27 Temmuz 2013 Cumartesi

Anne Hikayeleri: Hassas Annemiz İrem Griswold bir hayatı paylaşmanın inceliklerini anlatıyor

Ben 3 yaşında ve 5 aylık iki kız çocuğu annesiyim. Yaklaşık 16 sene Amerika'da yaşadıktan sonra eşim ve kızımla Turkiye'ye taşındık. Taşınır taşınmaz hamile kaldım ve ikinci kızımızı da burada doğurdum. Eşim Amerika'lı, Türkiye'ye taşınma fikri ilk ondan geldi. Özellikle ilk kızımız doğduktan sonra ailemin özlemine nasıl zor dayandığımı görünce bana böyle bir teklifle geldi, ben de kabul ettim. Bu konuda ona çok minnettarım ve kendisini çok takdir ediyorum.

Eşimin yabancı olduğu için bana en sık sorulan sorulardan biri çocuklarımızı yetiştirirken kültür farklılığının nasıl bir etken olduğu. Biz evliliğimizde farklı kültürlerden geliyor olmamızı olumsuz bir etken olarak görmüyoruz. Aksine bize göre bu farklılıklar, bu değişiklikler bizleri daha ilginç, daha renkli kılıyor. Dolayısıyla da çocuklarımızı yetiştirirken onları tek bir tarafın kültürüne ait yetiştirmiyoruz. Bizler için en önemli şey herkesi olduğu gibi kabul etmek ve çocuklarımıza da bunu oğretmek. Din, dil, ırk, cinsiyet gibi farklılıklar karar vermede 
insanın hayatında olumlu ya da olumsuz faktor olmamalı . İnsaniyete, dürüstlüğe, sevgiye, saygıya bakılmalı. İşte bunu çocuklarımıza aşılamak çok önemli bizler için. Herkesin hayatı kendine ait ve herkes kendinden sorumlu. Ben başkasının yaşam tarzına ve inançlarına müdahale etmeyeceğim/ edemeyeceğim gibi, başkasının da bu konuda bana ve aileme saygı göstermesini beklerim. Çocuklarımın bunu bilmesi çok önemli. Sonuçta biz çekirdek ailemizde çocuklarımızı sadece bir tarafın dinini, kültürünü seçmeye zorlamanın çocuklarımıza zarar vereceğine inanıyoruz. Onlar hem annesinin hem de babasının tarafından gelen kültürel mirası ögrenerek kendilerini bulacak ve kişilikleri oturacak. Dünyada kendi bildiklerinden baska inançlar ve yaşam tarzları da olduğunu anlayacak ve bu farklılıklara saygı gösterecekler bu sayede. Bu da tolerans, anlayış, affedicilik, kucak açma yolunda atılmış büyük bir adım bence. Dünyamızda buna çok ihtiyaç var. İnsanların birbirine kucak açmasına, herkesin birbirini OLDUĞU GİBİ kabullenmesine çok ihtiyaç var. 


Bizim ailemizde her iki tarafın da dini, milli ve geleneksel günleri kutlanır. Bizim bize verilen bu hayata ve yaşadığımız bu ortama saygı gösterip en iyi şekilde bakmamız, korumamız gerektiği üzerinde çok durduğumuz bazı noktalar. Hiç bir canlıya zarar vermeye hakkımızın olmadığını şimdiden aşılamaya çalışıyoruz. Eşim eve giren arı, sinek gibi şeyleri de yakalayıp kızımın gözü önünde dışarı salıverir. Kızımın meşhur parmak öpücükleri vardır mesela; bebekliğinden beri çiçeklere, bitkilere, hayvanlara parmak uçlarıyla hafifçe dokunarak onlara uzaktan öpücükler verir. Şimdiden içinde hayvanlara ve doğaya karşı o kadar büyük bir sevgi var ki, onunla gurur duyuyorum. İnşallah küçük kızımıza da aynı sevgiyi aşılayabiliriz. Yaşayan her canlının çok büyük kıymetinin olduğunu bilmeleri çok önemli. Bu ot da olsa, böcek de olsa böyle...

Eşimle her konuda aynı görüşte miyiz? Tabii ki hayır. Eğer bir şekilde görüş ayrılığı yaşıyorsak bu kesinlikle çocuklarımızın önünde tartışılmaz. Kendi aramızda konuşup tartışıyorken de kültürel olaylardan çıkan anlaşmazlıklara ikimiz de cok hassas yaklaşıyoruz. Bize saçma bile gelse bazı şeyleri tartışırken unutmamalıyız ki diğerimizin bildiği, gördüğü, alıştığı şeyler bizimkinden çok çok farklı olabilir. Bunlarla alay etmek, hakaret etmek, aşağılamak, önemsememek cok yıkıcı bir yaklaşım. Gene laf donup dolaşıp farklı kültürleri kabullenip saygı göstermeye geliyor. Bize çok uymayan ya da çok anlamlı gelmeyen şeyler olsa bile ortada bir yerde buluşup herkesin rahat etmesini sağlıyoruz. Bu bence aynı kültürden biriyle beraber olunsa da yapılması gereken bir şey. Bir hayatı paylaşmak ancak her iki taraf da üzerine düşen görevi yaparsa ve fedakarlıklarda bulunulursa anlamlı ve güzel oluyor. 

Hiçbirimizde doğduğumuzda ayrımcılık kavramı yoktu. Bizler ırkçılık, nefret, ayrımcılık, anlayışsızlık gibi şeyler kanımıza işlenmiş, beynimize kazınmış olarak doğmadık. Aksine şöyle bir bakarsanız çocukların nasıl da affedici, kin tutmayan, tertemiz ve saf varlıklar olduğunu görürsünüz. Biraz önce saydığım olumsuz duygular insanlara sonradan öğretiliyor maalesef. Ben ve eşim çocuklarımızı bu zehirli duygulardan uzak tutmaya çalışıyoruz. Hepimizin bu dünyaya ait olduğunu, nereden gelirsek gelelim, hangi dili konuşursak konuşalım, hangi dine inanırsak inanalım (ya da inanmayalım) ve cinsiyetimiz de ne olursa olsun hepimizin eşit olduğunu oğretmeye çalışıyoruz. Uzlaşma empatiyle mümkündür. Empatinin var olabilmesi için de herkesi olduğu gibi kabul edip değiştirmeye çalışmamak gerekir. Eğer hepimiz bunu bir şekilde az bile olsa uygulayabilsek eminim ki bu dünya çok daha huzurlu bir yer olur hepimiz için.

Sizi sevgiyle kucaklıyorum

Hoşçakalın
İrem Griswold





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Ana Sayfaya Dönün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.