18 Eylül 2013 Çarşamba

Hassas Annelerimizden: Hassas Annemiz İrem çocuklarda dil gelişimini ve çocuklarına İngilizce ile Türkçeyi aynı anda öğretme deneyimini anlatıyor



Hamile olduğumu ilk öğrendiğimde içimi kaplayan heyecan ve korkuyu tarif etmem imkansız. Bu haberi alan herkes eminim ki benzer duygular yaşamıştır. O ana kadar kendimden başka hiç kimseden sorumlu olmayan ben, nasıl olup da bir başkasının hayatını şekillendirecektim? Bu işi becerebilecek miydim? Büyük bir telaş almıştı beni...

Daha dün gibi hatırlıyorum, ilk işim oturup doğacak olan bebeğime upuzun bir mektup yazmak oldu. Bebeğime onu sonsuza kadar sevip kollayacağımı, her zaman yanında olacağımı, hatalarım olsa da bunların kasıtsız yapıldığını ve beni hoş görmesini istediğimi, onu dört gözle beklediğimi anlattım. Ona layık olabilmek için elimden gelen herseyi yapacaktım, buna kararlıydım. Hayatımın en büyük serüveni başlamıştı bile ve ben kendimi buna hazırlamalıydım...

Daha sonraki aylarda okuduğum kitapların, yaptığım araştırmaların miktarını hatırlamıyorum bile. Teoriyle pratiğin farklı şeyler olduğunu bildiğim halde hiç durmadan hamilelikle ve çocuk gelişimiyle ilgili bulduğum her seyi okuyordum. Ben işin inceliklerini bileyim de, uygulamaya geldiğinde bir yolunu bulurum diye düşünüyordum.

İlk bebeğime hamileyken hala Amerika'da yaşıyordum. Endişelerimden biri çocuğuma nasıl hem Türkçe, hem de İngilizce öğreteceğimdi. Eşim Amerika'lı ve etrafımızda da çok fazla Türk arkadaşımız yoktu. O yüzden de kızımın Türkçe öğrenebileceği tek kişi ben sayılırdım. Evimiz dahil olmak üzere her yerde sadece İngilizce konuşuluyordu. İşim çok zor olacak diye düşünüyordum.

Bir çok panik atak ve uykusuz gecenin ardından bir karar aldım. Olaya iki ayrı dil öğretmek olarak bakmak yerine, çocuğumun dil gelişimini en iyi şekilde nasıl destekleyebilirim diye düşünmeye başladım. Yapılan bazı araştırmalar aynı anda iki dil öğrenen çocukların bir çok alanda ekstra beceriler edindiklerini göstermiş fakat bu dil gelişimindeki süreci etkileyen bir unsur değilmiş. Fiziksel bir problem olmadığı sürece tek dil ve iki dil öğrenen bebeklerin genelde aynı zaman diliminde, aynı aşamalardan geçerek geliştikleri gözlemlenmiş. Bunu öğrendikten sonra benim hedefim bu aşamaların neler olduğuna ve hangi aylarda kaydedildiğine dikkat edip o sürecin gerektirdiğini yapmak oldu.

Herşeyden önce dil gelişiminin ana karnında başladığı söyleniyor. Bebekler daha ana rahmindeyken bile belli bir lisanin "melodisini" ayırt edebiliyorlar. Henüz kelimelerin anlamlarını bilmeseler bile, belli bir dilde kullanılan ses tonunu öğrenebiliyorlar. Bu yüzden de bebeğimle o daha hala karnımdayken konuşmaya başladım. Benim etrafımdakilerle İngilizce diyaloglarımı zaten duyuyordu ama ben onunla ayrıca Türkçe de konuştum.

Bebek doğduktan sonra birkaç ay içinde belli sesleri çıkarabilmeye başlıyor. Bu süreç başladığı zaman bebeğimizin çikardığı sesleri büyük bir coşkuyla tekrar ederek pozitif pekiştirme yapabiliyoruz. Bizim mimiklerimizden, heyecanlı tavırlarımızdan, tezahüratlarımızdan yola çıkarak başta tesadüfen çıkarttıkları sesleri daha sonra çabalayarak çıkartmaya başlıyorlar. Bu dönem başladığında inanın atmadığım takla kalmamıştı! Kızımın ağzından her ses çıktığında kendimden geçiyordum. 


    Çocuk "gıııı" diyor ben alkışlıyorum, "daaa" diyor ben hoplayıp zıplıyordum, papağan gibi her çıkardığı sesi taklit ediyorum. İnanın bir gören olsa deli derdi bana o sıralar!

İlerleyen aylarda bebeklerimiz bir çok şeyi daha iyi anlayıp karşılık vermeye başladığında bir çoğumuz onlarla "bebekçe" konuşmaya başlıyoruz. Bu dönemde kelimeleri yarım yamalak ve bebek dilinde kullanmak aslında çok sağlıklı değil. Evet, bebeğimizle bu şekilde konuşmak çok sevimli oluyor ama bunun öğrenmelerini olumsuz yönde etkilediği belirtiliyor. Böyle yapmak yerine yine sevimli bir ses tonuyla, kelimeyi doğru telaffuzuyla, yüksek sesle ama yavaş ve uzatarak söylemek daha iyi bir yöntemmiş. Örneğin, "ayaba" demek yerine "aaraabaaa" şeklinde söylemek daha doğru. Heceleri vurgulayarak ve biraz da abartarak söylediğimiz zaman kelimeleri daha iyi ve doğru şekilde pekiştiriyorlar. Ben kızımla konuşurken, hangi dili kullanırsam kullanayım bu konuda çok dikkatli olmaya çalıştım ve bunun ona çok faydası olduğuna inanıyorum.

Bebeğimize kitap okumak en önemli hususlardan birisi. Bunu çok küçük aylardan itibaren alışkanlık haline getirmekte büyük fayda var. Ben kızıma doğduğu ilk aylardan beri kitap okuyorum. Bu hem bizim ikimizin başbaşa yaptığımız ve çok zevk aldığımız bir aktivite, hem de kızımın dil gelişimine büyük faydası olan bir araç oldu şimdiye kadar. Çok küçükken okuduğumuz kitaplarda sadece renkler ve şekiller vardı. Bir hikayesi ya da içeriği olmayan kitaplarla başladık. Kelimeleri tekrar ederek, şekillere parmakla işaret edip ne olduklarını, hangi renk olduklarını, kaç tane olduklarını anlattım ona her iki dilde de. Sonra, yaşı ilerledikçe basit hikaye kitapları okumaya başladık. Resimlerdeki detaylara işaret ederek onlar hakkında konuşmaya başladık. Kendi kendimize hikaye bile uydurduğumuz olurdu bazen herhangi bir resme bakarak. Bu şekilde kelime dağarcığı genişledi. Kızım şu anda 3 yaşında ve sık sık eline bir kitap alıp bir köseye çekilip yüksek sesle okur kitaplarını.

Belirtmek istediğim bir başka şey ise bizim çocuklarımıza bakış açımız üzerine. Çocuklarımız bizim düşündüğümüzden çok daha akıllı bence. Onlarla konuşurken anlamaz diye farzedip geçistirerek uyduruk cevaplar vermemeliyiz. Onlarla diyaloglarımızda konuları basite indirgeyerek onların anlayacağı şekilde, gerçek cevaplar vererek anlatmalıyız. Beraber birşeyler yapıyorken onlara detaylardan bahsetmeliyiz mesela. "Bak şimdi çiçek resmi yapıyorum, bu pembe renkli bir çiçek, yeşil yaprakları ve uzun sapı var, çok da güzel kokuyor" tarzında tasvirlerle dolu açıklamalar hem onların ilgisini çekiyor, hem de yeni kelimeler öğrenmelerine faydası oluyor.

Kızım 9 aylıkken konuşuyor ve iki kelimelik cümleler kuruyordu. 14 aylıkken bir gün 20'ye kadar sayıp beni ve babaannesini şok etti. 1.5 yaşındayken kelime dağarcığı Türkçe, İngilizce karışık 150 kelime civarındaydı. Ana dili İngilizce'ydi ama bazen Türkçe kelimeler kullandığı da oluyordu. Türkçe anlamasına rağmen İngilizce konuşmayı tercih ediyordu. Geçen sene Mayıs ayında Türkiye'ye taşındık. Taşınmamızdan kısa bir süre sonra kızım yarım gün kreşe gitmeye başladı. Türkçe anladığı için başlangıçtaki alışma süresi çok uzun sürmedi, iki haftada uyum sağlamıştı bile. Kreşin çok faydasını gördük, orada Türkçesi iyice pekişti. Öğretmenleri kızımın arkadaşlarıyla diyaloglarında ve derdini anlatması konusunda hiçbir problemin olmadığını ve Türkçe'yi artık sorunsuz kullandığını söylüyorlar. Bizlerle ise kendi aramızda ana dili ve kendini daha rahat hissettiği dil İngilizce olduğu için hala İngilizce konuşuyor. Kızıma illa ki Türkçe konuşacaksın baskısı yapmıyoruz, bizim için önemli olan iki dili de biliyor ve kullanıyor olması. Umuyorum Turkiye'de dünyaya gelen küçük kızımıza da hem Türkçe, hem de İngilizce'yi öğretebiliriz. Aynı çabayı ve özeni ikinci bebeğimde de göstermeye devam edeceğim.

Bu arada ben de elimden geldikçe kızımın söylediklerini bir kenara yazıyorum. En büyük hayallerimden biri bundan yıllar sonra ona yazdığım ilk mektubu ve onun söylediği komik komik şeyleri oturup beraberce okumak ve onunla birlikte bol bol gülmek...

Sevgiler
İrem Griswold





Not: Lütfen doktorunuzu dinleyin. Benim tavsiyelerim sadece benim tecrübelerim ve kişisel araştırmalarımdır. Teşhis ve tedavi niteliği taşımaz ve doktorunuzun tavsiyesinin yerini tutmaz. Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.