyorum. Bir anne onu okuyup uygulasa ve bunun sonucunda bir bebek zarar görse ben bundan rahatsızlık duyarım.

10. Belli bir markayı veya insanı kötüleyen yorum yazmayın lütfen bunun yasal yükümlülüğü olabilir. Ben bu yasal sorunlarla uğraşmak istemiyorum. faydalı olayım derken aileme zarar gelmesi riskini alamam. İnternette yazılan her yorum ve yazı okunabilir ve bunun yazsal yükümlülüğü vardır bunu unutmayın. Siz de internette birşey yazarken ona göre davranın.

Lütfen bana bozulmayın. Bunlar Hassas Anne sitemizin güzel ve problemsiz yürümesi ve faydalı olması için çok önemli. Sizleri çok seviyorum. Her zaman katılımınızı bekliyorum.





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Yenidoğanın merak edilen 15 özelliği-Hamile eğitmeni ve emzirme danışmanı Esra Ertuğrul Hassas Anneler için çok merak edilen soruları cevaplıyor


Yeni anne mi oldunuz? Bebeğinizdeki tepkilerin neden kaynakladığını mı merak ediyorsunuz? Ya da vücudundaki hangi değişiklerin ne zaman olacağını mı? Bunlardan daha fazlasını merak ediyorsanız, sizler için hazırladığımız yeni doğan bebeğinizle ilgili merak ettikleriniz:


1-Bebeğimdeki kırmızı döküntüler normal mi? 

Evet, hayatın ilk günlerinde birçok bebeğin gövdesinde ve yüzünde kızarık alanlar ve bunların üzerinde hafif sarımsı renkte sivilceye benzeyen deri döküntüleri olur. Tamamen fizyolojik olan bu döküntülere "Toksik eritem" adı verilir. Buradaki "Toksik" sözcüğünden korkmayın. Tamamen sağlıklı bebeklerde görülen ve kendiliğinden, bir kaç gün içinde düzelen bir döküntüdür.


2-Bebeğimin göğüslerindeki şişlikler normal mi? 

Evet, özellikle anne karnında normalden uzun süre kalan bebeklerde meme dokusunun çok irileşmiş olduğu görülür. Hatta eğer biraz sıkılırsa meme ucundan süt bile gelebilir. (ama siz sıkmayın) Halk arasında buna "Cadı sütü" diyenler vardır. Bu normal bir durum olup, kendiliğinden düzelir. 


3- Bebeğimin sırtında ve kalçasındaki morluklar normal mi? 

Evet, özellikle bebeğinizin poposunda, kuyruk sokumunda ve bel bölgesinde mor renk değişiklikleri de normal cilt bulgularıdır. Bunlara "Mongol lekesi" adı verilir. "Mongol" sözcüğü de sizi korkutmasın, tamamen normal bir bulgudur. Nadiren karında, kol ve bacaklarda da olabilir. Bebek 1 yaşına geldiğinde çoğu kaybolur. 


4-Bebeğimin sık sık irkilmesi normal mi? 

Evet, şimdi kendinizi düşünün, kanepede uzanmış şekerleme yapıyorsunuz. Tam içiniz geçmişken birden bacağınızda ya da kolunuzda bir irkilme ya da sıçrama olur, televizyonun kumandası ya da okuduğunuz gazete elinizden yere düşer. İşte bu duruma "Uyku miyoklonisi" deniyor. Beynin uykuya geçtiği sırada vücut üzerindeki kontrolün kalkmasıyla oluşan fizyolojik bir durum… Bebeklerde ise zaten beyin vücut hareketleri üzerinde çok etkili olmadığı için uyku miyoklonisi sık olur. Hatta uyku sırasında ani bir sıçrama ile bebek ağlamaya başlar. Bazı anneler çok endişelenirler ama gayet normal bir durumdur. 


5-Bebeğimin doyduğunu nasıl anlarım? 

Bunun net bir ölçüsü yoktur. Bebeğiniz kendi dilinde emme tarzını ve gücünü değiştirerek "Ben doydum" mesajını size verir. Bebeğinizin beslenmesini saate bakarak düzenlemeye çalışmanız, beslenme sorunlarıyla karşılaşmanıza sebep olur. Annelik içgüdülerinize güvenin, bebeğinizi "acıkınca" besleyin, emzirme süreniz de "doyana kadar" olsun. Kendinizi ve bebeğinizi ille de bir düzene uymaya zorunlu hissetmeyin, rahat ve biraz da gamsız olun. Göreceksiniz ki "bebekçe" dilini çözecek ve bebeğinizle gayet rahat konuşuyor olacaksınız. Ama bebeğiniz prematüre doğmuşsa ya da herhangi bir sağlık sorunu varsa doktorunuzla bu konuyu konuşmanız ve beslenme düzenini birlikte belirlemeniz gerekir. 


6-Kafası vücuduna göre büyük olur mu? 

Anne karnındayken beyin büyümesi gövdeye göre çok daha hızlıdır, doğumdan sonra yavaşlar. Yani yeni doğanlarda beyin büyümesinin büyük kısmı tamamlanmıştır. Sağlıklı bebeklerde tüm vücudun dörtte biri baştır, erişkinlerde ise bu oran sekizde bire iner.


7- Uyku düzeni nasıl oluşturulur? 

Hayatın ilk haftalarında bebekler günün büyük kısmını uykuda geçirirler. Gece ve gündüzün farkında da olmazlar. Gündüz vakti uyanıkken bebeğinizle bol bol konuşun, minik oyunlar oynayın. Gece uyanıkken de sakin ve sessiz şekilde sadece besleyin, olabildiğince az çevresel uyaran verin. Gece uykuya düzenli ve rahat geçiş için de "uyku rutini" oluşturun. Yani her gece hep aynı saatte sadece o saate özel pijamalarını giydirin, sadece o saate özel bir ninni söyleyin ve sakin bir şekilde yatağına yatırıp sessizce yanından ayrılın. Unutmayın ki uyku sorunu olan bebekler hep endişeli ve huzursuz annelerin bebekleridir. Özellikle çalışan anne ve babalar bazen dönüşümlü olarak bebeğe bakarlar, endişeli annenin baktığı gece bebek de huzursuz ve uykusuzken, gamsız babanın baktığı gece hem baba hem de bebek sabaha kadar mışıl mışıl uyurlar. Bebeğinizin ilk aylarında uyumasını engelleyen şiddetli kolik ağrıları olabilir. Henüz bu kolik ağrılarının bilinen mucizevi bir ilacı yoktur. Kullanılan bitkisel kökenli şuruplar ve "gaz giderici" damlaların işe yarama olasılığı çok düşüktür. Doktorunuz bebeğinizin sağlıklı olduğunu söylüyorsa sizin yapacağınız en etkili davranış "gamsız olmak" olacaktır. 


8- Göbek bağı temizliğini nasıl yapabilirim? 

Birçok hastane bebek taburcu olurken size bir reçete verir ve üzerinde de göbek bakımı için %70 etil alkol yazar. Çok eski yıllarda göbek tozu denen antiseptik tozlar, amerikan tendürdiyotu da denen ve toksik cıva bileşenleri içeren rengi de deriden çok zor çıkan mersol, daha yakın zamanda da betadin kullanmak moda olmuştu. Son yılların modası da etil alkol… Aslında hiçbir özel bakım yapılmazsa bile rutin temizlik kurallarına uyulduğu sürece göbek kendiliğinden 7–10 gün içinde kurur ve düşer. Ama ille de bir bakım yapacaksanız en iyisi etil alkol sürerek kurumasını hızlandırmanızdır. Özellikle sıcak yaz günlerinde, “Göbeği düşene kadar bebeğinizi yıkamayın.” önerilerini duyarsınız. Kendinizi bebeğinizin yerine koyun, boşuna eziyet etmeyin ve yıkayın. Her banyo sonrasında da göbek kordonu daha çabuk kurusun diye etil alkol sürün.

9-Yeni doğan bebeğimin oda sıcaklığı nasıl olmalı? 

Yeni doğanın bulunduğu oda serin ve ferah olmalı. Sıcaklığın 20 – 22 derece olması yeterli. Aşırı sıcak çevre ve aşırı giysiler bebekler için tehlikeli. Ani bebek ölümünde rol oynayan faktörlerden birisi de aşırı sıcak çevredir. Kışın dışarıda kar yağarken çok sıcak evin içinde şort ve fanila ile dolaşmak nasıl anormalse yazın da çok sıcak havalarda klima ile soğutulmuş evde ürpererek dolaşmak da anormaldir. Çocuk ve erişkinler için ideal çevre sıcaklığı 20 – 22 derece arasındadır. 


10- İlk banyo ne zaman yaptırılmalı? 

Doğum odasında banyo yaptırılması doğru değil. Bebeğin yıkanmadan en doğal hali ile annesi ile ten temasının sağlanması ve olabildiğince çabuk anne memesine tutturulması anne sütünün bollaşması ve bebeğin kolostrum denen ve adeta ilk sağlık sigortası olan sütü alabilmesi açısından çok önemli. Doğumdan saatler sonra anne bebek iletişimi sağlandıktan sonra ilk banyo yaptırılabilir. Daha sonra da her gün bir kez banyo yapılabilir. Her banyoda ille de sabun ve şampuan kullanmak zorunda değiliz. Sadece bebeğinizin üzerinden bol bol ılık su akıtmanız bile rahatlaması için yeterli olur.


11- Neden şaşı bakıyor? 

Bebekler ilk aylarda hem çok net göremedikleri hem de göz kaslarını çalıştıran sinirler tam organize olmadığı için bazen şaşı bakabilirler. Bu durum normaldir. Ama 3. aydan itibaren şaşılık düzelmiyorsa bir göz doktorunun görmesi yerinde olur. 3. ayı geçmiş bebeğiniz hala şaşı ise hemen paniğe kapılmayın, büyük olasılıkla "yalancı şaşılık" dediğimiz ve normal olan bir durum vardır ama bunu teyit etmek için göz muayenesi yaptırmalısınız.


12- Beni görüyor mu?

Bebekler ilk günlerinde kendilerine yakın nesneleri gölgeler halinde seçebilirler. Bazı fizyoloji çalışmalarında bebeklerin ilk günlerinde erişkinin 1/20'si kadar görebildikleri 3–4 aylık olunca da erişkinler kadar net görebildikleri hesaplanmıştır.


13-Neden elleri sürekli yumruk biçiminde? 

Ellerin yumruk biçiminde olması da bebeklerin farkında olmadan yaptıkları bir hareket… Bir kaç ay içinde ellerini kullanmaya başlayınca bu durum sona erer. İlk aylarda yakalama refleksi ile avuç içine gelen her şeyi sıkıca kavrarlar. 


14-Beni ne zaman duymaya başlar? 

Bebeklerin anne karnında bile işitebildikleri biliniyor. Bu nedenle hamileyken bebeğinizle bol bol konuşun. Konuşmanızı melodik tarzda yaparsanız sizi çok daha dikkatle dinlediğini göreceksiniz. 


15- Neden bacaklarını karnına çekip uyuyor?

Bebekler daima büzülerek kolları ve bacaklarını toplayarak yatma eğilimindedirler. Tıpkı anne karnındaki pozisyon gibi… Bu hareket de beynin olgunlaşması ile kaybolur.


Esra ERTUĞRUL
Hamile Eğitmeni ve Emzirme Danışmanı





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

Bir imza ile özel gereksinimli çocuklara eğitim imkanı sağlayabilirsiniz


Devletin karşıladığı özel eğitim hakkı haftalık 8 saatten 30 saate çıkarılsın!

Bu kampanya çok önemli. Çünkü farklı gelişen çocuklarla, doğal gelişim gösteren çocuklar arasında ciddi bir eşitsizlik söz konusu. Bir çocuk devlet okullarında haftada 30 saat ücretsiz ders görüyorken, özel eğitim gereksinimli bir çocuk haftada 2 saat ücretsiz ders alma hakkına sahip. Bu durum insan hakları, çocuk hakları, eğitimde eşitlik ve eğitimin temel ilkelerine ters düşmektedir. Bu nedenle özel gereksinimli çocukların ders desteği sayısı arttırılmalıdır.

https://www.change.org/tr/kampanyalar/milli-eğitim-bakanı-nabi-avcı-devletin-karşıladığı-özel-eğitim-hakkı-haftalık-8-saatten-30-saate-çıkarılsın

Hassas Anneler, www.aylinanne.com sitesinin sahibi Aylin Anne'nin paylaştığı bu kampanyaya lütfen destek verelim. Özel gereksinimli çocuklar bence hepimizin çocukları. Unutmayalım onlar bize de emanet. Bizim çocuklarımız nasıl devletten 30 saat ücretsiz eğitim alabiliyorsa, bu çocuklar da kendilerine göre düzenlenmiş eğitim alma hakkına sahipler. Lütfen imzalayalım.  Bir imzadan ne olur demeyin, kendinizi ve söz hakkınızı önemseyin. Dünyayı değiştirme gücüne sahipsiniz Hassas Anneler. Haydi bakalım tüm Hassas Anneleri imzalamaya davet ediyorum. Şimdiden teşekkür ediyorum bu özel çocukların ve özel annelerinin adına.




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

21 Mayıs 2013 Salı

Anneler bilirmiş demek ki...

                               
                                 Nedir bu Esin'in dilinin hali?


Dün kızların anaokulundan aradılar ve Esin'in çok durgun olduğunu, yemeklerini yemediğini ve dudaklarının şişmeye başladığını söylediler. Babaları hemen ikisini de aldı ve eve getirdi. Esin 'in dudakları şişmiş ve yara gibi olmuştu. Hastalıkta ilk yaptığım şeyi yaptım ve Esin'e "dilini çıkar bakalım kızım" dedim. Çocukların dili bize çok şey anlatıyor. Beta veya boğaz enfeksiyonlarında genellikle çilek gibi görünüyor dilleri. Ama bu sefer Esin dilini çıkardığında gördüğüm görüntü beni bile şok etti. Resme baktığınızda neden bahsettiğimi anladınız sanırım. Ben de Esin'i alıp doktora götürdüm. Doktor da şaşırdı. Doktorumuza bu Beta dedim. Okula başladığımızdan beri o kadar çok Beta boğaz enfeksiyonu olduk ki artık bir doktor gibi anlıyorum. 

        Çok okuyan mı yoksa 3 çocuğu okula giden mi çok bilirmiş?


Doktorumuz ısrarla "yok Beta olsa ateş olurdu ve daha hasta görünürdü" dedi. Esin hop hop oynarken "bu mu hasta?" diye şaşırdı. Ben de "Benim çocukların bağışıklıkları iyi, hastalıkları hafif atlatıyorlar ve pek ateşleri çıkmaz" dedim. Neyse ki ısrarımla Beta testi yaptırdık. Beta testi yaptırırken mutlaka hem 30 dakikada sonuçlanan kısa testi hem de 2 günde sonuçlanan uzun kültür testini yaptırmak gerekiyor. Bu sefer de dahil olmak üzere bizde 4 defa kısa testte negatif çıktı ama uzun testte Beta'nın pozitif olduğu anlaşıldı. Esin Beta pozitif ve tabii bu dil de betadan sonra gelen kızıl hastalığının döküntüleri!!! Doktor önce el-ayak-ağız hastalığı diye ağızda yaralara ve el ve ayaklarda döküntülere yol açan bulaşıcı bir hastalık zannetti ama meğerse kızılmış. 

Yarın depo penisilin iğnesi olmaya gidiyoruz. Betayı mutlaka 1 defa vurulan depo penisilin iğnesi veya 10 gün kullanılan antibiyotikle tedavi etmek gerekiyor yoksa ilerde kalp romatizmasına ve önemli komplikasyonlara neden olabiliyor. Çok moral bozucu ve tabii Sevinç'e de test yaptıracağım çünkü o da ishal olmuş. Allah'ım çocuklar hasta olmasın. Geçici neyse ki ama çocuk sayısı 3 olunca tek tek hepsi hastalanıyor ve evin hastalık hali çok uzun sürüyor. 

Beta mikrobu ve kızıl hastalığı nedir?

Geç teşhis edildiği ve tedavi edilmediği durumlarda önemli sağlık sorunlarına yol açtığı bilinen kızıl hastalığının, son aylarda özellikle çocuklar arasında ciddi artış gösterdiği belirtiliyor.

Kızıl, A grubu beta streptokok isimli mikroplara bağlı olarak oluşan bir enfeksiyon hastalığı olarak tanımlanıyor. Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu, “çocukların yaklaşık yüzde 10’u bu bakteriyi taşıyor” diyor. Hastalık,
kreş ve okul çocuklarında mevsimsel salgınlar yapıyor. Öksürük, aksırık ve damlacık enfeksiyonu şeklinde görülen hastalık, bulaşıcı özelliğiyle her yaş grubunda görülüyor.

Toplu olarak yaşanan alanlar ve okullar kızıl hastalığının sık görüldüğü, riskli yerler kategorisine giriyor. İklim koşullarındaki farklılıklar ve havaların ani olarak soğuması da kızıl hastalığının görülme sıklığını artıran faktörler olarak dikkat çekiyor.

Beta streptokok mikrobu bulaştıktan sonra, ateş, boğaz ağrısı, bulantı ve kusma ortaya çıkıyor. Bu durumu izleyen 1-2 gün içinde, deride kırmızı leke ve çizgiler oluşuyor. Kızıl döküntüsü olarak isimlendirilen cilt bulguları, el ve parmaklarda soyulmaya neden oluyor. Dilin çilek görünümünü almasının, hastalığa teşhis konulmasını sağlayan en önemli belirtilerden olduğu vurgulanıyor. Bademciklerin üzerinin beyaz leke ve iltihapla kaplanması da kızıl hastalığının sık görülen belirtileri arasında bulunuyor.

 “Penisilin enjeksiyonu toplumun çoğunluğu için en güvenli tedavi yöntemidir”diyor Prof. Pehlivanoğlu.
 İyi ve tam tedavi edilmeyen hastaların yüzde 1-4’ünde nefrit ve kalp romatizması gelişebiliyor. Hastalığın teşhisinde boğaz kültürü ve hızlı sonuç veren Strep-A testleri, bakterinin varlığının görülmesi açısından şart. 






Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Çocukların önünde kavga etmek/tartışmak onları nasıl etkiliyor? Hassas Annemiz Şehrazad yazıyor

Bugünlerde en çok tanıklık ettiğim konulardan biri uzerine yazdim bu yazıyı umarim begenirsiniz ve isinize yarar. Konumuz çocukların önünde kavga etmek/tartışmak... "Biz kesinlikle yapmayız" demeyin çünkü oluyor insanlık hali, gün geliyor ruh eşimizle sudan sebeplerden dolayı kavga edip tartışıyoruz... Tartışmak ilişkide yanlış bir davranış olarak algılanmamalı tam aksine ilişkiyi güçlendiren, halen iki eş arasında bazı değerlerin varolduğunu, hatta ve hatta eşlerin birbirlerine olan sevgisini gösteren bir durumdur.

Kulağa komik gelebilir ama devamlı aynı fikirde mütabık olan eşlerin farkında olmadan birbirlerinden soğudukları ve aralarındaki sevgiyi ve aşkı yitirdikleri yapılan bir çok araştırmada kanıtlanmıştır. Tabi ki devamlı olmayan, yıpratıcı ve fiziksel şiddetin varolmadığı bir kavgadan bahsediyoruz. Lakin tartışmalar ne büyüklükte olursa olsun bunları çocuklarımızın önünde yapmaktan sakınmalıyız, kavga esnasında sarfedilen sözler veya en basitinden sizin o anki asabiyetiniz ve tedirginliğiniz bile görünmez bir negatif dalga şeklinde çocuklarınıza geçip o anki ruh hallerini tümüyle altüst eder. Kavga esnasında birbirinize sıfatlar takmaktan, hakaret etmekten, yüksek sesle tartışıp haklı olduğunuzu ispat etmeye çalışmaktan sakının. Problemlerinizi sorun büyümeden kavganın eşiğine gelmeden alçak sesle çözmeye çalışın. 


Çocuklarınıza taraf tutturmaya çalışmayın, inanın ki o esnada hanginizin haklı olduğu gerçekten onların umrunda değil, o an tek istedikleri şey huzursuzluğun en kısa zamanda bitip herşeyin normal haline dönmesidir. 


Sakın bebeğim daha küçük olan biteni kavrayacak yaşta değil diye de düşünmeyin çünkü insanoğlu tüm duyuları açık ve etrafta olan biteni devamlı kaydeder şekilde dünyaya gelir. Çok sıkılıp daraldığınız ve cidden kendinizi partnerinize karşı tutamayacak hale geldiğinizi hissettiğiniz anda o ortamdan kaçın ve açık havada derin derin nefes alın bu kafanızı dağıtmanızı ve olası tartışmaları engelleyecektir. Unutmayın, anne ve baba arasında yaşanan tartışmalardan çocuklar çok çabuk etkilenirler ve en küçük negatif algı bile çocuklarınızın kafasında yer eder. 

Diyelim ki tartışmadan kaçamadınız ve olay oracıkta çocuklarınızın gözü önünde patlak verdi, bu durumda onlara insanların birbiriyle tartışabildiğini ve aynı zamanda birbirlerini sevebildiklerini anlatın ve tartışmaların yıpratıcı ve kötü yanlarından çok öğretici yanlarını göstermeye çalışın. Bunun nedeni de şu; ebeveynlerinin devamlı tartıştıp kavga ettiklerine şahit olan çocuklar ilerki dönemde kendi ilişkilerinde sürekli bir korku, tedirginlik ve güvensizlik içinde olurlar ve bu da onların özel yada iş hayatlarında başarısız ilişkiler içinde olmalarına ve hiçbir problemi kendi içlerinde aşamayacak bir duruma gelmelerine sebebiyet verir.
Şehrazad




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün 

19 Mayıs 2013 Pazar

Bir anda onun sağlığı ve iyiliği dışında hiç bir şeyin önemi kalmadı


Bugün oğlumun 6 yaş doğumgünüydü. O kadar heyecanlıydı ki anlatamam. Bu sene ilkokula başladığı ve ilkokul öğrencisi olarak ilk doğumgününü kutlayacağı için bu günü haftalardır planlıyordu. Sınıf arkadaşlarıyla bahçemizde futbol ve basketbol oynayacaktı. Doğumgünü hediyesi olarak ona basketbol potası almıştık. Sabah erkenden kalktı, sanırım heyecandan pek uyuyamamıştı. Ben de 24'ü çocuk yaklaşık 55 misafiri ağırlayacak olmanin telaşındaydım. Menüde 10 çeşit yiyecek vardı ama biraz geç kalmıştım. Doğumgünü 2'de başlayacaktı. 3-4 arkadaşı biraz erken gelmişlerdi ve bahçede futbol oynuyorlardı, Alper de kaleciydi. Ben de üst katta makyajımı yapıyordum. Aynaya bakarken hazırlıkları böyle son ana bıraktığım ve Alper'in doğumgünününe kadar vereceğimi düşündüğüm kiloları veremediğim için kendime kızıyordum. O anda "düştü" diye bir çığlık duydum. Bir şeyler olduğunu anlamıştım. Cama koştum aşağıda olanları görmeye çalıştım. Derken biri "Alper" diye bağırdı. "Ama nasıl olurdu, bahçede düşebileceği bir yer yoktu, nereden düşmüştü? Ne olmuştu? Nasıldı?" Kafamda bunlar o merdivenleri nasıl indim anlatamam, şu anda bile yazarken ağlıyorum. Uçtum, kaydım , yuvarlandım, ışınlanmak istedim oğlumun yanına. Aşağıya indiğimde gördüğüm görüntüyü unutamam herhalde; Alper babasının kucağında ve kendinde değil. Birisi "bayıldı" diye bağırdı. Dayım "Doktoru ara hemen" diye bağırdı. Ben o sakin telaşsız ben değildim "oğlum, oğlum" diye inleyen perişan bir anneydim. Allahım bütün çocukları koru ne olur. 
Olay şöyle olmuş: Alper kaleciymiş ve arkadaşı sert bir şut çekmiş ağır top Alper'in karnına gelmiş, sonra hemen arkasından bir şut daha çekmiş ve yine aynı yere top gelmiş. Alper dayıma dönmüş ve ona doğru giderken "karnım ağrıyor" deyip bayılmış. Çenesi de kilitlenmiş. Tabii çimene düşmesine rağmen burnu kanamış ve dudağı patlamış. 10 saniye kendinde değilmiş. Neyse ki yakınımızdaki sağlık ocağının doktoru 3 ev yanımızda oturuyor ve komşulardan biri hemen onu aradı. Allah razı olsun doktor hanım "siz ayaklarını yukarı kaldırın ve boynuna soğuk bez koyun" demiş ve hemen yola çıkmış. Dediklerini yaptık ve hemen geldi zaten. Güneş, heyecan ve iki kere hızlıca gelen top buna neden olmuş. Tansiyonuna da baktı, normaldi ama yine de ayran içirdik ve dinlendirdik. Zaten kısa sürede kendine geldi. Doktor hanım midesi bulanırsa, ağrırsa veya kötü olursa hemen en yakın hastaneye gitmemizi söyledi. 

Alper kendine geldi ve arkadaşlarıyla çok eğlendi tabii ama ben hala kendime gelemedim. Herhalde bir haftada bunu atlatırım. İlk defa böyle bir tehlike yaşadık ve bu beni bitirdi. Ben kendimi sakin ve telaşsız bilirdim ama bu kadar ciddi durumlarda değilmişim. Çok sarsıldım. Oğluma ciddi birşey olma ihtimali, onu kaybetme ihtimali bunları düşünmek bile istemez hiçbir anne.


Akşam yatmadan önce Alper'e banyo yaptırdım ve karnının ortasının ağrıdığını söyledi. İçim rahat etmedi, iç organlarda bir zarar veya iç kanama olma ihtimali beni korkuttu ve onu acile götürdüm. Acildeki doktor emin olmak için karın bölgesine ultrasonla baktı ve çok şükür birşey yoktu. Sadece darbeden dolayı yumuşak doku hasarı olabilir dedi. İçim rahatladı ve gece 1 gibi eve döndük. Ultrasonda tek tek iç organlarını görmek Alper'in çok hoşuna gitti bu arada! Şu anda uyuyor ve durumu iyi.


                                                  
                                                                             Gün böyle başladı


                                                 
                                                                              Böyle bitti...

İnsan günlük koşuşturmacada ne kadar basit ve önemsiz şeyleri kafasına takıyor değil mi? Ben de tam öyle yaparken bir anda canımdan çok sevdiğim oğlumu kaybetme ihtimaliyle karşı karşıya kalınca nasıl da onun sağlığı ve iyiliği dışında hiçbir şeyin önemi kalmadı. Dünya durdu sanki. Anne olmak dünyanın en güzel şeyi olsa da beraberinde inanılmaz endişeler ve üzüntüler de getiriyor. İnsanın kendisine birşey olsa bu kadar etkilenmez ama konu çocuklarımız olduğunda herşey duruyor sadece o kalıyor.

 Hiçbir çocuğun hastalanmaması ve yavrularımızın kazalardan korunması dileğiyle...




Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

14 Mayıs 2013 Salı

İşte Hatice Özdemir Tülün tarafından imzalanmış Portakal Ağacı'nın en güzel yemekleri kitabını anneler günü hediyesi olarak kazanan 6 Hassas Annemiz:



Kazanan 6 Hassas Annemiz: 

Gökçen Duru Kılıç 

Güler Erdoğan Kaya

Pervin Eren

Kevser-Eren Atalay

Yıldız Terzi Alaloğlu

TC Eser Dilber Topaloğlu



Yedek Listemiz:

Ebru Selamcı 

Osman Gübe

Halime Akcan Akar

Hilal Beste Turhan



Lütfen hediye kazananlar 18 Mayıs 2013'e kadar hassasanne@yahoo.com adresine posta adresinizi ve cep telefonunuzu gönderin.



Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün  

Sebze ve meyvelerde zehirli ve çok zehirli olarak tanımlanan maddeler bulunmuş

İşte organik beslenmemiz için bir neden daha! Sağlıklı olmak için yediğimiz ve çocuklarımıza yedirdiğimiz sebze ve meyvelerde Yunanistan'da "zehirli" ve "çok zehirli" olarak tanımlanan 27 çeşit toksik ve kanserojen madde içeren kimyasala rastlanılmış. Elma örneklerinde ise ahşap korumada kullanılan bir madde bulunmuş. Kimbilir Türkiye'dekilerde neler var?

Yunanistan'da 'zehir' alarmı

Greenpeace'in Yunanistan bürosu, ülkede süpermarket ve manavlarda satılan sebze ve meyvelerde 'zehirli' ve 'çok zehirli' olarak tanımlanan maddelere rastlanıldığını açıkladı.Atina- Yunanistan'da tüketilen birçok meyve ve sebzede sınırın üzerinde kimyasal madde tespit edildiği bildirildi.


Uluslararası çevre örgütü Greenpeace'in Yunanistan bürosu, süpermarket ve manavlarda satılan elma, armut, patates, havuç, muz ve kabak gibi ürünlerde AB'de kullanımı yasak olan 27 çeşit toksik ve kanserojen madde içeren kimyasala rastlandığını açıkladı.
Greenpeace, ürünlerde tespit edilen kimyasalların sağlığa kalıcı olumsuz etkisinin bulunduğuna işaret ederek, bu kimyasalların su kaynaklarını ve hayvancılığı da tehlikeye soktuğunun altını çizdi.

Örgüt, Gıda ve Tarım Kalkınma Bakanlığına acil önlem çağrısında bulundu.

Örgütün Yunanistan resmi internet sitesinde yer alan açıklamada, incelenen ürünlerde "zehirli" ve "çok zehirli" olarak tanımlanan chlorpyrifos, etofenprox, flonicamid, indoxacarb, thiacloprid, azoxystrobin, linuron, pyridaben, captan, etofenprox ve flonicamid tespit edildiği, bazı elma örneklerinde ise ahşap korumada kullanılan bir maddeye rastlandığı belirtildi.

Tarım alanında sebze ve meyvelerde kullanılan sağlığa zararlı maddeler, ürünlerin iç kısmına da geçtiği için yıkanarak temizlenemiyor.

haber kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25442505/





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün   

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Anne Hikayeleri: İkiz bebek bekleyen Hassas Annemiz Emine Melek'in hamileliği-1




Şimdi en baştan anlatmak gerekirse; bence bebek sahibi olma duygusu kadının doğasında var. İki yaşında bir kız çocuğu oyuncak bebeğini kimseden bilgi almadan kucağında pışpışlamayı doyurmayı biliyor olması doğasından gelmez de ne olur? Benim bebeklere olan ilgim hep vardı sanırım ne kadar belli etmesem de bebek en son yapılacak şeydir diye yorumlar yapsam da mesleğe ilk çocuk servisinde bebek hemşiresi olarak başlamış olmam bir çok şeyi anlatıyor. Aslında evliliğim biraz erken oldu ama hiç keşke demedim 19 yaşında olduğum için 1.5 yıl erteledik. Sonra eşimin bebeklere yaptığı yorumlar beni çok şaşırtıyordu bu kadar hevesli olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Bir gün birlikte otururken şimdi evde bir çocuk olsaydı ev nasıl sesli olurdu hiç canımız sıkılmazdı sözleri bebek sahibi olma kararımızı netleştirdi. Genel tetkiklerimi yaptırdım folik asidime başladım. 

İki ay sonra Afyon'a anneanneciğimin yanına gidicektim reglim 4 gün gecikmişti, çantamda testim hep vardı ama hep biraz daha geçsin belki negatif çıkar hayal kırıklğına uğramiyim derken otogarda bir hışım otobüsün gelmesini beklerken test yapmaya karar verdim. Ne kadar toplu alanlardaki tuvaletleri kullanma fobim olsa da negatif çıkarsa eşime hiç bahsetmeyecektim, gittim testi yaptım. Bir çizgi ve 2 çizgi aman Allahım benim tipik ağlama krizim elimde test herkes bana bakıyor dışarı çıktım, 

"Aşkım bizim bebeğimiz olacak" dedim 

sonra çift kişilik bir ağlama krizi otogarın tam ortasında, 5 saatlik yol boyunca cep telefonumdan internetten gebelikle ilgili tüm bilgileri okuyarak geçti. 

Afyon'a indim hiç dinlenmeden anneannemlerle de paylaştım tabii ilk işim devlet hastanesine gidip beta hcg baktırmak oldu, değer 3000 çıkınca çok şaşırdım tam 5 hafta belki de daha fazla. O gün iyi bir doktor araştırıp ertesi gün kontrole gittik anneanneciğim yanımdaydı ama eşim yok diye ilk kontrolümüzde biraz buruktum.  Doktorumla uzunca konuştuk hesaplamalarımızı yaptık "5 hafta 3 günlük haydi bakalım bir de ultrasonla bakalım 5 haftalıkken görme ihtimalimiz yüksek" dedi. Uzandım bir kaç saniye sonra doktorum ultrason ekranına yaklaştı uzaklaştı tekrar yaklaştı "ikiz" dedi

"Efendim" dedim. "ikiz" dedi ahhh benim hallerimi tahmin edebiliyorsunuz, 


şok, endişe, heyecan, mutluluk, hüzün aklınıza gelen tüm duygular bir anda. 


Öyle böyle ah zaman nasıl geçer derken 21 hafta +1 günlük olduk kuzularımla bir kız bir de erkek evladım olucak İnşallah. 18. haftamda küçük bir kanamayla bizi çok korkuttular ama doktorumuzun deyimiyle şiir gibiler maşallah herşeyimiz çok iyi gidiyor sizi heyecanla bekliyoruz canım bebeklerimiz Efnan Fatma'mız ve Ediz Sami'miz bir dahaki yazımda bebeklerim için hazırladığımız odalarının fotoğraflarını sizinle paylaşacağım İnşallah.  Kocaman öpüyorum tüm Hassas Anneleri. 

Emine Melek Sarı



Ana Sayfaya Dönün